Yazar Cem Sancar'dan dikkat çeken yorum: Bu çağ bitiyor

Yazar Cem Sancar’dan dikkat çeken yorum: ''Bu çağ bitiyor'' Yazar Cem Sancar, son çıkardığı ''Her İnsan Bir Ayet'' kitabının yazım sürecini ve yakın zamanda hayata geçirmeye çalıştığı yeni projelerini aksam.com.tr’den Ezgi Aşık’a anlattı. Sancar, ''Bu çağ bitiyor. Çünkü insan bunca zaman aydınlanma’ denen kör bireyciliğin izinde çok zaman tüketti ama mutlu olamadı! Manevi boşluğu hissetti. Manevi olana, ilahi anlamlara, metafiziğe dönme eğiliminde.'' dedi.

Yazar Cem Sancar, “Her İnsan Bir Ayet” kitabıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Eserinin yazım sürecini ve yakın zamanda hayata geçirmek istediği yeni projelerinden bahseden Sancar, “Her İnsan Bir Ayet” kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Aksam.com.tr’den Ezgi Aşık’a konuşan yazar Cem Sancar, günümüz insanlarının manevi olana ve ilahi anlamlara yöneldiğini belirtti. Sancar, “Bu çağ bitiyor. Çünkü insan bunca zaman ‘aydınlanma’ denen kör bireyciliğin izinde çok zaman tüketti ama mutlu olamadı. Manevi boşluğu hissetti. Manevi olana, ilahi anlamlara, metafiziğe dönme eğiliminde.” ifadelerini kullandı.

“Her İnsan Bir Ayet” kitabı okuyucuların ilgisini çeken keyifli bir kitap oldu. Öncelikle kitabınızın hikâyesini alabilir miyiz? Kitabın yazım süreci nasıl gelişti? Neden “Her İnsan Bir Ayet” ismi?

İnsan Allah’ın halifesidir, Allah’ın nefesidir. Ondan dolayı da ona işarettir. Yalnızca bunun farkında değildir, beyni dağılmıştır. Dağılan beynini toplaması için, hem kendime hem ona kendini hatırlatmak için “Her İnsan Bir Ayettir” dedim. İnsanda umut bitmez demek istedim. Şeyh Galip gibi “hoşça bak zatına kim zübde i âlemsin sen,” bu âlemin gözbebeğisin sen, demek istedim. Kitabın hikâyesi haftalık Pazar yazıları ve dergilerde yazdığım yazılardan müteşekkil. Yeniden düzenlendi, bir iki yazıyı da sonradan ekledim.


Psikoloji eğitimi almış olmanızın yazarlığa yansıması oldu mu?

Psikoloji, diğer bazı alanlar ilgi kapsamımda. Bir eğitim almadım, kendi kendimi eğittim. Halen de eğitiyorum. Ama ruh hallerinin diyelim, nefs psikiyatrisinin diyelim, o bilginin yazı yazma faaliyetinin olmazsa olmazı olduğu söylenebilir. Ne kadar tanıyoruz orası şüpheli ama insanı bir nebze tanımadan yazmak olacak iş değil tabii.

“BATIYI HEGEMONLAR YÖNETİYOR”

Kitabınızda hegemon bir Batı olmadığından bahsediyorsunuz. Bu konuyu biraz açmak isteriz? Cem Sancar’a göre nasıl bir Batı vardır?

Hegemon Batı yok demiyorum. Batı’nın hegemonları var. O yönetiyor Batı’yı. Zalim ve yalancı. Zulüm saçıyor. Ama başka “Batılar” da var diyorum. Yekpare değil. Hermann Hesse’in, Herman Melvilel’in, Steinbeck’in, Thomas Mann’ın, Saint Simon’un, Cervantes’in, Kazancakis’in, 15 Temmuz direnişi sırasında “Türk milletine selam olsun” diye pankart açanların da bir Batı’sı var! Elbette, Rene Guenon’un da, Garaudy’nin de…

“TASAVVUF, İSLAM MEDENİYETİNİN KALBİDİR”

Kitabınızda “Ben’in abartıldığı bir çağ yaşadık, zannımca sonundayız. Ben çağı bitiyor” diyorsunuz. Okurlarınıza ne gibi mesaj vermek istediniz? Benlik çağı günümüzde gerçekten biter mi?

Benliğin bu denli abartılması ve ortak kabulle onaylanması ancak bu pozitivist çağda oldu. Pozitivist hurafenin temeli rasyonalite. Akılcılık. Akılcılık ile Ben’in bireyin tanrılaştırılmasına gidildi. Tanrı kapalı alanlara doğru kovulunca dışardaki insan kendini tanrı zannetti. Kendine tapmak normalleşti. Nefs azdı, egolar şişti, patladı! Haplarda, kliniklerde, dijital oyunlarda aranan hormonâl maneviyat. Seküler peygamberler, her şeyin cilası döküldü…

Bu çağ bitiyor. Çünkü insan bunca zaman “aydınlanma” denen kör bireyciliğin izinde çok zaman tüketti ama mutlu olamadı! Manevi boşluğu hissetti. Manevi olana, ilahi anlamlara, metafiziğe dönme eğiliminde. Doğu dinleri onun için konuşuluyor. Ya meditasyonlar ya da tasavvuf adı altında. Olsun. Burası mühim. Biliyorsunuz tasavvuf, büyük İslam medeniyetinin kalbidir.

“KÖTÜLÜĞÜN ŞANSI YOK, MERHAMET KAZANACAK”

Bir yazar ve entelektüel olarak dünyanın gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zor soru. Kötülüğün bir noktaya kadar ilerleyeceğini, o istiap raddesinde yenileceğini düşünüyorum. Fikrim budur, temennim budur. Kötülüğün şansı yok, merhamet kazanacak… İyilik güçleri şu an çok zayıf ama dünyanın her yerinde küçük ışıklar yanmakta. Mesela Türkiye’de, benim ülkemde böyle bir ışığı hissediyoruz. Yalnız şunu söylemeye cüret edebilirim: Yakın zamanda bildiğimizi sandığımız her şeyin yeniden tartışıldığını göreceğiz.

“SOKAKLARI SEVERİM, İNSANLARLA GÖZ TEMASI KURARIM”

Kitabınızda İstanbul’un sokakları, türlü semtleri ve insan ilişkileri (Suskunlar Meclisi) dikkat çekiyor. Hikâyeleri ve karakterleri nasıl kaleme aldınız?

Asıl sözü romanlarımda söylerim. Köşe yazılarımda ise büyük bir gazetede her pazar yazmanın sorumluluğunu taşıyorum. Sonuçta yüzbinlere giden bir ana akım medyada yazıyorsunuz. Daha ortak konulara yöneliyorum. Gayretim, o çoğulluğa doğru oluyor.

Köşe yazılarımda ülkemizde köklü bir geçmişi olan “makale” geleneğine uyuyor, yeni bir üslup arıyorum. Edebiyatçılığım da bunu inşallah etkiliyordur. Nasıl kaleme aldığıma gelirsek, sokakları severim, insanlarla göz teması kurarım. Ben de sizin gibi okuyorum, izliyorum, konuşuyor ve yaşıyorum. Oradan çıkıyor o yazılar diyebilirim…

“ÇOCUK İSTİSMARI BATIDA DİP DALGA”

Yeni kitabınız “Her İnsan Bir Ayet” hem insana dair hem de entelektüel anlamda her alanı kapsıyor. Mesela batının çocuk sömürüsü yaptığına da değiniyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Neil Postman’dan beri biliyoruz ki çocuk istismarı Batı’da dip dalga. Çocuklara büyük muamelesi yapmışlar, kız ve erkek çocukları büyük gibi giydirmişler, heder etmişler. “Çocukluğu” anlamaları, kabul etmeleri 18 yüzyıl! Doğu bu konuda Batı’ya göre tartışılmaz ölçüde bilge. Tabii bu istismar, Tanrı ile insan olmanın şerefi ile ilişkinin kesildiği ya da dinlerin içeriğinden boşaltıldığı her toplumda akan kara bir balçık…

İlk romanımda defilelere çıkarılan küçük çocukların can yakan hallerinden bahsettim. “Her İnsan Bir Ayettir”de, “Heidi’nin Ayakları Neden Çıplaktı” yazımla bu tartışmayı şahsım için bitirdim.

Yakın zamanda hayata geçirmeye çalıştığınız yeni projeleriniz var mı? Varsa bizimle paylaşabilir misiniz?

Siz sormadınız ama söyleyeyim. Radyo programımdan çok zevk alıyorum. TRT Radyo 1 İstanbul Radyosu. Pazar günü 12.32 de “Yol Arkadaşı”. Orada çaldığım müzikler de onları seçmek de bana şifa vermekte.

Okumaktan fırsat bulursam bir iki projem var. Biri san’at, bir sergileme fikri. Yazdım, sanatçı arkadaşlarımla konuştum, pişmesini bekliyorum… Aslen bir roman üstüne çalışıyorum elbette. Araya “hayat” girdi çok uzadı. Bu sonbahar bitireceğim inşallah. Bu kez bir yolculuk anlatıyorum.

İstanbul’dan Bodrum’a, Antalya ormanlarına, oradan Akşehir’e çıkan bir yolculuk. Ama romandaki yolcunun hayal âlemleri rüyaları filan da var. Orada da bir seyahati var. Kendimi serbest bıraktığım bir metin. Kendine münhasır böyle bir kitabın üstündeyim…

5 Soru 5 Cevap Bölümü:

En sevdiğiniz kitap?

Tek kitap.

En sevdiğiniz şehir?

İstanbul.

En sevdiğiniz müzik?

Son günlerde No Land: Müstefiâtün.

En sevdiğiniz film?

Nefret, La haine

En sevdiğiniz yazar-şair?

Yazar, Mahmud Erol Kılıç-Şair, İsmet Özel