Gülcan Tezcan
Bir zamanlar Suriye, sokaklarında çocukların neşeyle koşturduğu, minarelerinden ezanların gür bir sedayla okunduğu, mahallelerinde günlük hayatın tüm albenisiyle yaşandığı, çarşılarında envai çeşit hoş kokunun uçuştuğu bir ülkeydi. Arap Baharı ile başlayan süreç 2011 yılından itibaren Suriye'de işleri tamamen değiştirdi. Son on yılda ülkede yaşanan yıkım bugün hâlâ devam ediyor. Suriyeli mülteciler dünyanın farklı coğrafyalarına giderken yaşadıkları ağır dramı yanlarında taşıyor. Peki Suriye savaştan önce nasıl bir yerdi? 2011 yılından önce ülkeyi ziyaret edenlerin dillerinden düşürmedikleri şehirleri, sokakları, insanları nasıldı? Bütün bu sorular Ortadoğu ve İslam coğrafyası üzerine yıllardır çalışan Taha Kılınç'ın kaleminden çıkan "Bir Rüyayı Hatırlar Gibi: Savaştan Önce Suriye" kitabıyla cevap buluyor.
İlk defa 2001 yılında üniversite öğrencisiyken Suriye'ye dil öğrenmeye giden Taha Kılınç daha sonra iki defa daha güney komşumuzu ziyaret ederek sosyal ve gündelik hayatı, tarihî yapıları, siyasetin Suriyelilerin hayatını nasıl etkilediğini, ülkenin iç dinamiklerini ve farklı katmanlar arasındaki ilişkiyi yakından tanıma fırsatı buluyor. Kitapta tüm bu tecrübeleri kaleme alan yazarın satırlarına savaştan önceki Suriye'nin fotoğrafları da eşlik ediyor. Bir zamanlar Suriye'de nasıl bir yaşamın olduğuna dair önemli bir kaynak olan kitabı okudukça isminin neden "Bir Rüyayı Hatırlar Gibi" olduğunu da anlıyorsunuz. Çünkü tasvir edilen dünyanın en önemli tarihî ve kültürel mirasına sahip merkezlerinden biri olan Suriye, yıllardır tanıklık ettiğimiz savaşla birlikte gözlerimizin önünde yıkılıp gitti.
Taha Kılınç, kitabın giriş bölümünde eserin yazılma serüveninden de bahsediyor. Suriye'yi ilk ziyaretinin ardından yazdığı Şam Kitabı'nın o yıllarda beklenmedik bir ilgi gördüğünü ve yıllarca yeni baskısının yapılmak istendiğini belirten Kılıç, kitabı ilk ziyaretinden 20 yıl sonra neden yeniden ele aldığını şöyle anlatıyor: "... bölgemiz 'Arap Baharı' adı verilen gürültülü bir türbülansa girdi. Suriye, ne yazık ki, Arap Baharı'nda en çok yıkılan ve en fazla hasara uğrayan ülke oldu. Eskiye ait birçok şey kaybolup gitti. Tarihî eserlerin çoğu, artık soluk fotoğraf karelerini süslüyordu sadece. Bu defa, Şam Kitabı bambaşka bir bağlamda yeniden gündeme geldi. 'Acaba eski Suriye nasıldı?', 'Yıkılmadan önce, Halep'te neler vardı?', 'Suriye'de neyi yitirdik?', 'Bugün geriye ne kaldı?' gibi merak ve endişe dolu soruların cevabı için, kitaba tekrar dönüşler başladı. İşte tam bu noktada, Suriye'yi ilk kez ziyaretimin üzerinden 20 yıl geçmişken, neyi kaybettiğimizi hatırlama adına, savaştan önceki Suriye'yi tekrar, yeni bir bakış açısıyla, farklı bir üslupla ve ayrıntılı biçimde yazmak istedim."
"Bir Rüyayı Hatırlar Gibi: Savaştan Önce Suriye"nin sadece bugün için değil gelecek için ne anlama geldiği ise Taha Kılınç'ın şu satırlarında gizli: "... Tasvir etmeye çalıştığım manzaranın, bizim şahit olduklarımızı ancak kitaplardan okuyacak olan gelecek nesillere, kendi tarihlerini yazarken ışık tutacağını ve yol göstereceğini ümit ediyorum. Biz kendi dönemimizde sadece 'şahitlik' yapmakla yetinmek durumunda kaldık. Belki onlar, bizim tecrübelerimizden de çıkaracakları derslerle, kendi dönemlerinde belli hataların tekrarlanmaması için gerekli tedbirleri almayı başarırlar. Tarihi okumaktan ve yazmaktan murat, zaten başka nedir ki?"