MERVE YILMAZ ORUÇ
Hikâyelerle Hayat Terapisi'ni konuşmaya geçmeden toplumumuzda artan şiddet ve yalnızlaşma ile ilgili neler düşünüyorsunuz, bununla başlasak... Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz? Toplumda, ailede bir bozulma mı var?
Günümüzde maalesef sıklıkla karşılaştığımız şiddet ve yalnızlık sorunlarının pek çok nedeni olduğunu düşünüyorum. Toplumdaki hızlı değişimler, artan bireycilik, ekonomik sıkıntılar, dijitalleşmenin getirdiği yabancılaşma gibi faktörler, insanları daha içe dönük ve kırılgan hale getiriyor. Özellikle gençlerimiz, bu hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanıyor ve bu durum, iletişim becerilerinin zayıflamasına, empati kurma yeteneklerinin azalmasına ve dolayısıyla şiddete eğilimin artmasına neden olabiliyor. Dijitalleşmenin yaygınlaşması, iletişimi kolaylaştırmasına rağmen, yüz yüze iletişimin yerini almasıyla birlikte insanları daha yalnız hissettirmekte ve empati kurma becerilerini zayıflatmakta. Sosyal medya gibi platformlar, gerçek hayatla ilgili olmayan sanal bir dünya sunarak, insanların gerçek ilişkilerden uzaklaşmasına ve yalnızlık duygularını artırmasına neden olmakta.
Aile yapısındaki değişimler de bu sorunun önemli bir boyutu. Eskiden aileler, bireylere daha güçlü bir destek sistemi sunarken, günümüzde aile bağlarının zayıflaması, çocukların yalnızlık hissetmesine ve sorunlarıyla baş edemez hale gelmesine yol açabiliyor. Özellikle Türk aile yapısının temelini oluşturan sofra kültürü gibi geleneklerin zayıflaması, aile bireyleri arasındaki iletişimi azaltmakta ve duygusal bağların kopmasına neden olmakta. Medya ve sosyal medya da şiddet ve nefret söylemlerinin yayılmasında önemli bir rol oynuyor. Negatif haberler ve şiddet içerikli görüntüler, insanların psikolojisini olumsuz etkiliyor ve toplumda bir gerilim ortamı yaratıyor.
Çözüm olarak ise, öncelikle empati ve hoşgörü gibi değerlerin önemini vurgulamak gerekiyor. Eğitim sistemimizde bu değerlere daha fazla yer verilmeli, çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren duygusal zekâ becerileri kazandırılmalı. Aileler, çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmeli ve onlarla duygusal bir bağ kurmaya özen göstermeli. Özellikle sofra kültürü gibi ailece iletişim kuracağımız mekân ve ortamları yeniden canlandırmak ve aile içinde daha çok vakit geçirmek, bu bağları güçlendirebilir. Ayrıca, toplum olarak daha birlik ve beraberlik içinde olmalı, farklı görüşlere saygı duymayı öğrenmeliyiz.
Kitabım Hikâyelerle Hayat Terapisi'nde de bahsettiğim gibi, hikâyelerin gücüyle insanları birbirine yaklaştırabilir, empati kurabilme yeteneklerini geliştirebilir ve iyileşmelerine katkı sağlayabiliriz. Her birimizin içinde bir hikâye var ve bu hikâyeleri paylaşarak, kendimizi ve başkalarını daha iyi anlayabiliriz.
Türk kültür yapısında dostluk, paylaşma, yardımlaşma önemli temeller. Sanki bunu yitiriyoruz. Bu noktada bireyler olarak ne yapmalıyız?
Hızlı şehirleşme, bireyselleşme ve tüketim çılgınlığı, bu değerlerin yerini bencillik ve kayıtsızlığa bırakıyor. Peki, bu durum karşısında bizler ne yapabiliriz? Öncelikle kendimizden başlayarak, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz. Komşularımızla sohbet etmek, onlara yardım etmek, arkadaşlarımızla birlikte vakit geçirmek gibi basit adımlar atarak bu değerleri yeniden hayatımıza taşıyabiliriz. Gönüllü olarak çalışmak, toplumumuzdaki ihtiyaç sahibi insanlara destek olmak da bu bağlamda önemli bir adım olacaktır.
Çocuklarımızı bu değerlerle büyütmek, gelecek nesiller için bu mirasın devam etmesini sağlamak adına büyük önem taşıyor. Onlara hikâyeler anlatarak, masallar okuyarak, oyunlar oynayarak ve kendi davranışlarımızla örnek olarak bu değerleri aşılayabiliriz. Okullarda da bu konuya daha fazla önem verilmeli, öğrencilere empati, paylaşma ve yardımlaşma gibi konularda eğitimler verilmeli. Sosyal medyayı olumlu yönde kullanarak da bu değerleri yayabiliriz. Paylaştığımız içeriklerle, takipçilerimize ilham vererek ve onları bu değerlere sahip çıkmaya teşvik edebiliriz. Her birimiz kendi çevremizden başlayarak, bu değerleri yeniden canlandırmak için çaba gösterebiliriz. Türk kültürünün bu değerleri, sadece geçmişimiz değil, aynı zamanda geleceğimiz için de önemli. Bu değerleri yeniden canlandırarak, daha yaşanabilir, daha adil ve daha mutlu bir dünya kurabiliriz.
Hikâyelerle Hayat Terapisi nasıl bir düşüncenin ürünü? Bu kitap neden yazıldı?
Pandeminin getirdiği belirsizlik ve zorluklar sürecinde, insanların umuda en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde Hikâyelerle Hayat Terapisi'ni yazmaya başladım. Yıllarca farklı insanlarla çalışırken, her birinin hikâyesinin içindeki derinliği ve iyileştirici gücü gözlemledim. Bu hikâyeler, sadece bireysel deneyimler değil, aynı zamanda insanlığın ortak bir mirasıydı. Her birimizin içinde, çözülmeyi bekleyen bir sır, aşılacak bir engel ya da keşfedilmeyi bekleyen bir hazine var. Hikâyelerle Hayat Terapisi'ni yazarken amacım, bu hikâyelerin gücünü daha geniş kitlelere ulaştırmak ve insanların kendi yaşam öykülerini bir şifa kaynağı olarak kullanmalarına yardımcı olmaktı. Kitaptaki hikâyeler, okuyuculara yalnız olmadıklarını, yaşadıkları zorlukların üstesinden gelebileceklerini ve hayatlarına yeni bir anlam katabileceklerini göstermeyi amaçlıyor.
Bu kitabı yazarken, insanın iç dünyasına bir yolculuk yapmak istedim. Okuyucuların kendi hikâyelerini keşfetmelerine, anlamalarına ve dönüştürmelerine yardımcı olmak, onlara hayatın zorluklarıyla başa çıkmak için yeni perspektifler ve umut aşılamak en büyük hedefimdi.
Kitap içeriğinde birçok kısa kısa hikâye bulunuyor. Bu hikâyeler kimlere ait?
Hikâyelerle Hayat Terapisi'nde yer verdiğim anlatılar, farklı kültürlerden ve yaşam deneyimlerinden gelen insanların iç dünyalarına bir yolculuk sunuyor. Her bir hikâye, aşkın gücü, kaybın acısı, başarının mutluluğu ve umudun ışığı gibi evrensel temalara değinerek, okuyucuya kendi yaşamına dair yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Bu hikâyelerin bazıları, yıllardır karşılaştığım gerçek yaşam öykülerinden esinlenerek yazıldı. Bazılarını ise farklı kişilerin deneyimlerinden yola çıkarak hayal gücüyle yeniden şekillendirdim.
Kitapta yer alan hikâyeler, genellikle bir dönüşüm sürecini anlatıyor. İnsanların zorluklarla karşılaşmalarına, bu zorlukların üstesinden gelmelerine ve sonunda güçlenerek çıkmalarına dair hikâyeler, okuyuculara umut ve ilham veriyor. Karakterlerin yaşadığı zorluklar ve bunların üstesinden gelme şekilleri, okuyuculara kendi hayatlarındaki zorluklarla başa çıkma konusunda yeni perspektifler sunuyor. Amacım, okuyucuların farklı deneyimlere sahip insanların duygularını ve düşüncelerini anlamalarına fırsat sunmak. Kişiler kendi deneyimleriyle paralellikler kurarak, hikâyelerini daha iyi anlar ve anlamlandırabilirler.. Kitabın en önemli özelliklerinden biri, farklı kültürlerden ve kesimlerden insanlara ait hikâyeleri bir araya getirmesi. Bu sayede okuyucular, farklı yaşam biçimlerini ve bakış açılarını öğrenerek, dünyaya dair daha geniş bir perspektif kazanabilirler. Aynı zamanda, farklılıklarımızın ötesinde hepimizin ortak insan deneyimleri yaşadığını ve benzer duygular taşıdığını göstererek, birlik duygusunu güçlendirmek istedim.
Bu kitap nasıl bir terapi sunacak okurlara?
Kitaptaki her bir hikâye, birer ayna görevi görerek, okuyucuların iç dünyalarına ışık tutuyor. Bu sayede, okuyucular kendi yaşam deneyimlerini yeni bir perspektifle değerlendirerek, içsel bir dönüşüm süreci başlatabiliyorlar. Hikâyelerdeki karakterlerin yaşadığı zorluklar ve bunların üstesinden gelme şekilleri, okuyuculara kendi hayatlarındaki engelleri aşma konusunda cesaret veriyor. Her bir hikâye, okuyucunun kendisini yalnız hissetmemesini, zorlukların geçici olduğunu ve hayatın her zaman yeni başlangıçlara açık olduğunu gösteriyor. Bu sayede, okuyucular içindeki gücü keşfederek, hayatlarına daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaşabiliyorlar.