Sessiz bir asimilasyon ve soykırımın hüküm sürdüğü Kayıp Coğrafya: Doğu Türkistan

Kayıp Coğrafyanın İzinde adlı kitabında yazar Taha Kılınç, yakın tarihte gerçekleştirdiği Doğu Türkistan ziyaretinde aldığı notlarla bu bilinmeze dair önemli tanıklıklarını okurla paylaşıyor. Doğu Türkistan'da geçmişten bu güne tarihî ve siyasi anlamda yaşananları ve özgürlük mücadelesini de kronolojik olarak okurla paylaşan yazar, bölgenin geçmişten bu yana Çin tarafından nasıl baskılandığını da hatırlatıyor.

AKSAM.COM.TR

Gülcan Tezcan

Çin Hükümeti'nin 1960'lardan bu yana sistematik olarak kimliksizleştirdiği, zorla yerinden ettiği, dijital gözetleme sistemleri ile hayatlarını denetim altına alıp köleleştirdiği Uygur halkının yaşadıkları hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Çoğumuzun hiçbir fikri yok ne yazık ki. Zira, Çin Hükümeti, Siyonist İsrail'in aksine zulüm ve soykırımların bilinmesini istemiyor. Dışarı ile haberleşme, sosyal mecralar, akıllı telefonlar hatta radyonun bile yasak olduğu Doğu Türkistan'da Çin'in Uygurlara uyguladığı zulümleri sınırlı kaynaklardan ve yaşananları aktarmaya cesaret edebilenlerin tanıklıkları ölçüsünde biliyoruz. Üstelik, Doğu Türkistan'ın turist bölgelerindeki görece 'rahat' ve 'özgür' görüntü kolaylıkla gerçeği ters yüz etmek için kullanılabiliyor. Ancak o bölgede hiçbir şey göründüğü gibi değil!

Taha Kılınç, Kayıp Coğrafyanın İzinde adlı kitabında yakın tarihte gerçekleştirdiği Doğu Türkistan ziyaretinde aldığı notlarla bu bilinmeze dair önemli tanıklıklarını okurla paylaşıyor. Doğu Türkistan'da geçmişten bu güne tarihî ve siyasi anlamda yaşananları ve özgürlük mücadelesini de kronolojik olarak okurla paylaşan Kılınç, bölgenin geçmişten bu yana Çin tarafından nasıl baskılandığını da hatırlatıyor.

Doğu Türkistan, gönül coğrafyamızda ne yana düşer?

Kılınç, Ketebe Yayınları'ndan okura ulaşan kitabı yazma nedenini şu cümlelerle açıklıyor:

"Öncelikli hedefim, Müslüman Uygurların karşı karşıya bulunduğu dramı ve gerçekliği, mümkün olduğunca anlaşılır biçimde aktarmak. Doğu Türkistan meselesi, hem sahadan doğru haber almanın zorlukları hem de Çin'in uyguladığı çok boyutlu dezenformasyon sebebiyle, ülkemizde ne yazık ki hak ettiği ilgiyi göremiyor. 'Gözden ırak olan gönülden de ırak olur' misali, kendi yakın çevremizdeki krizlerin gerisinde ve gölgesinde kalan bir dava Doğu Türkistan. İkinci hedefim ise geleceğe ve bizden sonraki nesillere, bugünlere dair bir kanıt ve kayıt bırakmak. İçinden geçtiğimiz dönemde Doğu Türkistan ne durumda? Dünden bugüne neler yaşandı? Yarın neler olabilir? Dönüşümlerin istikameti nereye doğru? Şimdi devam eden süreçlerin somut neticelerini kendi gözleriyle görecek olan istikbalin Müslümanları, 2025 yılında bölgeyi adımlamış birinin satır aralarından epey ipucu yakalayacaktır diye düşünüyorum." Doğu Türkistan havzasının coğrafi, tarihi ve kültürel bakımdan daha iyi anlaşılmasına mütevazı bir katkıda bulunmak istediğini söyleyen Kılınç, kitap vesilesiyle bölgenin, Türkiye'den bakınca belki hiç göremediğimiz ve fark edemediğimiz bir derinliğinin bulunduğuna da şahitlik edeceğimizi söylüyor ve ekliyor: "Hatta belki bazı isimler ve mekânlar, sizi daha kapsamlı okumalara sevk eden birer işaret fişeğine dönüşecek."

Erişimin en zor olduğu bölgeye meşakkatli yol hazırlığı

Bölgeye giderken yaptığı ön hazırlığın tarihî, kültürel bir gezi için gerekli rotaları oluşturmaktan çok daha zor ve meşakkatli olduğuna dikkat çeken Taha Kılınç, görünmez duvarlarla kuşatılan Doğu Türkistan'da hareket edebilmenin hiç de kolay olmadığının altını çiziyor ve hazırlık sürecini şu cümlelerle anlatıyor:

"Doğu Türkistan'a seyahat için hazırlanmak ise, şimdiye kadarki yolculuklarımın hepsi için harcadığımdan daha yoğun ve uzun bir çaba gerektirdi. Hiçbir seyahate, bu kadar ayrıntılı biçimde hazırlık yaptığımı hatırlamıyorum. Bunun en büyük sebebi, gitmeyi planladığım coğrafyaya -her anlamda- erişimin zorlukları ve "tek bir şansım var, bunu çok iyi kullanmalıyım!" düşüncesiydi, hiç şüphesiz. Haftalar süren yoğun okumalar, birkaç dilde araştırmalar, sayfalar dolusu notlar, harita başında geçirilen uzun saatler derken, coğrafyayla öylesine içli dışlı olmuştum ki, Doğu Türkistan'ın şehirleri yolculuk öncesinde artık rüyalarıma bile girmeye başlamıştı. Tüm bunları yaşarken, Çin yönetimi tarafından bölgeye kabul edilip edilmeyeceğimiz belirsizliğini koruyordu üstelik. Teoride "vize gerektirmeyen" pasaportlarımız cebimizdeydi."

Minareler ve kubbelerin yıkıldığı bölgede tek İslam emaresi mezarlıklar

Dijital haritalardaki mekân isimlerinin Çince, tarihi şehirlerdeki İslami eserlerin kahir ekseriyetinin isimsiz olmasının konumları bulmakta kendisini zorladığından söz eden Taha Kılınç, Çin'in Doğu Türkistan'ı yok etmeye haritalar üzerinden başladığına da dikkat çekiyor.

"Haritalara bakarken, Çin hükümetinin İslam politikası icabı kubbeleri dümdüz edilmiş, minareleri yıkılmış, etrafına duvarlar örülmüş nice cami ve mescit keşfettim. Okuduğum raporlarda belirtilen çok sayıda yıkılmış ya da yok edilmiş dini yapının yerini yine haritada işaretledim. Bunlardan bazıları otopark olmuş, bazıları yeşil alana dönüştürülmüş, bazıları da üzerlerinde toplu konutların yükseleceği kocaman birer boş araziye çevrilmişti. Hepsini tek tek not ettim. Doğu Türkistan'ın kadim şehirlerini haritada elden geçirirken en çok şaşırdığım nokta, mezarlıkların çokluğu ve genişliği oldu. Hatta bazı yerlerin İslamî bir kimlik taşıdığını bu kabristanlar vesilesiyle fark ettim. Oradan hareketle kaynaklara başvurduğumda, hakikaten hepsinde de uzun bir Müslüman mazinin yattığını gördüm."

Taha Kılınç

Çin'in susturduğu gerçekler ne kadar gizli kalabilir?

Bölgede olup bitenlerle ilgili kayıt alabilmenin, herhangi bir gazetecilik faaliyeti yürütmenin büyük bir risk olduğunu hatırlatan Taha Kılınç, Çin'in resmi kontrolü dışında Doğu Türkistan'a gazetecilerin hiçbir şekilde sokulmadığının altını çiziyor ve devam ediyor: "Hasbelkader içeri sızanların da fark edildikleri anda sınır dışı edildiğini biliyordum. 2009'un yaz ve sonbahar aylarında Urumçi'de yaşanan karışıklıklar sırasında "video çekerken yakalanan" yabancı gazeteciler, Çin polisi tarafından sokak ortasında yumruklanıp dövülmüştü. Diplomatik bir krize dönüşen olaydan sonra Çin, gazetecilere karşı özellikle alarm durumuna geçmiş ve meseleyi kökten halletme adına gazetecilerin ülkeye girişini bir dizi sıkı prosedüre ve izne bağlamıştı. Keza 2019'da yine Urumçi'de, uzak bir Uygur mahallesindeki cami yıkıntısını görüntülemeye çalışan Wall Street Journal muhabiri tutuklanmıştı."

Yolculuk boyunca yaşadıklarını an be an günlük olarak kayda alan Kılınç, bölgede geçirdikleri süre boyunca Çin'in baskısını hem kendi üzerlerinde hem de gönülden selamlaşıp sohbet bile edemedikleri soydaşlarımız üzerinde hissediyor. Kitabın sayfaları ilerlerken bir seyahatnameden çok korku, gerilim, polisiye romanı okuduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama Doğu Türkistan ne yana düşer, orada nasıl bir kültürel asimilasyon uygulanıyor bilmek isterseniz mutlaka okuyun derim.