KAAN ÖZKAN
İnsanın, içinde bulunduğu çağın düşünme reflekslerini sanki tüm zamanlarda geçerliymiş gibi bir kabul içine girmesi, en çok görülen yanılgılarından biri. Örneğin, biz modernler bu çağın düşünme tutumlarını ve kavramlarını, benzetme yoluyla da olsa geçmişte arar dururuz. Ya da bizzat geçmişi, önce bu kavramsal kalıplara döker, sonra onun hakkında bir şeyler söylemeye kalkarız. Oysa biliyoruz ki, tarihsel toplumsal yapı, her şeyi olduğu gibi düşünme biçimlerini de belirler. O halde bugün, bambaşka bir toplumsal-tarihsel ortamın ürünü olan bir felsefi yaklaşımı ya da filozofu ele almanın bir önemi ya da anlamı var mıdır? Hatta soruyu daha açık soralım:
BİLMEYE ARZU
Aristoteles, bugün bize bir şey söyleyebilir mi? Jonathan Lear’ın Aristoteles: Anlama Arzusu adlı kitabı, bu sorunun cevabını aramaya kılavuzluk edecek yetkin bir çalışma.
Antikçağın en önemli filozofu olan Aristoteles bize, çok uzak bir geçmişten seslenir ama örneğin, “Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi arzularlar,” sözü aradaki bu zamansal mesafenin kolaylıkla ortadan kalkmasına yol açar.
HAYRETLE BAKILAN DÜNYA
Bizi duraksatan, belki de uzun zamandır yapmayı unuttuğumuz bir şeyi, evrenin bütününe meraklı gözlerle bakmayı hatırlatıyor olmasıdır. Lear’ın kitabının adına da esin kaynağı olan bu söz, Aristoteles’in temel motivasyonunu yansıtır. Ancak, bu noktada Lear bir ayrıntının altını çizmeyi de ihmal etmez: “Dünyanın, özü itibarıyla hayret verici olduğunu söylemek yanıltıcıdır: Daha ziyade, dünya bizim gibi varlıklara kendisini hayret verici olarak sunar.” Bu saptama felsefenin rolünü aydınlatmada da önem taşır; çünkü hayretle bakılan bu dünyayı her boyutuyla anlaşılır kılmak, felsefe ile aynı şeydir.
İKİNCİ GÜNAHI İSTEMİYORUM
Mustarip olduğumuz tek derdin doğaya “egemen” olma olduğu da söylenemez. Hobbes’un, içselleştirdiğimiz “insan insanın kurdudur” düşüncesine Aristoteles “toplumsal hayvan” olduğumuzu söyleyerek binyıllar öncesinden karşı çıkar. Bugün ruh karşısındaki itibarını iade etmeye çalıştığımız “beden” ise onda zaten esas olandır.
İSKENDER’İN HOCASI
Jonathan Lear tüm bu konuları doğrudan Aristoteles felsefesini ortaya koyarak işliyor. Bu çalışmayı farklı kılan, Büyük İskender’in hocası olmasını ya da “Atinalıların ikinci bir günah işlemesini istemiyorum” diyerek orayı terk edişini kenarda tutması.
FELSEFE KİLİT ÖNEMDE
Felsefenin sahip olduğu en önemli imkânlardan biri belki de tarihsel-toplumsal olanı aşma çabasıdır. Bu, elbette ki Aristoteles’in ezel-ebed geçerli, mutlak bir şey söylediği anlamına gelmez.
TARİHSEL AMA...
Ama felsefe tarihi biraz da “tarihsel-ama-evrensel” bir niteliği yansıttığından, farklı zamanların farklı sorunlarına yanıt bulmada ya da o yanıtlara gidilebilecek yolları açmada kilit öneme sahip olabiliyor. Aristoteles’in bugün, doğayı, insanı, bedeni düşünmede bir imkânı temsil edip etmediğine ise her okur kendi karar versin.