Babalar ve Kızları

Derya Canan Güzel
derya.guzel@turkmedya.com.tr

Sinemada gişe başarısı yakalamak için artık hepimizin bildiği birkaç formül var. Bunlardan en bilineni, filme herkesçe tanınan en az bir yıldız oyuncuyu dâhil etmekle başlıyor. Gabriele Muccino yönetmenliğindeki “Babalar ve Kızları”, kadrosunda Russell Crowe’un adının geçmesiyle zaten bu aşamada önemli bir izleyici kitlesinin dikkatini çekerken Amanda Seyfried ve “Breaking Bad” dizisiyle tanıdığımız Aaron Paul ile birlikte akıllarda iyi bir film izlenimi yaratarak işe başlıyor. Kabul edelim ki bir yere kadar bu izlenimin hakkını da veriyor. Film, bir trafik kazasında eşini kaybeden Pulitzer ödüllü yazar Jake Darvis’in bu travmatik olay sonucu ortaya çıkan rahatsızlığıyla uğraşırken bir yandan da 5 yaşındaki kızı Katie’ye tek başına bakmaya çalışmasını konu alıyor. Jake, ilerleyen rahatsızlığı ve geçirdiği nöbetler dolayısıyla bir süreliğine akıl hastanesine yatarken bu arada küçük Katie’ye de teyzesi ve eniştesi bakıyor. Ne var ki kızını almak için döndüğünde, vermek zorunda olduğu yaşam savaşının dışında kızını geri vermek istemeyen akrabalarının açtığı vesayet davasıyla da baş etmek durumunda kalıyor. 

Minik psikolojik kırıntılar 

Beyazperdede örneklerini çokça gördüğümüz tek başına evin geçimini sağlamaya çalışırken çocuklarının bakımını üstlenen kadının yerini bu kez bir erkek alınca, baba figürünün bir kızın hayatını nasıl şekillendirebileceği üzerine bir hikâye izliyoruz. Tabii bu arada 25 yıl sonrasına da giderek günümüz New York’unda tek başına yaşayan Katie’nin yaşamına konuk oluyor; ilişkilerindeki sıkıntıları ve yüzleşemediği korkularını görüyoruz. Filmdeki yoğun duygusal atmosfer, Russell Crowe’un oyunculuğuyla taçlanırken tabii ki etkilenmemek mümkün değil. Sadece akıllara takılan soru, filmin en başından beri çözülmeye çalışılan problemin aslında gün gibi ortada olduğu… Yönetmen, geçmiş ile şimdiki zaman arasında gidip gelerek sebep-sonuç ilişkisini göstermeye çalışırken konuyu sanki biraz hafife alıyor. Bu anlamda baba-kız ilişkisi gibi derinliği olan bir konunun basit psikolojik çıkarımlarla ele alınarak yüzeysel dokunuşlarla hafifçe üstünden geçilmesi haliyle beklentilerimizi karşılamıyor. Katie’nin en sonunda her anlamda babasına benzeyen, kendisinde güven uyandıran bir erkeği seçmesi de buna bir örnek. “Babalar ve Kızları” yaşama dört elle sarılmayı salık veren bir film olarak güzel duygular içeriyor. Yalnız baba-kız arasında gelişen özel bağın yitirilişi sonrasındaki hikâyeyi biraz daha derinlemesine anlatabilse belki daha doğru bir noktadan seyirciye ulaşıp mesajını verebilecek iken ıskalıyor. Yine de en başta dediğimiz gibi Russell Crowe gibi bir yıldız oyuncunun varlığıyla “Babalar ve Kızları” genel anlamda işi kotarıyor.