“Tomris Han Asil Kan” kitapseverlerle buluştu

Sosyolog ve Antropolog Doç. Dr. Gökçen Çatlı'nın, tarihi bir karakteri konu aldığı “Tomris Han Asıl Kan” kitapseverlerle buluştu.

Sosyolog ve Antropolog Doç. Dr. Gökçen Çatlı, tarihi bir kadın karakteri konu aldığı "Tomris Han Asıl Kan" kitabıyla ilgili tüm merak edilenleri aksam.com.tr Kitap sayfasıyla paylaştı.

"Tomris Han Asıl Kan" kitabının aslında kendi iç yolcuğu olduğunu söyleyen Çatlı, "Tomris Han'ı çok iyi tanımadan, onun ruhuyla bütünleşmeden, yaşadıklarını anlamak mümkün olmazdı. Onu tanıma gayretimde zorlanmadım. Kitapta herkes kendinden bir parça bulacak. Zaten kitabı okuyanlar, bulduklarını ifade ediyorlar; bu benim için altın değerinde. Açıkçası kitabı yazarken ben de kendime ait kaybettiğim, anlamlandırmadığım eksik parçaları buldum. Bu benim, kendime yönelik de içsel yolculuğumdu. Ben bu kitabı sadece yazmadım, yazarken yaşadım ve kimi konuda kendi yaşanmışlarımdan da ruh üfledim." şekilde konuştu.

Yeni kitabınız hayırlı olsun. Bu kitapta okurları neler bekliyor?

Kitabımı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde okuyucuya sunmuş olmamdan anlaşılacağı üzere ana konu Türklerin ilk, dünyanın ise ikinci kadın hükümdarı Tomris Han'ın yaşadığı kudretli hayattır. Onun hayatına odaklanırken, Orta Asya'yı yurt edinmiş Türklerin yani Turan soyluların Milattan Önce 7. yüzyıldaki kültürlerini, törelerini, gündelik hayatlarını da ele aldım. Kitabım, tarihi romandır. Dolayısıyla o dönemin ruhunu taşıyan her şeyi, kelimelerden inşa ettiğim bir bina gibi tek tek oluşturdum. Neler mi var: Tomris Han'ın çocukluğu-gençliği-yetişkinliği; kadim atalarımızın yurtlarını korumak için gösterdikleri kutlu mücadeleler; kan kardeşliği ile kurulan ölümsüz dostluklar; ölümüne düşmanlıklar; Kamlarla kutsal gelenekler; sevgi ve nefret; acılar ve sevinçler... Kitap, tarihin Türklerce yazıldığı ve yaşandığı, kahraman Türklerin zamanına bir yolculuk deneyimi sunuyor.

"Tomris Han Asil Kan" kitabınız, uzun süredir bekleniliyordu. Peki, aldığınız geri dönüşler nasıl?

Kişinin ortaya koyduğu emek üzerinden, kendisine gelen tebrikleri veya eleştirileri dile getirmesi zor ama mecbur konuşacağız. Kitap, çok beğenildi. Yazı dili, duruşu, akademik arka planı... Benim için yeni bir kapı aralandı ve yazmaya devam etmeme yönelik bir beklenti oluştu. Güzel bir okur kitlem vardı ama açıkçası şimdi bu çalışmayla çok daha genişledi. Üniversite öğrencilerinden çok fazla dönüş alıyorum. Erkek, kadın, yetişkin, genç...

Dediğim gibi okur kitlem genişledi. Birbirinden farklı ideolojiye sahip olanlar için Tomris Han Asil Kan sanıyorum bir ortak nokta, ortak dil oluşturdu. Kitabı birbirinden çok farklı kesimler okuyor ve geri dönüş hep aynı: Birlik ve beraberlik isteği. Kitapta yer yer gündelik sade dilden koptum. Bu da benim yazı tekniğimdir ve bunu kasten yaptım. Kök kültürümüze ait kelimeleri bir yandan nakış gibi işledim, öbür yandan da kılıç gibi kestim! Çünkü Türklerin Orta Asya'sı hem narindir hem de öylesine serttir ki. Tıpkı Tomris Han gibi...

O da hem çok duygu dolu hem de çok katıdır. Tomris Han evet savaşçıdır, evet demir gibi katıdır, evet düşmanlarıyla en sert biçimde mücadele etmiştir ama unutulmamalı ki o da insandır, kadındır, annedir. İşte aldığım en güzel dönüşlerden biri de Tomris Han'a yönelik bütüncül bir bakışı yansıttığımla ilgilidir. Okuyanlar, biz de sanki oradaydık, biz de savaştık, biz de hüzünlendik, o anı yaşadık diyorlar.

"SEVMEK VE İNANMAK, SİHİRLİDİR"

Tarihi bir karakteri konu almak bir yazar olarak sizi zorladı mı? Kitabı yazarken nelere dikkat ettiniz? Nasıl bir çalışma gerçekleştirdiniz?

Tomris Han'ın mücadelesine öyle inandım ki onu bu inançla çok sevdim. Yazarken zorlandığım anlar bana şunu hatırlattı: Sevmek ve inanmak sihirlidir. Kitap "inanırsan, seversin" diyor. "Seversen, inanırsın" demiyor. Önce mantık, sonra duygu. Türklerin ilk kadın hükümdarını yazarken, kutsal milli bir yolculuğa çıktım. Derin, çok yönlü bir araştırma yaparak, yerli ve yabancı kaynakları taradım, belgeseller izledim. Her yazarın bir yöntemi, tekniği vardır. Ben inanmadığımı, sevmediğimi yazmam, yazamam da. Türkler, birçok ilkeye imza atmıştır: Tekerlekli atlı çadır araba/ev, ıslıklı ok, yazı, para, üzengi, kemer, atın evcilleştirilmesi, altın ve demir kap kacak takılar... Kadim atalarımız öyle yoğun yaşamış, öyle büyük keşifler yapmış, öyle kahramanca mücadeleler vermişler ki... Hürmetimden dolayı tüm bunları, eksiksiz ve hakkıyla yazıya dökmek zorlu bir sorumluluktu. Dilerim Allah mahcup ve mahsun etmez.

Bu kitapta kendinize ait kelime terimleri de dikkat çekiyor. Özellikle "insan atlısı" gibi... Bu fikir nasıl geldi?

At üstündeki yük değilse Türk'tür ve at en çok Türk'e yakışır. Orta Asya Türkleri, doğa ile iç içe yaşar ve zorlu iklim ile arazi koşullarını, kendisine dost bildiği hayvanlarının yardımıyla aşar. Kartal onun göklerdeki gözü, kurt yerdeki kılavuzu, at hem sırdaşı hem de kanatlarıdır. Düşünün ki Orta Asya'dayız ve ufuktan atın üstünde bir Türk, tüm görkemiyle bize doğru yaklaşıyor. Görüntü şudur: Atıyla bütünleşmiş Türk'tür o gelen. Türk, at olmasaydı mücadelesinde bu kadar başarılı olur muydu? Ya at, Türk ile daha da kutsal hale gelmedi mi? Türk ile atın bu uyumu, iki canlının tek bir ruh oluşturmalarından dolayı benim "insan atlısı" terimini kullanmamı sağladı. Evet Türk Dil Kurumu'nda bu terimin kullanımı yok ama artık benim kişisel lügatimde, "insan atlısı" "atın üstündeki yiğit Türk atalarımızdır."

Kitapta ayrıca sonsuz sevgi için "sevgi mührü" diyorum. Türklerde konu Vatan olunca, kadın-erkek kahramanlığını vurgulamak üzere "cesaretin cinsiyeti olmaz" dedim. Kara günlerin gelişini anlatmak için "gökyüzünden ay ile güneşi çalmışlardı" dedim. Yaşanmışlık, gerçektir.

BU KİTAP KENDİME DOĞRU İÇSEL BİR YOLCUĞUMDU

Tomris Han önemli bir tarihi figür. Peki, onu yazarken zorlandığınız bir bölüm oldu mu?

Tomris Han'ı çok iyi tanımadan, onun ruhuyla bütünleşmeden, yaşadıklarını anlamak mümkün olmazdı. Onu tanıma gayretimde zorlanmadım. Kitapta herkes kendinden bir parça bulacak. Zaten kitabı okuyanlar, bulduklarını ifade ediyorlar; bu benim için altın değerinde. Açıkçası kitabı yazarken ben de kendime ait kaybettiğim, anlamlandırmadığım eksik parçaları buldum. Bu benim, kendime yönelik de içsel yolculuğumdu. Ben bu kitabı sadece yazmadım, yazarken yaşadım ve kimi konuda kendi yaşanmışlarımdan da ruh üfledim.

Kitap yiğitler yiğidi oğlunun ölümü ile başlıyor. Hükümdar da olsa bir annenin derin acısını yazarken, kelimeler aktı zorlanmadım ama gözlerimden yaşlar da aktı ve bu aşamada çok zorlandım. Anneyim. Her annenin en güçlü ve güçsüz yansımasıdır evlat aşkı. Ayrıca hükümdar olan babasının Şehit düşürülmesini yazarken de duygusal açıdan hem zorlandım hem de atamız Tomris'i öyle iyi anladım ki. Tomris Han, yaşarken birkaç kez ölmüştür ve töresine sadık olduğu için öç almak uğruna, anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuştur. Bu mücadele karşısında hem hüzünlendim hem hiddetlendim. Kalabalık içindeki yalnızlığı, onun kimsesizliği ve çaresizliği değildi ama. Tekliğiydi. Güçlü insanlar en çok teklikten şikâyet etseler de tekliği severler.

Peki, son olarak bu serinin devamı gelecek mi? Masanızda bekleyen yeni kitaplar var mı?

Evet elbette yeni kitaplar gelecek hatta çalışmalara başladım bile. Ben kadim Türk kültürümüzdeki kadın kahramanlarımızı yazmaya devam edeceğim. Bakınız kültür doğurgandır yani dişidir. Kadın, Türklerde önemlidir. Diğer eski toplumlarda kadının adı yokken, Türkler için kadın hem saygındı hem de birlikleri komuta eden kudretli statüleri vardı. Çağımızda kadına verilen değer, gelişmiş toplum olmak için önemli bir veridir. Günümüzde kadına karşı şiddet ve cinayetlerin olması, bizim kültürümüze ait olamaz! O sebeple ben, kadınıyla erkeğiyle birlik ve beraberliğimizin önemini hatırlatmak isterim. Tekliğimizi güç bilip, tebessüm edelim.