YUSUF TOSUN
Emek vermeden elde ettiğimiz kazançların kıymeti pek bilinmez genelde. Bize hazır sunulan imkân ve nimetlerin değerini çoğu kez yokluğunda anlarız. Tabii böyle durumlarda da genellikle iş işten geçmiş olur. O nedenle varlığında bize sunulan nimetin şükrü önemlidir. Yaşamın temel unsurları olan bu nimetlerden anasır-ı erbaa dediğimiz su, toprak, hava ve ateş değeri en fazla bilinmesi gerekenlerin başında gelir hiç şüphesiz. Öyle ki İbnü'l Arabi'nin ifadesiyle; "...Su tabiattaki temel unsurlar olan hava, toprak ve ateşin aslıdır." Dolayısıyla dünyada yaşamın başat rolünde Rahmani bir nefes olan su yer almış oluyor.
Gündelik hayat içerisinde pek kıymetini bilmediğimiz suyun canlı bir organizma olduğundan hareketle farklı bir yaklaşımda bulunacağız bu yazıda. Bu çerçevede öncelikle bir başka açıdan suyun kıymetini hatırlatan suya duyarlı bir grubun örnek davranışlarını paylaşacağız. Akabinde sadece iki hidrojen ve bir oksijenden ibaret olmadığından hareketle suyun, hem fiziksel hem de manevi boyutlarıyla insan hayatındaki önemini ve modern dünyanın suya yönelik yanlış uygulamalarının yol açtığı çürümeyi ele alacağız.
İNSAN KAYBETTİKÇE ÖĞRENİR
Suya ve doğaya duyarlı bu örnek grubun uyarıcı nitelikteki felsefesini Bülent Uğur Ecevit "Yaşayan Su Felsefesi" isimli kitabında şöyle özetliyor: "İnsan kaybettikçe öğrenir. Lütfen neleri kaybetmekte olduğunuzun farkına varın. Bizler Yaşayan Su Felsefesinin bir parçası olmaktan dolayı son derece mutluyuz ve umutla geleceğe bakıyoruz. Algılarımız ve düşüncelerimiz rutin ve gündelik kaygıların ve söylemlerin üzerinde. Suyu seven suya saygı duyan bütün insanlık bizim grubumuzun potansiyel paydaşı. Suyu sevmek; kendini sevmek, kendini bilmektir."
Peki, neler yapıyor suya ve doğaya duyarlı bu oluşum?
Her yıl cemrenin suya düştüğü 27 Şubat günü veya 21 Nisan-20 Mayıs günleri içerisinde bir günlüğüne ormanda bir su kenarında kamp kuruyorlar ve suyla, doğayla iç içe bir gün geçiriyorlar. Öyle ki cemrenin suyla buluştuğu bu gün, doğal kaynaktan akan su içilir, abdest alınırsa bir yıl süreyle hasta olunmayacağına inanılıyor. Şayet yaralar yıkanır ise iyileşeceğine dair inançları var. O nedenle doğayla iç içe geçilen o gün telefon da dâhil hiçbir teknolojik aleti yanlarına almıyorlar. Başta gazlı içecekler olmak üzer sigara, toz şeker ile şeker ürünlerinin ve hazır gıdaların hiçbirini de kullanmıyorlar. Tamamen doğal bir ortam...
Tabii suyun iyileştirici gücünden de faydalanılıyor haliyle. Çünkü biliyoruz ki; su sesinin iyileştirici bir gücü vardır. Bu adı geçen kitapta şu cümlelerle anlatılıyor: "Fiziksel ve ruhsal hastalıkların su ve müzikle birlikte tedavi edilmesi bizim tarihimizin ve kültürümüzün bir parçası. İbn-i Sina'dan bu yana su sesi terapisi, su sesi ile tedavi uygulaması hafızamızda kayıtlı. Su sesinin stresi, gerginliği azalttığı, insana huzur getirdiği artık bilimsel çalışmalarda da yerini almakta."
BİLİM İLERLEME YERİNE FELAKET VADEDİYOR
Suyun içindeki enerji ile ilgili çalışmalarıyla tanıdığımız Victor Schauberger'in 1934 yılında Berlin'de Hitler'e söylediği aşağıdaki sözler şöyle: "Günümüz bilimi yanlış ve tehlikeli bir yol izliyor. Birincisi ve en önemlisi, yaşamın ana maddesi olan suyun arıtılması ile ilgilidir. Mevcut su kontrol yöntemleri, elektrik santralleri ve ormancılık suyu yani dünyanın kanını mahvediyor. Su hastalanır ise tüm çevresini etkiler. Bilim ilerleme yerine felaket vadediyor." Oysa "Su ve hava, ihtiyacımız olan tüm gücü içeriyor."
Maalesef zaman Victor Schauberger'i haklı çıkarmış ve su çürümüştür. Çünkü bunca zaman modern dünya yaptığı dışsal müdahalelerle suyun doğal yapısını bozdu. Peyderpey ormanlar yok edilip kaynaklar kurutuldu. Temiz su elde etme adına su kimyasallara boğdurulup klorlandı. Bu da yetmemiş gibi florürlenip epifizi kireçlendirdi. En sonunda da suya basınç uygulanıp demir borulara hapsedildi. Böylece minareleri kaybolmuş ölü bir su meydana geldi. Bu ölü suyu manyetizmaya maruz bırakıp sağlıksız petlere tıkıştırdılar. Bunu da parayla sattılar.
Suya yapılan bunca müdahaleler şairin tabiriyle suyu küstürmesin de ne yapsın?
"...Küstü, öldürdü kendini su. Su çürüdü." (Ahmet Telli, Su Çürüdü, Everest Yayınları, 2023)
Su çürüyünce doğal olarak insanlık da kendi içinde bir bataklığa saplanmış oluyor. Fakat bu bataklıktan hala bir çıkış yolu var: O da su ve havada saklı...