''Önceden pozlar daha sadeydi şimdi ise bir senaryo var''

Düğün ve aile fotoğrafları üzerinden kültürel hafıza okuması yapan ve bunu kitaplaştıran yazar ve akademisyen Meltem Ulu, aksam.com.tr için sorularımızı yanıtladı. Cumhuriyet döneminden 1990'lara kadar olan süreci ele alan Ulu, o dönem verilen pozları bugünle karşılaştırıyor: “Bazı pozlar çok klasik ve hep aynı tarz. Bugün böyle pozlar göremezsiniz. Çünkü estetik tavrımız, beğenilerimiz değişiyor. Düğün fotoğraflarında günümüze yaklaştıkça ihtişamı gösterme çabası oluyor. Eski fotoğraflara baktığınızda daha sıcak bir hava var. Bugün ise bir senaryo etrafında fotoğraf çekiliyor.”

MERVE YILMAZ ORUÇ

Akademisyen ve yazar Meltem Ulu ile Düğün ve Aile Fotoğrafları: Değişen İstanbul'un Tanıkları kitabı üzerine sohbet ettik. Hem çocuk hem yetişkin kitapları kaleme alan Ulu, doktora tezinin ana konusu olan kültürel hafızayı fotoğraflar üzerinden ele alarak arşiv niteliğinde bir çalışma ortaya koymuş. Yaptığı çalışmayla kişilerin kültürel hafızalarının düğün ve aile fotoğrafları aracılığıyla inşasını, fotoğrafın bu inşaya verdiği yönü, insanların nasıl hatırladıklarını, geçmişin neden önemli olduğunu ve fotoğrafın tüm bu süreçlerde geçmişi hatırlarken veya sonraki kuşaklar ile iletişim kurarken nasıl rol oynadığını anlatıyor. Kitabın ilk bölümünde Meltem Ulu, fotoğrafçılığın gelişim süreci ve kültürel hafızaya yönelik kavramsal terimler yer alıyor. İkinci bölümde kültürel hafıza ile fotoğraf arasındaki bağı ele alıp geçmişi hatırlama, fotoğrafın neyi kayıt altına aldığı gibi noktalara değiniyor. Üçüncü bölümde ulus devletlerin en küçük birimi olan aileye odaklanılıyor. Burada değişen aile; ailede kadın, erkek ve çocukların rolleri, ilişkileri konusu ele alınıyor. Dördüncü bölümde araştırmanın saha çalışması sırasında katılımcılarla yapılan görüşmelerden el elde edilen verilerin analizi bulunuyor. Bu kısımda katılımcıların aile albümlerindeki fotoğrafları üzerinden bir okuma var. Son bölümde ise sadece fotoğraflar ve ailelerin kurulduğu ritüele eşlik eden davetiyeler ile evlilik sözleşmeleri yer alıyor.

DÜĞÜN VE AİLE FOTOĞRAFLARI SAKLANMAK İÇİN ÇEKİLİR

Cumhuriyetin ilanından 1990'lı yıllara kadar gelen süreci kapsayan kitapla ilgili Meltem Ulu'ya aile ve düğün fotoğraflarına bakarak nasıl bir değişim yaşandığını sorduk. Ve o yıllar ile bugüne dair bir karşılaştırma yaparak aile ve düğün geleneklerinde, aile yapısında, fotoğrafın anlamı üzerine birkaç kelam ettik. Fotoğrafların bizim hafızamız olduğuna değinerek sözlerine başlayan Ulu, "Doktora tezimin ana konusu, kültürel hafıza idi. Hafızanın birçok alanı var. Koku ve tat da bizi geçmişe götürüyor. Ama fotoğraf kayıtlı bir malzeme. Dolayısıyla bireysel ve toplumsal bağlamda kıymetli bir alan. Ara Güler şöyle demiş, 'Saklanmak üzere çekilen yegâne fotoğraf, düğün ve aile fotoğraflarıdır.' Bu yüzden fotoğraf üzerinden kültürel hafıza okuması yaptım. Dijitalleşmeye rağmen bugün de düğün fotoğrafları çekiliyor ve albüm oluyor. Bunlar hem bireysel özelliklerimizi hem de geniş anlamda kültürümüzü yansıtan kareler. Fotoğraflar aile tarihimizi dolayısıyla ulusal tarihimizi oluşturuyor. Geçmişe yönelik nasıl bir kültürel değişim yaşanmış bunu okuyabiliriz." şeklinde konuşuyor.

İNSANOĞLUNUN HEP HAYAL ETTİĞİ BİR ŞEYDİ ÂNI DONDURMAK

Araştırma sürecinde bir saha çalışması yaptığını ve aileler, fotoğrafçılar ve belgesel yönetmenleri ile bir araya geldiğini dile getiren Ulu, İstanbullu üst ve orta sınıf ailelerle görüştüğünü aktarıyor. İlk düğün fotoğraflarının ne zaman çekildiğine dair net bir bilgi olmamasına rağmen 1800'lü yılların ilk çeyreğinde fotoğraf makinesinin icat edildiğini belirten Ulu, "İlk hareketli görüntü Fransa'da kaydediliyor. Zaten insanoğlunun hayal ettiği bir şey ânı dondurmak ve kayıt altına almak. Bu, Da Vinci'den beri gelen bir istek. İnsanlar ilk zamanlarda 7,8 saat pozlama bekleyerek fotoğraf çektiriyorlarmış. Hatta taşınabilir fotoğraf makineleri çıktıktan sonra en çok satılan ev aletlerinden biri haline gelmiş. Bundan dolayı bence fotoğraf makinesi icadından itibaren evlilik törenlerini kaydetmek üzere kullanılmaya başlanmıştır" diyor.

Fotoğraflar üzerinden nasıl bir okuma yaptığını soruyorum Meltem Hanım'a. "Kareler üzerinden cinsiyet rollerindeki değişimi, kadın-erkek ilişkilerini, giyim kuşam yani modayı, düğün ve nikâha eşlik eden gelenekleri, bedenimizi nasıl kullandığımızı yorumlayabiliyoruz. Araştırma sürecinde bir fotoğrafçı bana şöyle demişti: 'Fotoğrafları ben çekiyorum, albümleri yardımcım yapıyor. Ve yardımcım albümü hazırlarken onları hiç tanımadığı halde kimin damadın ailesinden kimin gelinin ailesinden olduğunu anlıyordu. Ya da kimin daha zengin, orta gelirli olduğunu görebiliyordu.' Bu çok ilginç ama doğruydu." şeklinde cevaplıyor.

EVLİLİK ADETLERİ O DÖNEM DAHA SADEYMİŞ

O yıllar içinde değişen gelenek ve moda ile ilgili olarak da şu örnekleri veriyor: "Cumhuriyet'in ilk yıllarında damatlar askerî üniforma ile evleniyordu. Damatlık sonradan çıktı. Bunun iki sebebi olabilir. Biri maddî nedenler, diğeri ise zaferden çıkmış bir ülkenin sembolü olan üniformaların prestij olarak tercih edilmesi. Gelinliklere bakıldığında ise 1970'li yılların modasında bir dönem şapka varmış. Bunu Türkler daha sonra terk ediyor ama azınlıklarda şapka tercihi devam ediyor. Bu araştırmada İstanbul'da yaşayan azınlıklar da var. Bir döneme kadar nikâh ve düğün ayrımı var. Bu ortadan kalkıyor. Geleneklere bakıldığında evlilik adetleri o dönem daha sadeymiş. Şimdi aileler tanışacağı zaman bile çok fazla ritüel oluyor. O dönemde böyle şeyler yok. Yine geçmişte olmayan ama bugün olan bir şeyden bahsedeyim, kına gecesi. Benim görüştüğüm kesimde, şehirde kına gecesi yok. Şu an kına gecesi düğün kadar önemli. Yine aile fotoğraflarında geniş ailelerden çekirdek aileye geçişi görüyoruz. Bu araştırma bugün yapılsa belki de bekâr anne ve babalar ile çocukların yer aldığı fotoğrafları da görecektim."

VÜCUTLARIMIZ BİR HAFIZA MEKÂNIDIR

Duruş ve pozlar da bugünden epey farklı. Bu konuyu ise şöyle değerlendiriyor Meltem Ulu, "Vücutlarımız bir hafıza mekânı ve birçok şeyi ortaya koyuyor. Bazı pozlar çok klasik, aynı tarzı görüyoruz birçok karede. Bugün böyle pozlar göremezsiniz. Çünkü estetik tavrımız, beğenilerimiz değişiyor. Düğün fotoğraflarında günümüze yaklaştıkça ihtişamı gösterme çabası oluyor. Eski fotoğraflara baktığınızda daha sıcak bir hava olduğunu görüyoruz. Onlar anlık, pozlu olmayan kareler. Ne çıkarsa bahtına, şimdiki gibi öyle sayısız kare yok. O zaman daha kıymetli idi her şey. Şimdi telefonlarda binlerce kare var. Kaçını saklayabiliriz ki? Bir de bugün bir senaryo etrafında fotoğraf çekiliyor artık. Dijitalleşme ve teknolojinin de bunda etkisi var. Eski düğün karelerine bakıldığından en başta sayı olarak daha az kare vardı. O âna adanmış görüntülerdi. Şimdi ise düğün fotoğraflarına bakıldığında kişinin ekonomik seviyesi ve toplumsal sınıfına göre daha farklı bir durum var. Çünkü gücüne uygun bir fotoğrafçı ile anlaşıyorsun. Ve onun kurduğu bir senaryo oluyor."

ALBÜMLERİN KURGULANMASINDA KADINLAR BAŞROLDEYDİ

Kurgu ve fotoğrafçıdan bahsederken albümleri de konuşmadan geçmek olmaz. Bu konuda da şöyle bir tespitte bulunuyor Meltem Hanım: "Albüm yaprakları beni çok etkilemişti. Eskiden aile albümlerinin kurgulanmasında kadınlar başroldeydi. Albüme onlar bir tasarım yapıyordu. Ortada eşi ile kendisi. Etrafında ise ailesi ve daha geçmiş kuşaktan kareler. Şimdi ise fotoğrafçılar bir albüm oluşturup veriyor. Her fotoğrafçının estetik bakışı farklı. Bugünkü ana düğün fotoğraflarında sadece gelin ve damat var. Salonlarda çekilen fotoğraflarda kalabalık aile karelerini görüyoruz ama sayı olarak az. Önceden bir tane çift fotoğrafı olur geri kalan aileler ile çekilirdi. Bugünlerde ise düğün, daha çok gelin ve damadın hatta daha çok gelinin günü gibi algılanıyor. O yüzden daha çok gelin ve damadın türlü türlü fotoğrafları var. Eskiden fotoğraflar genelde stüdyoda çekiliyordu. En fazla nikâh dairesi önünde çekilen dış pozlar var. Şimdi bir senaryo oluyor. Bu da 'Fotoğraf ne kadar gerçek?' sorusunu beraberinde getiriyor. Fotoğraf o an objektifin önünde ne var ise onu kaydeder. Ama bu gerçek bir an mı? Ya da kimin gerçeği? Fotoğrafı çekenin mi yoksa orada olanların mı? Bunu bilemeyiz..."

FOTOĞRAFLAR KARTPOSTAL GİBİYDİ

Fotoğraf arkası yazılara da denk geliyoruz kitapta. "Kimi fotoğrafların arkasında notlar yazılmış. Kartpostal arkası gibi. Şimdi böyle bir şey yok. Genelde fotoğrafla ilgili bilgi var ya da kime gönderilecek ise ona bir mesaj. Mesela çocuğu doğuyor adamın, uzakta, fotoğraf ona arkasına yazılan not ile gönderiliyor. Ya da uzakta yaşayan ailelere düğün fotoğrafları yollanıyor. Şimdi öyle bir şey yok. Artık kim nerede olursa olsun bir telefon uzaklıkta. Hemen görüntülü arama ile gösteriyoruz her şeyi." şeklinde konuşuyor Ulu.

İNSAN FOTOĞRAFA HER ZAMAN MÜDAHALE ETMEK İSTİYOR

Photoshop meselesi ile ilgili ise şu kıyaslamayı yapıyor Meltem Hanım: "Kitabın konu aldığı dönemde bu kadar filtre, müdahale yoktu. Photoshop kullanımı vardı ama bu kadar değil. Ama zaten insan fotoğrafa her zaman müdahale etmek istiyor. Çünkü o karede ideal bir ben var. Elle renklendirilen kareler, kesilen fotoğraflar. Şimdi ise bunu programlarla yapıyoruz. Hatta telefonla çekilen kareler direkt filtreli oluyor. Tamamen değişiyor fotoğrafımız. Burada da tabi fotoğrafın gerçekliği sorusu akıllara geliyor." diyen Ulu, belge olarak kullanılacak fotoğrafta mutlaka müdahale edilmiştir ibaresi kullanılmalı diyor.

BUGÜNÜN ALBÜMÜ SOSYAL MEDYA OLDU

Ve en can alıcı soruya geliyor sıra: "Fotoğraf çektirmenin anlamı değişti mi?" Artık fotoğraf çektirmenin daha kolay ve ulaşılabilir olduğuna dikkat çeken Ulu, sözlerine şöyle devam ediyor: "Ama buna rağmen geçtiğimiz günlerde Google Fotoğraflar uygulamasından bir uyarı geldi bana. Son iki yılda sadece 15 dakikayı kayıt altına alabilmişim. O kadar kare 15 dakika ediyor. Acaba neleri çekmişim, neler dışarıda kalmış? Bunu düşündüm. Bugün bu kareler saklamak için mi çekiliyor bilemiyorum. Burada şunu da sormak lâzım, 'Neden o anda fotoğraf çekilmiş, neden kıymetli?' Bugünlerde sadece özel günlerin fotoğrafı albüm olup saklanıyor. Onun dışında insanlar yoğun olarak kendini, yediğini ve içtiğini, gezdiğini çekiyor. Neden? Bu biraz ekonomik bir gösterge gibi. Kendini bir yere konumlandırıyor. Daha sofistike bir sofrayı paylaşıyor, sıradan bir yemeği paylaşmıyor. Bu noktada da sosyal medya kıymetli bir mecraya dönüşüyor. Cep telefonunuzdan silseniz bile eğer orada paylaştıysanız orada kalıyor. Doğal arşiv gibi. Bugünün albümleri sosyal medya oldu diyebiliriz. Sonuçta buraya da önemsenen kareler koyuluyor. Geriye dönüp baktığımızda bize bir şeyler hatırlatıyor."