Arabeski neden bu kadar sevdik?

Usta sanatçı Ferdi Tayfur'un vefatı bu soruyu tekrar gündeme getirdi. Hakikaten neden bu kadar sevmiştik arabeski? Türk toplumunun sahip olduğu kültürel ve sosyal kodlar aynı zamanda tarihimiz bunda ne derece etkendi? İşte bu haberimiz bu sorulara cevap arıyor…

Ali Demirtaş

Arabesk müziğinin usta isimlerinden Ferdi Tayfur 2 Ocak 2025'te, Antalya'da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. O sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda kitleleri peşinden sürükleyen önemli bir temsildi aynı zamanda. Onun gidişi de bu temsili tekrar hatırlattı bize. Yaptığı arabesk müzik, her yaştan ve birçok sosyal sınıftan insanı etkilerken, kitleleri adeta peşinden sürüklemişti. Peki ama neden? Türk toplumu arabesk müziği neden bu kadar sevmişti? Arabesk, sadece bir müzik miydi, elbette değildi. Peki arabesk bizim için ne ifade ediyor müzisyen ve yazar Selçuk Küpçük ile konuştuk.

ARABESK, TOPLUMUN 1950 SONRASI DEĞİŞEN RİTMİNİN SESİDİR

Arabesk müzik hakkında genel olarak ne düşünüyorsunuz?

Arabesk de diğer türler gibi bir müzik dili. Teknik anlamda yanlış olan bir şey yok. Aynı notalar, akorlar, enstrümanlar... Gencebay'ın ilk keman kayıtlarına mesela Devlet Senfoni'den Saim Peker ve arkadaşları gelip giriyor. 60'ların sonuna doğru nota ve teori bilen, radyodan kendi istekleriyle ayrılan Gencebay ve Arif Sağ önce Doğubank'ta sonra Unkapanı'nın ilk yıllarında adeta piyasayı biçimlendiriyorlar. Ancak Türk entelijansiyası sağı ve solu ile arabeske mesafeliydi çok uzun zaman. Türk solu bu müziğin "işçi sınıfı"nın devrim gücünü manipüle ettiğini, Türk sağı ise Türk kültürünü yozlaştırdığını söylüyordu. Romancı Latife Tekin bir söyleşisinde mahallelerdeki işçi evlerine propaganda için devrimci marşlarla gittiklerini ama onların Ferdi Tayfur gibi isimleri dinlediğini anlatır. Türkiye Günlüğü dergisinin 1989'daki arabesk dosyalı bir sayısında sağcı tarihçi Yılmaz Öztuna'ya göre arabesk bölücü terör örgütlerinin bir işi falandır (!) Meseleye vukufiyeti olmadığı anlaşılıyor Öztuna'nın. Ama Amerikalı Martin Stokes 80'lerin ikinci yarısında gelip bizim entelektüellerin kafa yormadığı bu müzik üzerine doktora yapıp yayınlayınca önyargılar kırılıyor. Meral Özbek'in "Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski" kitabı da yol açıcıdır. Benim bir diğer tespitim Murat Belge'nin 1982'de Zeki Müren'in "Kahır Mektubu" şarkısı üzerine çözümlemesi de öncü bir metin.

HEPSİNİN EMEĞİ VAR ARABESKİN BİÇİMLENMESİNDE

Arabesk, toplumun 1950 sonrası değişen ritminin sesidir. Toplum devinim kazanıyor her şeyden evvel. Bu devinimin ihtiyaç hissettiği bir ses var. Klasik Türk müziği dışarda akıp gitmekte olan hayatın bu sesini, ritmini, ihtiyacını tanımlamakta yetersiz kalıyor. Bu yüzden Gencebay'ın müdahalesi tarihseldir. Ritmi çok daha görünür hale getiriyor mesela. Türk müziğinin modernleşme öyküsünde neyin geç kaldığını biliyor ve kafasında çözüm önerileri var. 50 sonrası şehirler hızla büyüyüp kültürel karşılaşmalar artıyor. Ozan bağlamasını alıp kente geliyor. Bağlama kır kökenli bir saz. Teknik ve tematik sınırları kıra göre şekillenmiş. Oysa geldiği kentte yeni sorunlar var. Teknik olarak sesi yetmiyor sahneye çıktığı gazinolarda. Gencebay, Erkin Koray, Vedat Yıldırımbora gibi sanatçılar, Ragıp Akdeniz gibi bağlama yapım ustalarının arayışları elektro bağlamayı ortaya çıkartıyor böylece. Bu arayışın mekânı ise bana göre Abdullah Nail Bayşu'nun evi. Çünkü Gencebay ve Arif Sağ radyodan ayrılınca Bayşu'nun evinde kalıyorlar uzun süre ve o ev bir atölye gibi işlevsel. Türk cazının kurucu babalarından İsmet Sıral, Burhan Tonguç, Türk rock müziğinin kurucu öznesi Erkin Koray gibi birçok isim gelip gidiyor buraya. Birbirinden farklı geleneklerden gelen bu adamların hepsinin emeği var arabeskin biçimlenmesinde.

TÜRKLERİN MODERN DÜNYAYA ARMAĞAN ETTİĞİ İLK PATENT

Ben arabesk müziği temsil eden elektro bağlamının aynı zamanda Türk modernleşmesini de karşıladığını söylüyorum. Yani gövdesine bakınca Türk, mekaniğine bakınca Batılı. Ayrıca elektro bağlama biz Türklerin modern dünyaya armağan ettiği ilk patent. O da işte arabeskin coşkulu ses arayışı neticesinde. O ses aslında bizatihi toplumun kendi kendisini var ettiği, kendi modernleşme öyküsünün sesidir. Benim için arabesk hem duygu kodlarımı karşılayan hem de teknik anlamda ufkumu açan orkestrasyonları bulduğum bir müzik evreni. Arabesk plak ve kasetlerin mutfağındaki müzik yönetmenleri herhangi bir enstrümana yasak koymadan özgürce üretimler yapmışlardır. Özer Şenay'ın mesela Almanya'da yabancı müzisyenlerde yaptığı bir albüm ve çalışmaları var. Sonra Türkiye'ye gelip arabesk kasetleri yönetiyor. Şimdi bu adamın müzik ufkunu tartışamayız. Bir de bugün stüdyo müzisyenliği dediğimiz icra mantığı yine Gencebay sayesinde gelişmiştir. Yine arabeskin temsilcilerinin kültürel anlamda yetersiz özneler olduğu iddiası vardı uzun yıllar. Halbuki Gencebay sadece müzik bilgisi açısından değil, entelektüel derinliği bakımından da çok özel bir adam. 80 sonrasının en güçlü isimlerinden Burhan Bayar İstanbul'a mimarlık okumaya gelen bir besteci, enstrümanist, yapımcı. Kült arabesk şarkıların söz yazarlarından Ahmet Selçuk İlkan, Alman Dili Edebiyatı mezunu. Hakkı Bulut Öğretmen Okulunu bitirmiş, insan yetiştiren bir isim. Ferdi Tayfur ise son yıllarda metin ile ilişki kuran, roman ve anlatılar yazan, anlam arayışını edebiyata da taşıyan çok ayrı bir sanatçı. Yine 80 sonrasının kurucu isimlerinden besteci, icracı, müzik yönetmeni Yavuz Taner, Nida Tüfekçi'nin öğrencisi olan bir hoca aynı zamanda.

ÇÜNKÜ KENDİ ÖYKÜSÜNÜ ANLATIYOR

Peki Türk toplumu arabesk müziği neden bu kadar çok sevdi?

Çünkü kendi öyküsünü anlatıyor. Devlet kurgulu modernleşme yerine toplumun kendi atar damarlarından hareket alarak var olan bir form bu. Kültürel yabancılaşmayı, gelir dağılımındaki adaletsizliği, merkez tarafından küçümsenmeyi vs. gibi kente ait yeni konuları klasik Türk müziği ile anlatamayız. Çünkü o başka bir çağın müzik evreni. Türk Hafif Müziği gibi bir isimlendirmesi vardı mesela TRT'nin. Toplumsal hiçbir karşılığı olmadığı gibi sentetik konular. Oysa arabesk periferiden hızla merkeze yürümek isteyen dinamizmin sesidir. Modernleşirken ihtiyacı olan her şeyi içine kendi rızası ile alan bir öykü bu. Bağlamanın yanına, bas gitarı, obuayı, tumbayı, saksafonu... Hangi sese ihtiyacı varsa kendi kimliğine dönüştürerek hem de. Klarnet Batılı bir enstrüman ama Türk usulüne çeviriyoruz onu hemen biz. Türk Hafif Müziğinde bulamazsınız bunu. Çünkü orada devletin, TRT'nin müdahalesi var. Arabesk işte o müdahaleye itirazdır aynı zamanda.

ARABESK MÜZİĞİ ÜÇ DÖNEME AYIRIYORUM

Arabesk müziğin içeriği geçmişten günümüze ülkemizde sizce nasıl bir değişim gösterdi ve şekillendi?

Ben üç döneme ayırıyorum arabeski. DP'den Özal'a, 80'lere kadar olan birinci dönem. 80'lerden 2000'lere ikinci dönem ve 2000 sonrası üçüncü dönem. İlk dönem taşradan kente eklemlenmeye çalışan ama mesleki formasyonları olmayan ilk kuşağın sesidir. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut bu ilk dönemin şarkıcıları. Temsîlî de olsa merkeze dair büyük eleştiriler vardır. Bu eleştirisi yüzünden Hakkı Bulut 12 Eylül'de hapis yatmış, işkence görmüştür mesela. "Neden İsyan Etmez İnsanlar" şarkısı yüzünden. Gencebay parka giyip mahallede politik bir figür gibi rol alır bir filminde. İkinci dönem ise kente eklemlenmeye çalışan ilk kuşağın çocuklarının Özal ile birlikte orta ölçekli sermayeye ulaştıkları ve ANAP'ın taşra örgütlenmeleri üzerinden merkezin ekonomik pastasından pay almaya başladıkları yıllardan bahsediyoruz. Göreceli de olsa bir özgüven var artık. Yani İbrahim Tatlıses dönemi. Mecliste tavana çiğköfte yapıştırıldığı yıllar. Merkeze tarihsel geç kalmışlığın göreceli, sorunlu özgüvenini görürüz. Tatlıses üzerinden çözümlersek mesela sadece şarkı okumaz. Beste yapar, film yönetir, şirket kurar, lahmacun zincirleri açar, siyasete karışır, siyasi bildirilere imza atar vs. üçüncü dönem ise bence son dönemdir ve öykü biter. Çünkü 50'lerden beri periferinin yürüyüşü sadece ekonomik olarak değil, politik olarak da merkeze ulaşmıştır. Ben bu dönemi Müslüm Gürses üzerinden açıklıyorum. Ortaçgil'in "Sensiz Olmaz" şarkısını "Neredesin Firuze" filminde bir tek piyano akorları üzerine okuması aslında arabeskin büyük bir gövde gösterisidir. Çünkü Ortaçgil kentsoylu, beyaz yakalı Türkün dünyasını temsil eder. Merkezi yani. Öykünün (yürüyüşün) tamamlandığının en önemli göstergesi artık "baba" kimliğinin de toplum tarafından başka bir şarkıcıya verilmemesidir. Çünkü 1970'lerdeki, 80'lerdeki gibi, merkeze karşı donanımları olmayan toplumunun sığınacağı bir "baba"ya ihtiyaç kalmamıştır. Küresel iş yapan, büyük holdingleri olan, politik anlamda merkeze ulaşan bahsettiğim bu yürüyüş için özgüven sorunu çözülmüştür ve bir babaya gerek yoktur (!). Merkez ile uzlaşının en önemli gösterisi bence rockçıların arabeskin kült şarkılarını okumaya başlamalarıdır. Ya da Radikal Kitap ekinin Müslüm Gürses kapaklı çıkmasıdır.

PSİKOLOG VE YAZAR TUBA KILIÇ: ARABESK KATARSİS SAĞLIYOR

Psikolog ve yazar Tuba Kılıç sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: "Ülkemizde bazı kesimlerin zaman zaman aşağıladığı arabesk müziğe değinmek istedim bugün. Sadece 'sofistike' kabul edilen müzik türleri örneğin klasik müzik, jazz, rock veya pop gibi türleri sanat eseri olarak gören bir kesimin kaçırdığı ne? Psiko-sosyal açıdan konuşalım mı? Arabesk müzik, göç ve yoksulluğun doğrudan etkisiyle şekillenmiş ve sosyo-ekonomik koşulların bir yansıması olmuştur. Göçün getirdiği toplumsal travmalar ve kentteki yoksulluk, bu müzik türüyle kendini ifade etmiş ve arabesk, kentsel yaşamda marjinalleşmiş bireylerin duygusal dünyalarını anlatan bir araç haline gelmiştir. 1960'lı yıllarda özellikle İstanbul'a iş bulma umuduyla göç edenlerin yaşadığı zorlukları dile getiren arabesk, müzikteki acı, aşk, yalnızlık, gurbet ve hüzün gibi temalarla, şehrin sert şartlarıyla yüzleşen insanların duygularını yansıtmış. Arabesk müziğin genellikle küçümsenmesi, Türkiye'deki sınıf ve kültürel ayrımların bir sonucudur. Kentli üst ve orta sınıflar tarafından 'popüler' veya 'aşağı' olarak görülüp, köylü ve işçi sınıflarının müziği olarak etiketlenmiştir. Oysa arabesk, yalnızca bir müzik türü değil, Türkiye'nin tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşullarını da yansıtan bir ifade biçimidir. Göçmen işçilerin, yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele eden bireylerin acılarını ve yaşam mücadelesini dile getiren arabesk, bu kesimlerin sesini duyuran bir araç olmuştur. Arabeskin aşağılanması, bu insanların yaşadığı zorlukları görmezden gelmek ve onlara duyulan hor görünün bir göstergesidir. Bu müzik türünü küçümsemek, toplumsal elitizmin ve alt sınıflara yönelik önyargının bir yansımasıdır. Arabesk, emekçi kesimin kendini ifade etme biçimidir ve bu nedenle saygı gösterilmesi gereken bir kültürel miras olarak kabul edilmesi yerinde olur. Bu yazıya şu dip not şık olur. Gençlik yıllarım jazz ve blues müzik yanında etnik müziği severek geçerken belli bir yaştan sonra ben de arabesk dinlemeye ve anlamaya başladım. Zira sözler tam bir katarsis sağlama potansiyeli taşıyor. Bu arada jazzın da Amerikan arabeski olduğunu hatırlatayım..."

AKADEMİSYEN VEYSEL BOZKURT: FERDİ TAYFUR BİR ANLAMDA BU KİTLENİN DUYGUSAL SIĞINAĞI OLMUŞTUR

İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Veysel Bozkurt ise yaptığı paylaşımda şunlara değindi: "Arabesk müziğin ikonik yüzü Ferdi Tayfur, hayatını kaybetti. Tayfur'un müziği bir yanıyla Türkiye'de 1960 ve 1970'lerde kırdan kente göç eden kitlenin duygu dünyasının yansıması; bir dönemin duygusal ve kültürel aynasıdır. Ağırlıklı olarak alt sınıfların, kent yoksullarının yalnızlık, yabancılaşma, ekonomik sıkışmışlığını, iç çatışmalarını, hayal kırıklığını, umutsuzluğunu, bireysel acılarını ve uyum sorunlarını işlemiştir. Bir anlamda bu kitlenin duygusal sığınağı olmuştur. Türk modernleşmesinin yarattığı toplumsal gerilimin bir tür 'duygusal boşalım' mekanizması işlevi görmüştür. Tayfur'un müziği, uzun yıllar boyunca 'kültürel elitler' tarafından hor görüldü. TRT gibi resmî kurumlarda kendine yer bulamadı. Ancak yoksul/alt sınıfların duygularına tercüman olarak popüler bir direnişi temsil etti. Arabesk müzik, aynı zamanda alt sınıfların bir tür 'duygusal isyanı' olarak da okunabilir. Aşk, ayrılık, hasret ve kader gibi evrensel temalar, geniş bir kitlenin duygusal dünyasına hitap ederek, hayranları arasında bir duygudaşlık ve dayanışma hissi yarattı. Onun şarkıları, sadece bireysel duyguları değil, aynı zamanda toplumsal değişimi de yansıtan bir ifade biçimi olarak, geniş bir hayran kitlesi oluşturdu. Ferdi Tayfur'un ölümü, sadece bir sadece bir sanatçının aramızdan ayrılması değil, Türkiye'nin toplumsal/kültürel dönüşümünün bir ikonunun aramızdan ayrılmasıdır. Sevenlerine başsağlığı, Ferdi Tayfur'a rahmet diliyorum."