Ali Bayam Hayykitap etiketiyle yayımlanan 'Eve Döner İnsan Hep' kitabını anlattı. Bir tür edebi-felsefik metin olan kitap, insanın en başta kendiyle hakiki bir dostluk kurabilmesinin altını çiziyor.
'Eve Döner İnsan Hep' diyorsunuz, bu ev kendimiz mi?
Evet, insanın evi kendi göğüs kafesidir dedik ve 'Çünkü ev seni göğsüne bastırır' mottomuz oldu. Çünkü günün sonunda muhakkak kendimize kalıyor ve içsel bir hesaplaşmadan geçiyoruz. Bu hesaplaşmadan her gece sağ çıkabilmek önemli... Öte yandan kişiye bu huzuru veren başka mevhumlar da elbette olabilir... Kimi için sevdiği insanın dizidir ev; başını koyup huzurla nefes alabildiği veya bir başkası için, kimseye anlatamadığı o sıkıntısını düşünerek çıkar yol bulmaya çalıştığı bir banktır belki bilemeyiz ki... İnsanın evi kendisidir, kişi kendi değerini ve kendi göğsündeki o cevheri kesinlikle fark etmeli ve günün sonunda kendisini şefkatle kendi göğsüne bastırabilmeli, evine dönebilmelidir.
MÜMKÜNLERİ YAŞIYORUZ
Kitabınızda derin bir felsefik sorgulama da var, varoluşu sorgulama. Felsefeyle aranız nasıl?
Kitabın içerisinde, günlük hayatta hepimizin yaşadığı duyguları; mutluluklar, hüzünler, başarılar, yenilgiler ve yanılgıları kaleme aldım ve bunu yaparken de psikolojik açıdan, felsefi açıdan desteklediğim doğrudur. Fakat tam olarak bir varoluşu sorgulama diyemeyiz buna. Çünkü her zaman altını çizerim ki eğer bir Nietzsche değilseniz varoluşunuzu sorgulamanızın çok da bir manası yoktur ki kendisi bile vaktiyle bunun pek faydasını görmemiştir. Bu noktada stoa felsefesini ele almak ve doğanın iradesine bir yerde saygı duymak gerekiyor. Çünkü hayatta her şey mümkün ve biz aslında bu mümkünleri yaşıyoruz.
Bu türden sorulara hep Yavuz Sultan Selim'in "Gamına gamlanıp olma mahzun, demine demlenip olma mağrur. Ne dem baki, ne gam baki ya hu!" sözleriyle karşılık veririm. Velhasıl her zaman söylediğim gibi her şey geçeğen ve her şey biteğendir. İşte bu sebepten akış içerisinde çok fazla sorgulamadan hayata uyum sağlayabilmek önemli.
Felsefenin ise hayatımın her alanında muhakkak bir yeri var. Okumayı, idrak edip yaşamıma empoze etmeyi seviyorum. Gerek akımlar gerekse o akımlara hayat veren felsefeciler, entelektüel anlamda hatırı sayılır bir birikime sahip olmam da oldukça etkililer.
YAZARLIK '-MIŞ' GİBİ YAPABİLMEKTİR
Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Yazmasaydım delirecektim mi yoksa kendini anlatma çabası mı?
Uzun zamandır kaleme aşinalığım var. Bunun çok okumaktan geldiğine inanıyorum. Kendimi bildim bileli, bir takvim yaprağından tutun da herhangi bir akademik makaleye kadar önüme geleni okurum. Hatta ortaokul dönemlerinde, resim derslerinde sıkıldığımdan Savaş ve Barış'ı okurdum ki o yaşta bir çocuk için ağır bir yapıttır. Hisler de önemli elbet fakat bu öyle yazmasaydım delirecektim gibi düşünceden ziyade daha ele alınabilir bir duygu. Neticede her hissettiğinizi yazmıyorsunuz çünkü yazarlık biraz da –mış gibi yapabilme yeteneğidir.
İNSAN HATASINI KABULLENMELİ
Bu dünyada öğrenmemiz gereken şey kendimizle barışmak, kendimizi kabul etmek mi?
Asıl mühim olan insan olduğumuzu ve insan denen varlığın da hata yapmaya müsait bir yaratılışta dünyaya gönderildiğini kabullenmek. Çünkü bunu idrak ettiğinizde kendinizle hesaplaşmanız ve kendinizi affetmeniz daha kolay oluyor. İnsanın kendisini hiçbir fikrin ya da hissin ardılına atmaması, biraz benmerkezci olabilmesi gerekiyor. Öz şefkat bu noktada çok önemli... Başkalarına gani gani verdiğimiz o merhameti yeri geliyor en çok kendimizden esirgiyoruz. İnsan kendisine bu denli hoyrat olmamalı.