Yaşlılara yer yok mu?

Yaşını neden gizliyor insan? Yaşlanmak niçin korkuyla karşılanıyor bugün? Fatma Barbarosoğlu ve Nazife Şişman imzalı “Yaşlanmak ve Yaslanmak” isimli kitap, yaşlılığın reddedildiği zamanı anlamak için hazırlanmış önemli bir çalışma.

Fatma Barbarosoğlu ve Nazife Şişman'ın birlikte kaleme aldıkları "Yaşlanmak ve Yaslanmak" isimli kitap, İnsan Yayınları etiketiyle okura ulaştı. "Uzak Yakın Sohbetler" serisinin üçüncü kitabı olan çalışma, yaşlı nüfusun arttığı, bununla birlikte kültürel olarak yaşlılığın reddedildiği, yaş ayrımcılığının yaygınlaştığı bir zamanı anlama yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Kitap bir Karacaoğlan şiiriyle başlıyor. Bir bütün olarak ömrümüzün hikayesi olan şiirin şu dizelerini dikkatle okuyalım:

Ellisinde yolum yokuşa düştü

Altmışında hazır bildiğim geçti

Yetmişinde gayri tebdilim şaştı

Mertebe mertebe indirdin beni

Şimdi Karacaoğlan'ın zamanından bugüne, yani modern zamana gelindiğinde bu dizelerin nasıl yeni yaşam formlarıyla deneyimlendiğini düşünelim. Çocukluğun, ebeveyn rollerinin büyük değişim gösterdiği bu zamanda yaşlılık da bugüne dek öğrenilen ve aktarılan halinden bambaşka biçimde artık. Kitaptaki "Kadim kültür yaşlanmadan evvel gençliğin kıymetini bilmeyi tavsiye eder. Modern kültürde her birimizin ihtiyacı olan şey ise henüz yaşlanmadan yaşlıların dünyasını idrak etmek" ifadesi buraya işaret ediyor işte. Veda vaktinden önce uğrayacağımız son durak olan yaşlılığı şimdiden anlayabilmek için yazılmış bu kitap.

YENİ TİP YAŞLANMA

Biyokültürel dönüşüm, kitabın üzerinde durduğu önemli konulardan biri. Kitaba göre günümüzde "iyi yaşlanma" dendiğinde bedenin aşılarak ruhun kemale ermesi kastedilmiyor. Olgunlaşma ve kemale erme ile yaşlanma arasında bir ilişki yok. Tam aksine yeni yaşlanma, sürekli bedenle ilgilenmek demek. P. Bourdieu söz konusu değişikliklere "Yaşlı yaşam habitusu" diyor: Yüksek harcama düzeyleri, fiziksel hareketlerde artış, diyet ve fitness programlarına azami dikkat, kozmetik ve gençleştirici teknolojilere mürecaat... Yani yaşlanmadan yaş almak...

RUHÎ KEMÂLÂT

Yeni tip yaşlanma beraberinde yeni korkuları da getiriyor. Fatma Barbarosoğlu, kuşaklar arasındaki yaşlılık ve korkular meselesindeki farklılaşmaya şu yorumla dikkat çekiyor: "Yaşlılığı neden korkuyla karşılıyoruz? Yaşlılarla doğal olarak değil, haberler ve ekran üzerinden karşılaştığımız için mi acaba? Hayatın hiçbir safhası doğal olarak akmadığı için hayattan nasibimize tecrübe pek de kolayına düşmüyor. Bizden iki kuşak önce yaşamış büyük ebeveynlerimizin korkusunu düşünelim. Onlar elden ayaktan düşmekten, başkalarına muhtaç olmaktan ve kabir azabından korkuyordu daha ziyade. Biz yaşlanmanın hangi aşamasından, hangi yüzünden, hangi yükünden korkuyoruz? Ruhların sonbaharı filmini tam bu noktada analize dahil edelim diyorum. Çünkü popüler kültürün dayattığı "sağlıklı/bakımlı yaşlı", "ikinci baharına yelken açmış yaşlı" profili, bizim ruhî kemâlâtımıza ciddi bir engel olarak orada öylece duruyor.

FANİ OLDUĞUMUZU KABULLENİN

Yaşını gizlemek, yaşlandığını kabullenememek neyin göstergesi peki? Yaşlanmak niçin bir değere karşılık gelmiyor bugün? Bu soruların cevabı, Nazife Şişman'ın fani olduğumuzu idrak ile ilgili değerlendirmesinde mevcut: " Geç modern dönemde insanlar, sonlu/fani bir hayat yaşamanın anlamı ile yüzleşme ve onun kıymetini takdir etme yeteneğini kaybetti. Bu yüzden yaşlanmak ve yaşlı olmayı kabullenmek, gittikçe daha da zorlaşıyor. Yaşlanmak hiçbir anlam ve değere sahip değil, yetişkinliğin akabinde gelen bir yoksunluk dönemi sadece. Yaşlanmaya yaklaşımdaki bu temel eksiklik, tıbbın cazip vaatlerinin de etkisiyle, kırılganlıkların ve sınırlamaların kabul edilmemesiyle, ama aynı zamanda sonlu bir hayat yaşıyor olduğumuz gerçeğini kabullenmemekle alakalı."