Sultan'ın iki nehri

Ortadoğu'nun kalbi Dicle ve Fırat nehirlerinin, uzun ve çalkantılı siyasi geçmişlerinde istisnai bir müreffeh dönem vardır: Osmanlı dönemi. Timaş'ın tarih serisinin yeni kitabı ‘Sultan'ın Nehirleri' işte bu dönemi mercek altına alıyor.

Sultan'ın Nehirleri' Timaş Tarih serisinin yeni kitabı. İsmi ile büyüleyen Faisal H. Husain imzalı çalışma, dünya tarihi açısından önemi inkâr edilemeyen Dicle ve Fırat'ı merkezine alıyor. Kitap, Orta Doğu'nın hem politik hem sosyal hem de çevresel tarihine önemli bir katkı sunuyor. Peki sözünü ettiğimiz bu iki nehir neden Sultan'ın? Çünkü kitap, Osmanlı idaresi altındaki dönemdeki devlet-toplum, metropol-çevre ve tabiat-kültür arasındaki ilişkileri inceliyor.

SİYASİ BİR BAŞARI

Yazara göre bu topraklarda Osmanlı'nın hüküm sürdüğü dönem istisnai bir dönem: "Derin bir tarih perspektifinden bakıldığında Irak'ta Osmanlı yönetiminin siyasi bir istisna olduğu görülmektedir. Bin yıllık tarihinde Irak, Anadolu, Balkanlar ve Akdeniz kıyılarındaki çoğu Osmanlı bölgesinin aksine, 16. yüzyıldan önce hiçbir zaman İstanbul'dan yönetilmemişti. Osmanlılar uzak bir başkentten Irak'ı yönetmişlerdi ve bu yönetimleri çok uzun süreli olmuştu. Uzun vadede yalnızca tatlı su ve bileşenlerinin (tortu, kimyasallar, ısı, hayvan ve bitki türleri) sürekli hareket halinde olduğu dinamik bir doğal ortam sayesinde Osmanlılar Irak'ta yönetimlerini inşa edip Irak'ın güneşten kavrulmuş çölünde siyasi varlıklarını sürdürebildiler." Faisal H. Husain kitapta Osmanlı nehir idaresinin bu siyasi başarıyı nasıl mümkün kıldığına detaylandırarak anlatıyor.

KURUMSAL İŞ BİRLİĞİ

Dicle ve Fırat nehirleri, 16. yüzyılda gücünün ve zenginliğinin zirvesinde olan Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolü altına girdi. Bölge tek bir hanedana bağlı, tek bir merkezden talimat alan, ortak dine mensup ve ortak dili konuşan Bağdat Paşalığı tarafından idare edildi. Osmanlı yönetimi, Dicle ve Fırat'tan faydalanan bütün unsurlar arasında kurumsal bir iş birliği kurdu. Nehirler Osmanlı Devleti için denizcilik, gıda, güvenlik, taşımacılık ve ekonomi kaynağı olurken; devletin üretim fazlası kaynakları da bölgeyi ihya etti. Dicle-Fırat havzası ile başkent İstanbul arasındaki bu iş bölümü sayesinde Osmanlı İmparatorluğu, doğuda Safevi sınırına yakın topraklarında siyasi varlığını güçlendirdi.

REKABETİ BİTİRDİLER

Yazara göre siyasi başarının altında yatan temel faktörlerden biri de bölgede rekabet halinde olan unsurların çatışmadan uzak tutulması ve kazan kazan anlayışıyla iş birliği yapmalarının sağlanmasıydı: "Osmanlı devleti taşrada normalde birbirlerine rakip olan unsurları merkezi bir idareden talimat alan emperyal ortaklara dönüştürmüştü. Osmanlıların iki nehir havzasını tek bir siyasi bünye içinde birleştirmesi sayesinde modern su kıtlığı çağından önce ikiz nehirlerin kullanımını geliştirmeye odaklanmış değişik unsurlar, aralarındaki işbirliğini kurumsallaştırıp birbirlerinin rakipleri haline gelmekten kurtulmuş oldular. Ortak bir çabayla yönetilen nehirler havzanın siyasi ve ekonomik bütünlüğünü ve Osmanlı imparatorluğu ile entegre olmasını desteklediler. Günümüzün başlıca anlaşmazlık nedenleri haline gelen Dicle ve Fırat iş birliği içinde ve bütünsel olarak yönetildiklerinde havzada birlik ve uyumu sağlayabilir ve destekleyebilirler. Bunu Sultan'ın nehirleri oldukları dönemde kesinlikle başarmışlardı."