Kodlanmış Kötülük kitabının yazarı İsmihan Şimşek: Yapay zekâ bizim yansımamız

“Yapay Zekâ tam olarak bizim yansımamız; zaaflarımızın, kibirlerimizin, haz ve hız tutkumuzun dijital formudur. Bir kötülük olacaksa önce bizde başlar; makine yalnızca onu büyütür, optimize eder, otomatikleştirir.”

AKSAM.COM.TR

GÜLCAN TEZCAN

"Yapay zekâ karşısındaki en temel yanılgımız teknolojiyi günah keçisi, kendimizi ise tamamen masum bir seyirci gibi konumlandırmamız. Yapay zekâyı insanlığa yönelen 'dışsal' bir tehlike gibi algılıyoruz fakat asıl mesele dışarıdan değil, içeriden büyüyor." diyen yazar İsmihan Şimşek, Turkuvaz Kitap'tan okura ulaşan Kodlanmış Kötülük adlı çalışmasında şeytanın örtülü vesveselerinin dijital dünyada nasıl karşılık bulduğunu ayet ve hadislerden yola çıkarak anlamlandırıyor. Dijitalizmi tehdit olarak tanımlamak yerine tanımak ve Müslümanca bir bakışla anlamlandırmak gerektiğine vurgu yapan Şimşek'e dijital dünyanın bizi nereden ve nasıl avladığını sorduk.

Dijitalizm insanın en çok hangi zaaflarını kullanıyor?

Belki de hiç olmadığı kadar net üç zaafın üzerine kurulu bu çağ: Bu zaafları iki yönlü ele alabiliriz. İlki sosyal medyadaki zaaflar.

Bunlardan birincisi haz. Sabır artık gereksiz, beklemek yorucu. Her şey hızlı ve anlık. Oysa anlam yavaşlık ister, imtihan ister, derinlik ister. Biz hızlanırken derinleşmiyoruz, aksine sığlaşıyoruz. Her şeyin hızlı ve kolay erişilebilir olmasının, kendimizi sürekli görünür hale getirmenin büyük bir hazzı var.

İkincisi ego.

Görünür olmak artık başarı göstergesi, görünür kalmak ise bir yarış. İnsanın gösterdiği imaj, çoğu zaman gerçekliğin önüne geçiyor. Yakınız ama gerçekten değil; yalnızca ekranda. Birbirimize dokunamadan, birbirimize temas etmeden yaşıyoruz. Kitabın ilk sayfasındaki "herkes herkese bir emoji mesafesinde" cümlesi bunu anlatıyor.

Üçüncüsü kontrol.

Her şeyi bilmek, hiçbir şey kaçırmamak istiyoruz. Haber akışı bitmesin, gündem dursun istemiyoruz. Oysa bu kadar bilginin bedeli büyük: farkında olmadan hakikati kaybediyoruz. Çünkü bilgi çoğaldıkça bilgelik eksilebiliyor. Kitap bunu en keskin cümlesiyle söylüyor: "Enformasyon, bilginin pornografik formudur." Yani bilgi çıplaklaştırılmıştır, bağlamından kopmuştur, tüketilsin diye sunulmuştur. Eskilerin malumat dediği bizim enformasyon dediğimiz çöp bilgiden bahsediyorum. İlim dediğimiz kavramın bunlarla hiçbir ilgisi yok.

Diğer zaaf ise yapay zekâ ve transhümanizm ekseninde ortaya çıkan sonsuz, ölümsüz ve mükemmel olma arzusu. Bu teknolojilerle insanın bedeni ölse bile bilinç düzeyinde ölümsüz olması hedefleniyor.

Yapay Zeka bizim yansımamızdır

Yapay zekâ ve ondan kaynaklı tehditler konusunda en temel yanılgımız nedir?

Bence yapay zekâ karşısındaki en temel yanılgımız teknolojiyi günah keçisi, kendimizi ise tamamen masum bir seyirci gibi konumlandırmamız. Yapay zekâyı insanlığa yönelen 'dışsal' bir tehlike gibi algılıyoruz fakat asıl mesele dışarıdan değil, içeriden büyüyor. Zira YZ dediğimiz şey ne gökten indi ne de tabiatın bir parçasıydı; onu tasarlayan da, besleyen de, kararlarını kodlayan da biziz. Dolayısıyla korkmamız gereken şey yapay zekânın bizden bağımsız bir irade kazanması değil; bizim kendi irademizi ona çoktan teslim etmiş olmamız.

Yapay zekâ ile birlikte en sık düşülen yanılgı şu: Yapay zekâyı insanın yerine geçecek olan 'öteki' bir varlık olarak görmek.

Hâlbuki YZ tam olarak bizim yansımamızdır. Zaaflarımızın, kibirlerimizin, haz ve hız tutkumuzun dijital formudur. Bir kötülük olacaksa önce bizde başlar; makine yalnızca onu büyütür, optimize eder, otomatikleştirir.

Yani sorun yapay zekânın büyüme hızı değil; bizim irademizin küçülme hızı.

İnsanlık için asıl tehlike robotların dünyayı ele geçirmesi değildir. Bizim sessizce mekanikleşmemiz, merhameti veriye, hikmeti algoritmaya, insanı ürüne dönüştürmemizdir. Bu nedenle büyük yanılgımız YZ'den korkmak değil, onun bizi kimlere dönüştürdüğünü fark etmeyecek kadar büyülenmek.

İnsanlık bugün veri putuyla sınanıyor

İman sahipleri dijital imtihana nasıl hazırlanmalı?

İnsanlık bugün yeni bir putla sınanıyor; tek fark, bu putun altın değil veriyle şekillenmiş olması. Samiri'nin buzağısı artık ekranda parlıyor, model güncelleniyor ve tıklama ile ibadet arasında yalnızca bir refleks farkı kalıyor. Kur'an hatırlatır, şeytan unutturur. Ayetlerde bu sıkça vurgulanıyor. Dijital çağ ise unutuşu sonsuz bir kaydırma hareketine dönüştürmeyi başardı. Bu sebeple Kur'an'la ilişkimiz daha sıkı hale gelmeli.

İnsan veriyi kutsallaştırmaya başladığında, anlamdan ziyade ölçüye iman eder hale geliyor. Oysa iman ölçüyle değil yönelimle ilgilidir. Bugün bizi en çok zorlayacak soru da bence tam burada şekilleniyor: Yönümüz neresi? Kıblemiz neresi? Yapay zekânın nimetlerinden faydalanmakta bir sakınca yok, fakat bu fayda zamanla bağlılığa, bağlılık bağımlılığa, bağımlılık ise fark edilmeden tapınışa dönüşebiliyor. Bu dönüşüm yavaş ve sessiz ilerlediği için çoğu kişi kendi imtihanının adını bile koyamadan onun içine yerleşiyor.

Bir diğer meselemiz mahremiyet. Eskiden insanlar gizliliği arardı, şimdi görünürlüğün peşinden koşuyor. Şeffaflığı erdem sayıyoruz ama şeffaflığın çoğu zaman bir gözetim biçimi olduğunu unutuyoruz. Sosyal medya bize "var olmak için görünmelisin" derken aslında ruhumuzu teşhire davet ediyor. İslam ise gözün sakındırılmasını emrediyor, örtünmeyi koruma olarak görüyor; bu ikisinin çarpışması müminin en zor sınavlarından biri olacak. Bazen kendimizi şöyle bir yerde buluyoruz: Allah'ın sakın dediğini ekran çağırıyor, dijital kalabalık alkışlıyor, insan nefsine yakın olan tarafa kayıyor. Ve işte tam burada irade kırılıyor.

Gelecekte karşımıza çıkacak en beklenmedik soru bu nedenle teknik değil, manevî bir soru olacak: Biz kime teslimiz?

Veriye mi, beğeniye mi, kolaylığa mı; yoksa hakikate mi? Zira teknolojinin en büyük gücü bizi kandırmasında değil, bizi ikna etmesinde. En tehlikeli günah insanın kendisine günah gibi görünmeyen şeydir. Algoritmalar da tam buradan ilerliyor. Günahı patlatmıyor, usulca normalleştiriyor.

Bu yüzden ben derim ki, iman sahibi kişi yapay zekâdan korkmaz; ama gönlünün merkezini ona bırakmaz. Teknolojiyi kullanır fakat ona secde etmez. Bilmezden gelip kaçmak değil, bilerek ve bilinçte kalarak yürümektir asıl duruş. Çünkü sınav, makinenin gücünde değil, insanın yönünde.