MERVE YILMAZ ORUÇ
Bugünün konuğu, son olarak Deha dizisinde karşımıza Hakim rolüyle çıkan Cenk Kangöz... On beş yıldır hemen her sezon başarılı yapımlarda izlediğimiz Kangöz bugüne kadar; Kolpaçino sinema filmi ve Kurtlar Vadisi, Fatmagül'ün Suçu Ne?, Medcezir, Diriliş Ertuğrul, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kırmızı Oda, Azize, Vurgun, Üç Kuruş, Aile gibi döneminin en çok izlenen dizilerinde yer almış. Bütün rollerinde farklı kötü adamlara hayat veren Kangöz, bunun bilinçli bir seçim olduğunu ve bu tarz rolleri sevdiğini söylüyor. Günlük yaşamda oynadığı rollerin tam aksine eğlenceli ve çocuk ruhlu olduğunu dile getiren Kangöz ile neler konuştuk neler... Buyurun keyifli sohbetimize.
FARKLI KÖTÜ KARAKTERLER OYNADIM
Bugüne kadar oynadığınız işlere bakıyorum hep kötü karakteri canlandırmışsınız. Neden?
Evet öyle oldu. Ama buna kötü karakterler denk geldi diye düşünmeyelim. Ben küçüklükten itibaren dizi, sinema ya da tiyatroya gittiğimde genelde kötü karakterler ilgimi çekerdi. Mesela Devlerin Aşkı filminde Savaş Başar'ı hatırlarım. Yine birçok filmde yer almış usta oyuncu kabadayıların şahı Hüseyin Poyda vardı. Ve tabii Erol Taş... Çok büyük oyuncular idi. Kötü karakterlerin yapıma daha çok hizmet ettiğini düşünüyorum. Bu düşünce de beni hep bu rollere itti diyebilirim. Bir de zamanla şu çıkarıma da vardım, eğer bir dizi de başrol değilsen anti kahraman ya da kötü adam olacaksın. Böyle olunca hikâyenin tam göbeğine düşüyorsun. Bir kariyer planlaması olarak da görülebilir. Ama ben de bu tarz rolleri oynamaktan zevk almaya başladım. Oyunculuk yolculuğum 2009'da Kolpaçino filmi ile başladı. Orada mafya babasını canlandırmıştım. Şafak Sezer, Hakan Ural bana çok yardımcı olmuştu. Bugüne kadar 4 sinema filmi, 13 dizide yer almışım. Hepsinde kötü ama birbirinden farklı kötü karakter... Yani hep mafya babası değil bunlar.
Bu da önemli bir ayrıntı... Her seferinde başka bir kötü karaktere hayat vermişsiniz.
Evet... Kötüyü oynarken de birçok rol canlandırdım. Bazen kötü bir kocayı bazen kötü bir babayı bazen mafya liderini bazen ise bir araba kaçakçısı oldum. Hatta 15/07 Şafak Vakti filminde, 15 Temmuz filmi idi, burada Kuleli Askerî Lisesi önündeki albay Mürsel Çıkrıkçı'yı oynadım. Kurtlar Vadisi Pusu'da terörist başı oldum. Yani hepsi farklı farklı rollerdi. Ve insanlar oynadığım bazı rollere de sempati duydu. Çünkü akıllarda kalan klişe kötü adam profilinden farklı bir tipim var. Üstelik çalıştığım senaristlerde rollerimi çok güzel yazdılar. Benimki daha çok cool, karizmatik bir kötü oluyor. Şunu da söylemek istiyorum. İyi karakterlerin çizgisini bozma şansı yok. Bozarsa seyirci ondan nefret eder. Ama kötü adam hep kötülük yapar yapar, sonra bir kez iyilik yapar kahraman olur. Bu benim rollerimde oldu. Üç Kuruş'ta mesela projeye veda ederken biri için kendimi feda ettim. O akşam rolüm sosyal medyada 'trend topic' oldu. Şaşırttık insanları. Yine aynı şey Medcezir'de de oldu. Orada Çağatay Ulusoy'un babası rolündeydim. Yine kötü bir baba ama sonra Çağatay'ın hayatını kurtarıyorum falan...
Siz bir şekilde kötü adamı da sevdirmeye çalışmışsınız... Role nasıl hazırlanıyorsunuz?
Şimdi gerçek hayatta kötü bir adama, "Neden böylesin?" diye sorsanız size bir gerekçe söyler. İlla bir nedeni vardır. Bu neden size doğru gelmeyebilir ama illa vardır. Ben de rolüme hazırlanırken buradan bakıyorum olaya. Kötü adamı oynadığım zaman neden o kötülük içinde olduğuna dair sebepler buluyorum ve ona tutunuyorum. Seyirciye de bunu geçirince şöyle düşünüyorlar, bu adam kötü ama şundan dolayı... Bunu düşündürünce de olay bitiyor.
Sizin oyunculuk kariyerinize bakınca, "Ekranların yeni Erol Taş'ı" diyesim geldi... Bu yorumu daha öncede duydunuz mu?
Keşke öyle olsa. Tabii duymuştum ve çok hoşuma gidiyor açıkçası. Efsane bir isim Erol Taş... Zaten Yeşilçam'a bakınca akıllara gelen kötüler kimler; Erol Taş, Nuri Alço ve Coşkun Göğen var.
"Başrol değilsen kötü adam olacaksın" dediniz ya oradan devam etmek istiyorum. Bu düşüncenin sebebi nedir?
Şimdi bu bir amaç değil ama hikayeni ve oyunculuğunu nerede daha iyi yansıtıyorsan orada dikkat çekersin. Genelde insanlar başrol odaklı dizi, film izliyor. Böyle olunca da sen direkt başrolün karşısındaki kötü adam oluyorsun. Sık sık karşılaşıyorsun ve seyirci seni fark ediyor... Gerçi bu son birkaç yılda bence kırıldı. Artık seyirci tüm kadronun becerisine bakıyor. Bizim yeni dizi Deha'ya bakalım mesela. Birçok başrol var aslında. Aras Bulut İynemli, Taner Ölmez, Ahsen Eroğlu, Melis Sezen, Onur Saylak, Uğur Polat... Çok kıymetli isimler yine mahallede oynayan benimle birlikte rol alan arkadaşlar hepsi tanıdık başarılı oyuncular. Böyle kadrolar olunca artık sadece başrole değil genel hikâyeye odaklanılıyor. Mesela Medcezir de öyleydi. Muhteşem bir ekip vardı orada da.
Bugün geldiğiniz konumdan memnun musunuz?
İlk dizim Fatmagül'ün Suçu Ne idi? İlk dizim olduğu için çok kıymetli idi. Ece Yörenç yazıyordu ve Hilal Saral yönetiyordu. O sette olmak bana çok şey kattı. Ben Hilal Hoca'ya "Nasıl gidiyorum?" diye sorardım. Bana, "İyi gidiyorsun, çalışmaya devam et. Senin kategorinde önümüzdeki yıllarda iyi çalışırsan güzel bir yer edinirsin." demişti. O zaman 33, 34 yaşındayım. Geçen gün Süreç Film'in sahibi Ali Gündoğdu ile konuştuk, "Bugün geldiğin noktada yaş itibariyle 45,50 plus aktörler arasında ilk beştesin" yorumunda bunlundu. Bunları duymak çok kıymetli idi.
Onu da soracaktım size. Oyunculuğa 30'lu yaşlardan sonra başlıyorsunuz. Aslında bu da cesaret ister. Neden o zamana kadar beklediniz? Öncesinde ne yapıyordunuz?
Çocukluğumda aktör olmak istiyordum. 13 yaşından itibaren okulda tiyatro ile ilgilendim. Rahmetli babama konservatuvara gitmek istediğimi söyledim ama o istemedi. Mimardı kendi ve bir işi vardı, orayı bana devretmek istedi. Mimarlık güzel bir meslekti bende evin tek çocuğu olduğum için babamı dinledim. Kıbrıs'ta okudum. Mimar olduktan sonra uluslararası ilişkiler programı ile Fransa'ya gittim. Orada iki sene kaldım. Babam vefat edince İstanbul'a döndüm. İşleri devraldım ama babamdan bir şey öğrenemediğim için bir zaman sonra orayı kapattık. Bir yıllık nadastan sonra yeniden bir şeylere başlamak istedim. Bu sefer çocukluk hayalim olan kalbimdeki oyunculukla ilgili yol almak istedim. Bunun için bir yıl dua ettim. Bir işe girdim ve kazandığım para ile Akademi 35 Buçuktan dersler almaya başladım. Altan ve Vahide Gördüm'ün atölyesi idi. Üzerimde çok emekleri vardır. O sırada Şafak Sezer ile yolumuz kesişti. Arkadaşımdı aslında. Bir film çekeceğini söyledi. No name isimlerle çalışmayı severdi. Beni de çağırdı. Sonra Fatmagül'ün Suçu ne dizisi başlamıştı. Bir gün ekranda gördüm onu dedim, "Ne zaman ben de böyle bir dizi de yer alacağım?". Bunu söyledikten 10 gün sonra beni menajer Cem Tatlıtuğ aradı. Gittim, orada deneme çekimi yaptık. Bana Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinde bir bölümlük konuk oyuncu rolü olduğunu söyledi. Ama kabul etmedim. Çünkü ilk TV işimin bir bölümlük konuk oyuncu olmasını istemedim. Sonra yönetmen Hilal Saral benim çekimi görüyor, bana başka rol verdiler ve sonrasında 27 bölüm oynadım. Diziden ayrıldım. Aradan kısa bir süre sonra bana mail geldi diziye devam ettim ve 86. bölüme kadar oynadım. Benim için muhteşem bir okuldu. Ece Yörenç kalemiyle çok güzel şeyler yazdı. Hilal Hoca zaten söylememe gerek yok.
Sizin oynadığınız yapımlara bakınca aslında hepsi bilindik, akıllarda kalan ve o döneme damga vuran yapımlar. Bu bir şans olmuş sizin için.
Benim en büyük şansım buydu. Oynadığım dizi, filmleri bugün sorun herkes bilir. Ve sektördeki birçok yetenekli isimlerle oynadım. Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinden sonra Kurtlar Vadisi Pusu'ya girdim. O da yine çok izlenen bir işti. Burada İstanbul'daki terörist başı idim. Ama 13. bölümde ayrıldık. Aradan 8, 9 ay sonra Medcezir geldi. Harika bir kadro, yine Ece Yörenç imzalı çok güzel bir iş. Ona son dakika girdim. Okuma provası için herkes toplanıyor ama Çağatay Ulusoy karakterinin babası yok. Sonra bana bir mesaj geliyor, okuma provası bitmeden uçarak katıldım toplantıya. Bu da sanırım benim ikinci dönüm noktam oldu. Ay Yapım işi idi. Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinden akıllarına gelmişim. 2 sezon oynadım burada. Sonra Kördüğüm, Diriliş Ertuğrul, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Azize, Kırmızı Oda, Üç Kuruş, Aile ve şimdi de Deha...
Böyle yapımlardan sonra gelen teklifler konusunda seçici olur musunuz?
Bir iş geldiğinde ilk önce kadroya bakarım. Bugüne kadar o kadar güzel isimle yan yana oynadım ki ilk oyuncuya bakarım. Karşımdaki başrol önemli. Oynamak isteyen insanlarla oynarım.
Peki arada hiç başka roller denk gelmedi mi?
Ben hep kötü roller üzerine gittim. Hatta şöyle bir şey oldu. Diriliş Ertuğrul dizisi için çağrıldım. Dizi devam ediyordu sanırım 2 ya da 3. sezonun başı idi, dahil oldum. Bize sabah 9 akşam 5 eğitim verildi. At binme, kılıç kullanma, tarih dersleri, dövüşme, o dönemin insanı nasıl yemek yer, nasıl oturur gibi çok detaylı dersler aldık. Konusu açılmışken Mehmet Bozdağ'ı bu konuda geçekten tebrik etmek isterim. İşini çok iyi yapıyor. Yönetmen Metin Günay, beni Türk tarafına koymak istedi. Ben istemiyorum dedim, şaka yaptığımı sandı. Sonra ciddi olduğumu görünce "Sen ne oynamak istiyorsun?" dedi. Ben de Engin Altan Düzyatan başrolde onun karşısında kötü rolde oynamak istiyorum, düşman olacağım dedim. Sonra bana Philip tapınak şövalyesi rolünü verdiler.
Deha'yı konuşalım. Onun süreci nasıl gelişti? Nasıl gidiyor dizi?
Biz Deha'nın senaryosunu 2023 Ağustos ayında okuduk. Hatta ben o dönem Gaddar dizisi için de senaryo okudum ama Deha'yı seçtim. Dizi geçen sene kasımda başlayacaktı sonra ocak, şubat derken kanal yeni sezonda yapalım dedi. O yüzden geçen sezonu boş geçirdik. Ay Yapım ailesinden olduğumuz için de Aile dizisinin son üç bölümüne çağırdılar. Severek yer aldım orada. Deha'ya dönecek olursak güzel başladık, şimdiye kadar 7 bölüm yayınlandı. Deha'yı Damla Selim yazıyor, harika bir kalem o da... Büyük bir heyecan ile başladık. Tabii tüm karakterlerin oturması ve konuların ortaya çıkması üç, beş bölümü buluyor. Şu an çok güzel bir dönemdeyiz, bir ritim yakaladık. Herkes birbirine alıştı, zaten daha önceden birbirini tanıyan oyuncularda vardı. Stoklarımız bitti, o yüzden çekimlerimiz yoğun geçiyor.
Bu sezon iddialı başlayıp biten daha şimdiden final yapmaya başlayan diziler oldu. Sizce Deha'nın yolculuğu nasıl ilerler?
Başarılı gidiyor dizi, ratinglerimiz güzel. Bence iki sezon devam etmeli. Bir diziyi tadında bırakmak iki sezon bence. Tabii umarım daha da devam eder. Çünkü biz de hikâye çok. Çok fazla karakter var. Üstelik ratingleri 3 ya da 3 buçuk olup yıllarca süren diziler var. Biz, 7, 8 ila başladık. Evet çok dizi var kanallarda. Ama seyirci içlerinden iyi olanı seçiyor. Bu anlamda Show TV'nin dizileri güzel. Benim dizim orada diye demiyorum ama diğer yapımlara bakınca güzel sonuçlar alıyorlar. Son olarak Kalpazan başladı mesela, izledim bende. Timuçin Esen harika oynamış. Bahar, Kızılcık Şerbeti zaten çok iyi gidiyor.
Bu arada siz oyunculuğa tiyatro ile küçük yaşta başlamışsınız ama profesyonel olarak tiyatro yapmamışsınız...
Ortaokul ve lisede yapmıştım. Hatta oyunculuğa ilk başlamak isteyişim annemin beni izlemeye götürdüğü Lüküs Hayat müzikali ile oldu. Ama sektöre girince bu anlamda önüme bişey gelmedi. Ancak bu aralar Şahnaz Çakıralp ile konuşuyoruz bunu. Çok iyi bir oyuncu kendisi. Birlikte bir tiyatro oyunu planımız var. Çok istiyorum tiyatro sahnesinde olmayı. Orası bambaşka bir adrenalin. Bakalım...
Peki sosyal medya ile aranız nasıl?
Bu benim çok ilgimi çeken bir yer değil. Hesabım var ama çok paylaşım yapmıyorum. Orası bana gerçek gelmiyor. Bir de yediğim, içtiğim, gezdiğim yerlerin neden fotoğrafını paylaşayım ki? Ama tabii geldiğimiz noktada orayı canlı tutmak kıymete biniyor. Arkadaşlarda beni bu konuda yönlendiriyor. Ama ben buranın gerçek olmadığını düşünüyorum. Bakın 30 milyon takipçisi olan birinin dizisi tutmuyor. Benim 30 bin takipçim var ama dışarıda beni gören fotoğraf çektirmek istiyor, dizimi takip ediyor, yorumlar yazıyor... Burası bir ölçüt değil yani. Mesela benim ilgimi çekti Kenan İmirzalıoğlu'nun Instagram'ı yok... Olmasına gerek var mı? Bence yok... Ama dediğim gibi çağa da ayak uydurmak lazım...
Şimdi Cenk Bey'i hep kötü karakterlerde gördük ama normal yaşantıda nasıl biridir Cenk Bey? Neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Bunu yanımdaki insanlara sormak lazım aslında ama şunu söyleyebilirim ki ne kadar yaş alırsam alayım, 50 yaşına gireceğim bir ay sonra ben hala çocuk ruhlu biriyim. Yaşım ne olursa olsun içimdeki o çocuğu kaybetmiyorum. Çok hareketliyim, seri bir insanım. Politik değilimdir asla. O an ne hissediyorsam bunu yansıtırım. Birine kızdığım zaman söylerim. Duygusal zekâm yüksek sanıyorum. Burcum Kova, yükselenim Yay, özelliklerini taşıyorum. Kova zeki olur, Yay ise özgürlüğüne düşkün... Eğlenceli biriyimdir. Bir ortamda şaka yapmıyorsam eğer orayı sevmemişimdir.
Gezmeyi severim. Spor yapmaya özen gösteriyorum. Setim yoksa sabah 6, 7 gibi kalkar yürürüm. Son yıllarda akşam 11, 12 gibi yatarım. Kitap okumayı özellikle kişisel gelişim üzerine severim. Öncesinde bu tarz kitaplar sıkıcı gelirdi ama pandemide baya alıştım. Dizi izlemeyi severim. Özellikle yabancı dizileri ama bizim yerli dizilerin de genelde ilk bölümüne bakarım. Sektörde ne olduğunu görmek için, bazen de arkadaşlar ne yapıyor bakarım. Christopher Nolan sinemasına ise bayılırım. Onda nasıl bir kafa var bilemiyorum. Inception filmini 20 kere falan izlemişimdir. Bunları izleyip kendi sinemamıza bakınca tökezliyorsun...
Röportajımızı bitirmeden gündemden de bir konuya değinmek istiyorum. Genelde siz hep kötü rollerde oynamışsınız ya buna oradan da bir cevap verebilirsiniz belki. Son günlerde ekranlarda artan şiddetin sonuçlarını izler olduk. Bunun birçok nedeni var elbette ama özellikle mafyavari yapımların etkili olduğu düşünülüyor gençler üzerinde. "Kötü örnek oluyor" yorumu yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben bu eleştiriyi doğru bulmuyorum açıkçası. Dünyanın her yerinde zaten her türlü kötülük var. TV bir eğlence aracı. Neden gençlere kötü örnek olsun ki? Orada olanlar kurmaca. Bunun uyarısı bile yapılıyor. Kaldı ki burada yapılan filmlerin çok daha fazlası gerçek hayatta var. Gündüz kuşağı programlarına bakalım Müge Anlı ve Esra Erol'daki hikayelere bir bakın. Onları yermek için söylemiyorum. İşlerine saygı duymak lazım, zor bir iş yapıyorlar, tehdit alıyorlar. Ama oradaki konuşulanlara bakın. Bunlar bir dizi ya da film değil. Gerçek! Bizim dizilerde yaptığımızdan daha ürkütücü şeyler var. Halk daha beter durumda. Ve bu bizim dizileri izleyip böyle olmuş falan değil yani. Bizimki rol. Mafya babası ya da bir kaçakçı nasıl oluyorsa orada onu canlandırıyoruz. Gerçek hayatta yaşananlara bakınca ise köyünde evinde oturan insanlar çocuklarını öldürüyor. Olağan akışa aykırı yani anlatabiliyor muyum? Bir de şöyle bakın olaya Kurtuluş Savaşı filmi çekiyoruz mesela orada da öldürme eylemi var. Ama kimse bunlar kötü örnek oluyor demez. Bizim yapmamız gereken çocuklarımıza iyi bir eğitim vermek. Evde, okulda onlara doğru olanı göstermeliyiz. Ve tabi ki caydırıcı cezalar olmalı. Yaşananları dizilere, filmlere bağlamak ayıp, asla kabul etmiyorum bu yorumları. Örnek alacaklarsa o zaman dizilerdeki, filmlerdeki iyi şeyleri örnek alsınlar.