Düşmana arslan, dosta derviş

Sesi yankı yapan, sözü batıl kanaatleri yıkan, öfkesi şer cepheyi dağıtan, düşmana arslan, dosta derviş… Aşkla bağlanan, imanla yürüyen, şevkle koşan bir akıncı beyi Necip Fazıl...

MEHMET NURİ YARDIM

Bir kahraman. Şair, nasir ve hatip. Şiir, hikâye, roman, tarih, tiyatro, hatırat ve muhtelif türlerde nefis eserlerin müellifi: Şairler Sultanı (Sultanüşşuara) Necip Fazıl Kısakürek... Çağdaş Türk edebiyatının medar-ı iftiharı, Cumhuriyet devrinin en büyük şairi! 12 yaşında, annesinin telkiniyle şiire karar kılış. 20'sinden sonra ve daima şair. Atından inmeyen süvari.

26 Mayıs 1904 tarihinde açılan ömür defteri, 25 Mayıs 1983'te kapandı. Kapandı mı acaba? İnancımıza göre 'salih amel defteri' daima açık. Eserleri okundukça, fikirleri yayıldıkça, hizmetleri anlatıldıkça aramızda yaşayacak. Hep zonklayan ve düşündüren bir kafa. Aksiyoner bir mizaç. Hakikatleri cesaretle söylemekten çekinmeyen bir karakter abidesi. Düşmana arslan, dosta derviş...

Felsefeci, edip, gazeteci, müellif, muharrir... Mücahede ve mücadele adamı. Mefkûre sahibi münevver, mütefekkir... Ağaç'la çıkılan zirveyi Büyük Doğu ile aşan bir inanç yolcusu. Dostlarının hürmet ettiği, düşmanlarının kaleminden çekindiği sebatkâr yiğit! Hem talebe hem hoca, hem mürid hem mürşit! Dâhilde mütevazı, mahviyetkâr; hariçte öfkeli ve celalli. Anadolu irfanını keşfeden ve şehirlerine sefer yapan bir hatip. Okuyucularıyla buluşan, halleşen, dertleşen ve helalleşen bir mustarip.

Hem vakur hem de nüktedan. Ama hep samimiyetle kalplere dokunan... Yerine ve zamanına göre konuşan... Konuşmaktan değil 'dinlemek'ten yorulan... Sesi yankı yapan, sözü batıl kanaatleri yıkan, öfkesi şer cepheyi dağıtan, merhameti ve muhabbeti Büyük Doğu Nesli'ne...

Zeki, hazırcevap, Türkçeyi en iyi konuşan ve yazanlardan... Bir edebî deha! Aşkla bağlanan, imanla yürüyen, şevkle koşan bir akıncı beyi. Haksızlık karşısında asla susmayan, fikir kavgasında yaralansa da yere düşmeyen, meselesini kaldırıp yukarıya taşıyan bir dava bendesi... Mesajını idrak sahiplerine ulaştıran, derdini hemdertleriyle paylaşan, inancını yeni nesillere aktaran. Sonsuzluk Kervanı'nın yolcusu, Çile'nin taliplisi, Bâbıâli'nin sakini...

Vefat ettiğinde mahkûmdu. Davası uğrunda çilekeş. Ve o destansı, hüzünlü şiir "Zindandan Mehmed'e Mektup": "Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!/Baba katiliyle baban bir safta!/Bir de geri adam, boynunda yafta.../Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!/Kavuşmak mi?.. Belki... Daha ölmedim!" Bir mümin ümitsiz olmaz. Her hâl ve şartta coşkulu, ümitvar: "Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!/Ölsek de sevinin, eve dönsek de!/Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!/Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!/Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!"

O, fikir muarızlarının bile itiraf etmek zorunda kaldığı şu üstün övgüyü alabilmiş bir kahramandı: "Bir mısraı ile bir millete şeref veren şair."

Bu büyük sanatkârımızı okumak ve okutmak zorundayız. Haksızlıkların yaşandığı ve acıların yayıldığı günümüz dünyasında, mazlumların ümidi büyük Türkiye'de imanlı yeni nesillerin iyi yetişebilmesi için bu gayrete çok ihtiyacımız var.