“Üstadın Bir Adam Yaratmak eserinin Hamlet'ten aşağı kalır bir tarafı yok”

Necip Fazıl Kısakürek'in en önemli tiyatro eserlerinden Bir Adam Yaratmak'ı sinemaya uyarlayan yönetmen Murat Çeri, çekimlerin son gününde Akşam Cumartesi'ye konuştu. “Üstad'ın Bir Adam Yaratmak eserinin Hamlet'ten aşağı kalır bir tarafı yok. Dili, musikisi ve bir üslubu var” diyen Çeri, “Metne ne kadar bağlı kalırsak, o kadar kuvvetli bir eser ortaya çıkacağı kanaatiyle hareket ettim. Kelimelerle kurulu sihri görüntüyle aktarmaya çalıştım.” dedi.

aksam.com.tr

Gülcan Tezcan

Türk edebiyatının tartışmasız en güçlü ve üretken isimlerinden büyük şair ve mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek'in ölümsüz eseri Bir Adam Yaratmak sinemaya uyarlanıyor. Evet bu yeni bir bilgi değil. Çekimlerine bir ay önce başlanan film için geçen Pazar son kez sete çıkıldı. Filmin yönetmeni Murat Çeri ve oyuncularından Caner Topçu ile çekim sürecini ve filmin yolculuğunu konuştum.

Necip Fazıl Kısakürek yazılış hikâyesini anlatırken "Bir piyes yazmayı düşünmüştüm. Seyirciyi fizik acıya boğacak bir metafizik örgü içinde aksiyon şartlarının en dinamikleriyle bir arada bir piyes... /Burhan Toprak'ın tabiriyle eli yakacak, onu tutan eli ateş tutmuşa döndürecek eser. /.../ Tezi, insan idrakinin ufuk noktasında. İnsan idrakinin ufuk noktasındaki hakikat ve Allah.../ geçirdiğim büyük ruh çilesinin sahne destanı" ifadelerini kullanıyor Bir Adam Yaratmak için. Peki yönetmen Murat Çeri bu ateşi elinde tutarken neler hissetti?

Bugün setin son günü galiba...

Evet, filmin ilk sahnesi. Setin son günü. Tersten başladık biz.

Nasıl geçti çekim süreci ?

Hamdolsun. Sıkıntısız, kedersiz, çok iyi geçti. Güzel oldu.

Tiyatro oyunu olarak da çok zor bir metin. Böyle bir eseri sinemaya aktarmak sizin için nasıl bir tecrübe oldu?

Ben basit metinleri çekerken zorlanıyorum işin aslı. Üç perde olarak değerlendirdik. İkinci perdeyle başladık anlatmaya. Üçüncü perdeye geçtik. İkinci ve üçüncü perdenin yoğunluğu çok fazla. O yoğunluğu görsele aktarırken çok daha rahattı. Çünkü o yoğunluk görüntüyü aktarırken elini kuvvetlendiriyor. Karakterin yoğunluğu sahneye de sete de görüntüye de yansıyor. Birinci perde en son döndüğümüz, en rahat çekmemiz gereken perdeydi. O bana ağır geldi. Basit, dizi mantığıyla çekilen şeylerin seyirciye ulaşmayacağı gibi bir kanaat var bende. Ama bazı sahnelerin de içindeki diyaloglar, duygu yoğun ile alakalı olarak çok basit çekilmesi gerekiyor. Birinci perdede biraz zorlandım kendimce.

Oyuncuların hem yoğunluğu hem de dili anlamında metne yaklaşımı nasıldı?

Tabii oyuncularla onu konuştuk. Metne sadık kalmaya çalıştım. Necip Fazıl'ın dilinin bir musikisi var. Üslup sahibi bir yazar. Bir metin okuduğunuzda bunun Necip Fazıl'a mı, Cemil Meriç'e mi ait olduğunu anlarsınız. 1960'ların, 1970'lerin dili; şu anda kullanılmayan, kullanılıp anlaşılmayan, anlaşılıp telaffuz edilemeyen kelimeler de var. Oyuncular geldi tabii, 'Bunu nasıl yapacağız?' diye. Dedim ki, "Shakespeare'in kelimelerini değiştirelim diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Bugün Shakespeare'in metinlerinden üçte biri anlaşılmayan kelimelerden ibaret. Ama Shakespeare, Shakespeare'dir." Bir Adam Yaratmak özelinde söylüyorum. Bu eserin Hamlet'ten aşağı kalır bir tarafı yok.

Diline, üslubuna ne kadar bağlı kalırsak o kadar kuvvetli bir eser ortaya çıkacağı kanaatiyle hareket ettim. Kelimelerle kurulu sihri görüntüyle aktarmaya çalıştım. İkinci, üçüncü perdede o yoğun bir şekilde var. Seyirciler de görecekler. Çünkü bizim işimiz bir büyü işi. Önceden bunu edebiyatla, kalem kağıtla, sözle yapıyorlardı. Şimdi görüntünün dünyasında, görüntüyle yapılıyor. Ona yaklaştığımızı düşünüyorum.

Dönem atmosferini nasıl oluşturdunuz? Platoda mı yapıldı tüm çekimler?

Denizde çekimlerimiz oldu. Ama çoğunlukla platolarda çektik. Filmlerin olmadığı bir dönemde çekelim dedik. Bizim şansımıza da Netflix yoğun bir trafiğe girdi. Bütün yetmişli yıllarda çekebileceğimiz mekânları kapattı, diğer şirketler de. O yüzden platoda

çekmek durumunda kaldık dönemi yansıtacak sahneleri. Ama genel itibariyle kameranın, metnin, oyuncunun duygusuna yoğunlaştım. O yüzden küçük ayrıntılar pek dikkate alınmayacaktır gibi geliyor. Elbette dönemi belirten 1970'li yıllarda kullanılan arabalar, kıyafetler, kelimeler, tavırlar o zamanı yansıtıyor. Bu dili yansıtmak her zaman mümkün değil. Tarık Buğra'nın yazdığı Osmancık romanını ve senaryosunu hatırlarsınız. TRT'nin çektiği uyarlamayı seyrederken çok keyif alırım. Çünkü orada sadece bir eser yok. Orada bir dil ve ruh da var. Seksenden önce çekilen işlerde o ruh var, onu yakalanmaya çalıştık.

Bir Adam Yaratmak bugüne ne söylüyor? Sanatçı kimliği, o dönemin basını ile ilgili eleştirileri var... Bugünkü sanatçıları ve gazeteciler izlediğinde ne anlamalı?

Herkes kendine göre bir şey alacaktır. Herkesin yaşanmışlığı, tecrübesi ayrı ama ben kendi açımdan şunu söyleyebilirim; her insan kendini sorgular. Yaşı ilerledikçe sorgulamaları daha artar. Ben kendi hayatımda her on yılda bir kırılma yaşadım. Bu kırılmalar kendini sorgulama dönemleri oluyor. İnsan on yılda bir belki daha kısa sürelerde ruhi ergenlikler yaşıyor. Kendini sorgulayan, varlık acısı çeken, ontolojik olarak bir yalnızlık içinde olan dünyadaki düşünen, fark eden, kalbi olan herkesin bu eserden bir nebze pay alabileceğini düşünüyorum. İnsanın kendini, varlığını sorguladığı eserler her toplumda yazılmışsa da çok fazla değil. Bizde Bir Adam Yaratmak ağırlığında ya da özelliğinde kaç tane eser sayabiliriz? Ben pek sayamıyorum. O yüzden Avrupa'da ve kendini sanatla ifade etmeye, bulmaya çalışan toplumlarda bu eserin daha fazla kabul göreceğini düşünüyorum.

Necip Fazıl'ın bazı eserleri Necip Fazıl'dan da büyük eserler. Bir Adam Yaratmak da öyle bir eser. O yüzden Tolstoy'un İtiraflar'ının karşılığı Ayşe Şasa'nın hayatı gibi geliyor bana. Eğer ikileme, üçleme yapacak olsam bunu böyle çekerim. Çünkü bunların hepsi birbirinin devamı olan, birbiriyle aynı ruhu taşıyan eserler. Ama hadiselere ideolojik olarak yaklaştığın zaman biri körü körüne reddediyor, biri de körü körüne kabul ediyor.

Toplumu bir yere çağırmak zor. Abdülhak Hamit ile Necip Fazıl'ın bir konuşması var. Abdülhak Hamit diyor ki 'Öyle bir dehşet duydum ki toplumdan uzaklaştım. Sonra o yalnızlık da zor geldi tekrar toplumun içine döndüm.' Necip Fazıl da diyor ki 'Sen toplumdan uzaklaşıp gittiğinde sabretseydin senin arkandan yukarı çıkacaklardı. Onlar senin arkandan gelecekti.' Şimdi biz de bir dağa çıkıp bağırıyoruz. Bakalım arkamızdan kim gelecek?

Gösterim takımıyla ilgili bir planınız var mı?

Önce büyük festivalleri hedefliyorum on, on beş tane A sınıfı, beş altı tane a plus festival var. Bunlardan bir tanesinde dünya prömiyeri yapacağım. 2026'ya kadar festivalleri gezecek. 2026'da da galası gerçekleşecek. O zamana kadar hem eserden hem Necip Fazıl'dan hem de filmden olabildiğince bahsedilmesini temenni ediyorum.

"YAZILDIKTAN 87 YIL SONRA SİNEMAYA TAŞIYORUZ"

Oyuncu Caner Topçu

Filmin çekim süreci sizin açınızdan nasıl geçti?

Benim için çok heyecan vericiydi. Festival filmi olması daha da heyecanlıydı. Böylesine kıymetli bir yazarın kıymetli bir eserinde yer almak, bir de yazıldıktan 87 yıl sonra bunu beyaz perdeye taşıyan bir projenin içinde olmak daha gurur verici. Tabi usta oyuncularla birlikte çalışmak da çok keyifliydi.

Bir Adam Yaratmak'ı son yıllarda bazı tiyatrolar yeniden sahneledi. İzleyebilme şansınız olmuş muydu?

Fırsatım olmadı. Ama dijital platformlardan biraz baktım açıkçası çekilen tiyatro oyunlarına. Biz de daha farklı bir şekilde onu beyaz perdeye dökeceğiz. İnşallah izleyicimiz de beğenir.

Senaryo önünüze geldiğinde 'Ben bu işin içinde olmalıyım' dedirten neydi size?

En cezbeden şey Necip Fazıl Kısakürek'in bir eseri olması ve festival filmi oluşuydu. Çünkü birçok ülkede yarışmalara katılacak. En çok etkileyen şey buydu beni.

Filmde bir gazeteciyi canlandırıyorsunuz. Nasıl bir karakter biraz ondan bahsetsek?

Turgut mesleğine yeni başlamış ve meslek aşkıyla yanıp tutuşan bir karakter. Aynı zamanda da hikâyenin baş karakteri Hüsrev'e, onun sanatkârlığına aşık. Onunla röportaj yapma aşkıyla yanıp tutuşan ve bu imkâna da sahip olan biri.

Bugünün gazetecileri için birine ulaşmak Turgut kadar zor değil herhalde...

Arada çok büyük uçurumlar var bence. O dönem belki bir gazeteci için çok mümkün olmayan şeyler. Ama şu dönemde artık herkese bir erişim mümkün, röportaj yapma imkânı bulmak o kadar zor değil.

Metinde sizi etkileyen şeyler neler oldu?

Beni en çok etkileyen bir adam yaratmaya kalkışırken kendini bulmak aslında. Kendimizi bulmamızı sağlayacak iş bu açıdan.

Yeni bir dizi projeniz de var bu aralar sanırım...

Evet şimdi Holding dizisinde yer alıyorum. Eş zamanlı çekiyoruz. Hem dizi, hem de filmi.

Zor oluyor ama aşırı keyif alıyorum. İnşallah karşılığını hem filmden hem de diziden alırız.