Şehirlerin bıraktığı izler kelimelere dönüşür. Sanatçının vazgeçilmez hayal merkezidir şehir. Güven Adıgüzel'in 'Huzursuz Evler Atlası' ismini verdiği yeni kitabı, edebiyata şehir merkezinden bakan özgün bir çalışma. Adıgüzel, okuru, yazarların izini kelimelerde sürdüğümüz şehirlerine götürüyor. Tutku, aidiyet, eve dönüş, sürgün gibi edebiyatın temel gerilim alanlarını besleyen şehirler çok farklı yüzleriyle bu kez bizimle. "Floransa'nın Haksız Sürgünü: Dante", "İstanbul bir Kavganın Şehri: Orhan Kemal'in İstanbul'u", "Aşk Dolu Bir Nefretin Hikayesi: Kafka ve Prag", "Hayallerin Kapısı: Nantes", "Hâşim'in Son Deminde Frankfurt", "Bir Çocukluk Sürgünü Salzburg ve Bernhard", "Calvino ve Marco Polo Arasında Venedik'e Düşünmüş 55 Not", "Dickens'in Kasvetil Evi: Londra" kitapta dikkat çeken başlıklardan bazıları.
İZMİRLİ ŞAİR
"Attila İlhan, İzmir imgesinin edebiyatımızda hiçbir zaman güçlü biçimde temsil bulmadığının farkındaydı. Böylesi ışıltılı bir liman şehrinin büyük dönüşüm hikayesi, kültürel odak noktaları ve genel etki alanı hakkında şiirin de söyleyeceği bir şeyler olmalıydı mutlaka. Şehrin edebi açıdan ciddi bir görünürlük kazanacağı şiirleri yazarak "İzmirli şair" unvanını gururla asacaktı boynuna. Şöyle diyordu: "İlk kez ben İzmir'de bir liman şehrini, bir büyükşehir havasını saptayıp şiire aktarmaya çalışıyorum, çok yıllar sonra yasak sevişmek'te yer almış bazı şiirlerde aynı şeyi İzmir'in geçmiş dönemlerine de uygulamaya çalışacağım."
ORHAN KEMAL KAVGADAN KAÇMAZ!
"Orhan Kemal'in İstanbul'u sancılıdır. Bu koyu sancıya kelimeleriyle ses olmaya çabalamış bir yazar olarak hatırlanacaktır elbette. Bir kavganın şehirdir İstanbul ve herkes bilir ki Orhan Kemal kavgadan kaçmaz! Orhan Kemal'in İstanbul'u 'Kötü Yol' romanındaki şu sözlerde saklıdır belki: "Islak kirpikleriyle gece yarısından sonraki İstanbul'a dalgın dalgın baktı. Evet büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul. Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu."
KÜLLERİ MANASTIRIN BAHÇESİNDE
"GabrIel Garcia Marquez 17 Nisan 2014'te Mexico City'de dünyaya gözlerini yumduğunda düş ile bellek arasında dörtnala hüküm sürmüş bir ömrün 87 yıllık yolculuğu hitama ermişti. Ama romanlarından taşan karakterleri, sürgündeki yerliler gibi varlıklarını sürdürüyorlardı. Ölümünden iki yıl sonra ruhunun huzur bulması için aile meclisi kararıyla küllerinin Cartegena'daki bir manastırın bahçesine getirilmesi, yeniden doğduğunu söylediği evine doğru savrulan küllerini büyülü ve gerçekçi bir anlama kavuşturmuştu nihayet. Nasıl demişti Marquez: "Ve zaman ilerleyip anılarımı canlandırmak istediğinde, her zaman Cartagena'dan bir olayı, yeri ve karakteri çağırırım."
PRAG'IN SÜRGÜN OĞLU
"Kafka, dostu, kölesi, düşmanı olduğu Prag'ı hiç anlatmadı. Edebi tasvirlerle gözümüzde canlanan güçlü bir şehir imgesiyle karşılaşamıyoruz kitaplarında. Ama Prag'ın yazdığı her satıra kanıyla, canıyla ruhuyla sindiğini görmek mümkün. Prag, dünyayı dar ettiği o dev Kafka'dır. Kafka da her haliyle Prag."
O TEPEDEN KALKAR BÜTÜN SESSİZ GEMİLER
"Yahya Kemal'in Üsküp'ün en mübarek tepesi olarak andığı, tüm güzelliği ve görkemiyle bugüne kalan Sultan Murad Camii'nin bulunduğu yer kadim Üsküp'ü anlatır. İşte o tepeden kalkar bütün sessiz gemiler. Dönülmez akşamın ufku en güzel o tepeden seyredilir."