Ali Demirtaş
1 Şubat 1999 tarihinde aramızdan ayrıldı... Ardında ise hem üretimleri hem müziği hem de duruşuyla derin bir miras bıraktı. Üstelik bu mirası sadece Türk toplumuna değil; sesini, şarkılarını ve güzel karakterini duyurduğu dünyaya da bıraktı elbette. Usta sanatçımız, değerli müzisyen Barış Manço'dan bahsediyoruz. Bir yandan onu ölüm yıldönümünde hüzün, sevgi, özlem ve saygıyla anarken bir yandan da şu soruları sormadan edemiyoruz: "Onun şarkıları neden eskimiyor ve biz bu şarkıları neden bu kadar çok seviyoruz? Bıraktığı müzikal ve değerler mirasına sahip çıkabiliyor muyuz? Onun günlük söylemlerine ve şarkı sözlerine baktığımızda çok değerli şeyler anlatan tanımlarına şahit oluyoruz. Peki şimdi neden böyle şarkılar yapılamıyor ve böyle sanatçılar çıkmıyor?" Hâl böyleyken onu rahmetle anarken Aykut Kuşkaya, değerli oğlu Doğukan Manço, müzisyen - yazar Selçuk Küpçük ve uzun yıllar birlikte çalıştığı menajeri Tamer Şahin bu sorular perspektifinde Barış Manço'yu aksam.com.tr'ye anlattı.
AYKUT KUŞKAYA: USTADAN SAHNE ADABI VE HAYAT HAKKINDA ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM
"İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil, tatlı dildir." diyen ustadan sahne adabı ve hayat hakkında çok şey öğrendim. Çocuk yaşta kendisini örnek almanın ve gitarla çalıp söylediğim ilk şarkıların onun eserleri olması dışında; kendisiyle aynı sahneyi paylaşarak daha yakından tanıma fırsatı bulmuş olmak benim için şereftir. Türkiye'de Anadolu rock / folk müziğinin öncülerinden olan; besteci, aranjör, şarkı sözü yazarı ve TV program yapımcısı olarak dünya çapında ismini duyurmuş Barış Manço'nun dillerden düşmeyen eserlerinin sırrının samimiyet ve işini özenle yapmak olduğunu düşünüyorum. Bu cennet vatan ülkemizin ve aziz milletimizin değerlerinin farkında olan, ilhamını aldığı bu toprakların sesi olma çabasını son nefesine dek sürdüren değerli ustalarımızdandı Barış Manço. Milli ve manevi değerlerimiz de dahil olmak üzere, bir insana ait hemen her türlü duygu ve durum hakkında eserler ortaya koydu. Şimdi ortaya konan bestelerde sözlerin çoğu ise ne yazık ki bu topraklara yabancı, yüzeysel duygular, günlük genel geçer temalar, sonuç olarak da elbette çabucak tüketilip kalıcılığı olmayan ifadelerden oluşuyor. Gençlerimizi kültürel erozyon ve popülaritenin cazibesinden koruyarak, toplumumuzun kadim değerleriyle yeniden buluşturmalıyız. "Gençlerimizin ülkemizi iyi yerlere getireceğinden eminim; biz onlara köstek oImayalım yeter." demişti usta. Rahmetli Barış Manço'nun kuşaktan kuşağa aktarılan şarkılarının hepsini de çok sevdik, çalıp söylemeye ve dinleyip dinlettirmeye devam edeceğiz. Geride bıraktığımız son 50 yılın en önemli müzik değerlerinden biri olan Barış Manço'yu saygı ve rahmetle anıyoruz. Kubbemizde hoş bir sadâ bırakanlardandı. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.
DOĞUKAN MANÇO: ESERLERİNİ POPÜLER KÜLTÜRE DEĞİL NESİLLERE ÜRETTİ
Barış Manço şarkılarının eskimeyişinin sebeplerinden bir tanesi, ülkenin zor zamanlardan geçtiği dönemlerde kendini insanlığa adamış bir sanatçı olmasından kaynaklanıyor. Çünkü Barış Manço popüler kültüre değil, nesillere yayılacak öğretilere ve farkındalığa üretti eserlerini. Bugün şarkıları dinlediğinizde sadece kulak zevkinize hitap etmekle kalmıyor, her seferinde bir şeyler öğrenmenize ya da fark etmenize sebep oluyor. Bakın bugün bile size bu soruları öz evladına sorduruyor. Öte yandan Barış Manço kendi sözleriyle şöyle anlatır: "Ben size sizin şarkılarınızı söylüyorum". Aslında burada Türk ezgilerini, anonim eserlerini modern hale getirerek ve her kesime ulaştırarak başlamış müzik hayatına. Sonralarında ise Türk insanına "Ne katabilirim" düşüncesiyle yola çıkarak kendi eserlerine yön vermeye başlamış. Adam Olacak Çocuk programı da aynı zihniyetin eseridir. Tüm bunlarla beraber popüler kültüre köle olduğumuz şu günlerde sanat anlayışı da oldukça ticarileşti. Her şeyin çok hızlı tüketildiği bir çağa geldik. Eskiden üç yılda bir çıkan albümler yerini üç ayda bir çıkan parçalara bıraktı. Çok çabuk tüketiyoruz. Bu hızlı tüketim esnasında bütün çalışmalar bir diğerinin gölgesinde kalıyor. Fakat Barış Manço parçalarına baktığınızda özenle, üzerine düşünerek ve belli bir birikim sonucunda yazılmış şarkılar olduğunu görüyorsunuz. Melodiler yenilenir, değişir ama sözler bir kere yazılır.
SELÇUK KÜPÇÜK: TÜRK KÜLTÜRÜNÜN SES HAVZASINDAN BESLENEN MÜZİKAL DİZİYİ KULLANAN BİR KENT OZANI...
O; Murat Çobanoğlu, Reyhani gibi isimlerden devraldığı ses ve tema arşivini, -ki bu arşiv Türk toplumunun kültür havzasını oluşturan derinliklerden birisidir- yeni zamanlara taşıyan bir isim. Hatta onunla yapılan çok önemli bir söyleşi var 1994'te. Akın Ok'un "68 Çığlıkları" kitabında. Orada kendinden sonraki kuşaklara tavsiyede bulunurken "Ben kimi dinliyorum, önce onu dinlesinler" der ve Itri'den Şeref Taşlıova'ya uzanan bir hat çizer. Dolayısıyla kurgusal, artistik olmaktan çok, toplumun zihin dünyasında organik biçimde süren öyküye eklemlenip o öyküyü modern zamanlara taşıyor. Halil İbrahim Sofrası'ndan bahseden ve bunu yaparken Türk kültürünün ses havzasından beslenen müzikal diziyi kullanan bir kent ozanı aslında. Toplum hem anlattığı öyküyü hem de bu öyküyü anlatırken kullandığı müzikal evreni tanıyor çünkü.
Cumhuriyet'in Batılı konseptte eğitim alan çocuklarının gönderildiği Galatasaray Lisesi'nden gelen bir ismin, yönünü Doğu'ya dönüp Erzurumlu Emrah gibi dağlara şarkı söylemesi Türk modernleşmesi açısından da dikkate değerdir.
Barış Manço'yu toplum nezdinde bugünkü güçlü ses karakterine getiren şey, kendisiyle yaşadığı bir yüzleşme çabasıdır. Bunu da o söyleşide açar. Biliyorsunuz önceleri şarkılarını Avrupa'da yabancı dilde söylüyor oralarda kabul görmek için. Ancak bir müddet sonra bunun yanlış olduğunu, kendi dilinin değerli bir zemin taşıdığını, öz kültürüyle şarkı söylemenin daha saygıya değdiğini fark ediyor ve Japonya'da bile Türkçe şarkıyla karşılık bulan güçlü, kimlikli, özgün sanatçı karakteri ancak o vakit doğuyor. Bunun en gösterişli çıkışı 1970'de klasik Türk müziğinin önemli isimlerinden Cüneyd Orhon'a klasik kemençe çaldırdığı "Dağlar Dağlar"dır. Yani, Cumhuriyet'in Batılı konseptte eğitim alan çocuklarının gönderildiği Galatasaray Lisesinden gelen bir ismin, yönünü Doğu'ya dönüp Erzurumlu Emrah gibi dağlara şarkı söylemesi Türk modernleşmesi açısından da dikkate değerdir.
Önce şunu belirtmemiz gerekli: Manço'nun da isminin yerleşik hale gelmeye başladığı 70'ler Türkiye'de her şeyin iki kampa bölündüğü yıllardır ve müzik de bundan payını alır. Anadolu Pop tarihi içerisinde Manço, diğer bütün isim ve gruplardan "miras" meselesini algılayış bakımından ayrışıyor. Anadolu Popçular 12 Mart muhtırası ardından sosyalist düşüncenin etkisinde hızla politikleşip Anadolu Rocka evrilirken o ilginç biçimde Türk kültür tarihinin derinliklerinde var olmayı seçer. Bu varoluş kültürel anlamda politik Türk milliyetçiliği ile akrabalık taşır. Hatta 25 Şubat 1979 tarihli Hergün gazetesinde "Barış Manço'nun Çizgisi" başlıklı bir yazıda hem Türk kültürü hem de dini mirasımız açısından olumlandığını ve örnek gösterildiğini okuruz.
Dolayısıyla dönemin politik popüler çizgisine eklemlenmeyip miras meselesini Osmanlı/Selçuklu/İslam kültüründen beslenerek alımladığı açık. Manço bin yıllık bu mirası bir anlamda Reyhani'den devralıp kente taşımış ve çağın müzikal teknik imkânlarından yararlanarak güncellemiştir. Itri'ye, Çobanoğlu'na atıf yapması rastlantı değildir. Onun 70'lerden 90'ların sonuna kentte yeniden ürettiği miras kuşkusuz Türk toplumu var oldukça -şekil değiştirse de- öz ve tını bakımından sürecektir.
Bu, başka bir zamana doğmakla da ilgili kuşkusuz. Jenerasyon meselesi aynı zamanda. İnternet öncesi çağda müzik sadece estetik bir üretim olmanın ötesinde başkaca misyonlar da taşıyordu. 68 Kuşağı, Bob Dylan vs. dediğimiz zaman mutlaka bir fotoğraf oluşur zihninizde. Müzik ayrıca itiraz etmenin de temsil gücünü içinde barındırıyordu. Şimdi internette kanal açan her genç herhangi bir estetik forma misyon yüklemeye ihtiyaç duymadan itirazını doğrudan, temsile gerek kalmadan yapmakta. Rap müzik aslında bu potansiyeli içinde barındırıyor ve Manço'nun ta 1992'de "Ayı" ile ilk rap şarkılarımızdan birisi yapmış olması bu açıdan ilginçtir. Ki, Cartel grubu falan daha henüz Türkiye'ye gelmemişti o zaman.
TAMER ŞAHİN: EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ HALKTAN KOPMAYIŞIYDI
Sanatçı sıfatı; ürettikleriniz zamana yenilmeyen, popüler kültürle çiklet ömürlü eserler olmayınca, işte o zaman bu kazanılıyor. Barış Manço'nun en büyük özelliği halktan kopmayışıydı. Sanatın getirdiği şöhretin doruklarını yaşarken bile hep halka karıştı, işte bu samimiyette eserlerinde hep var ve var olacak. Onun bizlerle olan sevgisi o eserlerde hem nota olarak hem de söz olarak... Yani samimiyeti ve sanatçı gücü o eserlerin ölümsüzlüğünün kaynağıdır. Ayrıca onun tek mirası şarkıları değil. Dünyayı tanıttığı ve benim de yeri geldiğinde bir yol arkadaşı, yeri geldiğinde bir danışman olarak destek verdiğim, birlikte çektiğimiz yüzlerce program var. Tabi o günden bugüne dünya değişti ama gidilen ülke insanlarının hayata bakışı aynı. Şarkılarında bıraktığı miras ayrı, dünyayı ülkeye getirme ve tanıtma gücü ayrı. Şarkılarla sevginin gücünü bize yansıttı, bize ait birçok örfü aynaladı. Ahmet Bey'in Ceketi şarkısında, nasip ve kısmeti anlattığı gibi dünyayı gösterdiğimiz programcılıkla da bir Türk sanatçının gözünden coğrafyalara indirgenmiş insan duruşunu ve bunun bizdeki karşılığını sundu. Öte yandan mirasa sahip çıkmak veya çıkmamak, kişisel bir konudur, bir evlat babasından kalanı çarçur edebilir, diğeri ise ona Ata'sına olan saygıyla sarılır, çevremde birçok Barış hayranı genç insan var, onların bu mirasa sahip çıktığını görmek beni çok mutlu ediyor. Tüm bunlarla beraber devir maddi kaygıların çoğaldığı, duyguların rafa kalktığı bir çağ. Tutkularla yaşam sürüyor, insanlar her şeye bulaşıyor, her şeyi tatmak istiyor. Bağlanmadan teknoloji bizi ileri taşıdı diye düşünürken, duygularımızdan koptuğumuzu, tahammülsüz varlıklar olduğumuzu fark edemedik. Bu devrin müziği de doğal olarak duygu içermiyor. Kısacası onu çok özlüyoruz, özellikle biz onunla çalışanlar, onun dehasını, onun karizmasını... Bu durum da bizim iş hayatımızı açıkçası tıkıyor. Ben ondan sonra başka sanatçılarla menajerlik kariyerimi sürdürmeyi denedim ama onunla yaşadıklarımdan sonra hiç kimseyi oraya koyamadım. Toprağın bol olsun sevgili Barış, seni çok özledik.