TM Dijital Haber Merkezi
Kopernik Kitap’ın yeni çıkardığı, Cem Sancar’ın kaleme aldığı “Her İnsan Bir Âyet” kitabı, hayata dair herkesin ilgisini çekecek konuları tarihsel, kültürel ve entelektüel açıdan ele alıyor.
Yazar, kitabının önsözünden okurlarına şöyle not düşüyor:
“Her insan bir âyet. Ondandır, biz insanı alıp başımıza koyuyoruz. Bu yazılar, ülkenin büyük bir çemberinden geçtiği yıllarda yazıldı. Yeni bir silkinişin ve ayağa kalkışın yıllarıydı. Köklerimizi ve medeniyetimizi hatırladığımız, kendimizi aradığımız zamanlardı.”
Hukuk ve psikoloji mezunu olan Cem Sancar, daha önce birçok gazete ve dergide köşe yazarlığı yapmıştır. Aynı zamanda tüketim sektörü içerisinde yer alan yazar, “Her İnsan Bir Âyet” kitabında hem tarihsel hem de kültürel öğelerle oluşan denemelerini okurlarıyla paylaşıyor.
“Ben’in abartıldığı bir çağ yaşadık, zannımca sonundayız. Ben Çağı bitiyor. Bütün arıza bünyedeki sıkıntı orada! Ne var ki bu ‘son’ uzun sürecek, orası belli. Uzatmalar, direnişler yaşanacak. Bencillik Çağı dırdırcı bir çağ, inatçı bir endişe. Sönmesi zaman alacak. Fakat şu kesin, insanın bitmez tükenmez ihtiraslarının şişkinliği öyle bir raddeye geldi ki çağ ortasından ikiye yarılacak. İçteki nurlu çekirdek, ilahi, nefs, kardeşlik bilinci, Hakk’ın, hakikatin kutsanmış nefesi yeniden bir rüzgâr gibi esecek…”
Dört bölümden oluşan “Her İnsan Bir Âyet” kitabı İstanbul’un türlü semtlerine, sokaklarına ve insan ilişkilerine sevgiyle açılan 82 denemeden oluşuyor.
“Bir zamanlar Müslüman bir ülkede ilim irfan yolunun yolcuları, âlimler ve şairler, ‘Suskunlar Meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı. O zamanların meşhur şair ve bilgini Molla Cami bu meclisin aşkındaydı. Yalnız Molla Cami deyince bir durmak lazım! O, Fârisî diyarından, Câm ilinden bir mutasavvıftı. Saltanatları, saltanatsızlar , kaftanlılar ve baldırı çıplaklar hep birlikte hürmet ederdi kendisine.”
Entelektüel konulara da değinen yazar, kitabında tek bir Batı’nın olmadığını, aksine hegemon bir batı olduğu söyler. Ona göre dünyanın maddi zenginliğinin yüzde 85’ini elinde toplayan zenginler, piyon bürokratlar ve robot askerler diğer yandan da merkezin dışında kalmış kendini eleştiren ama ortaya yeni bir proje koyamayan Batı vardır. Batıya yani gerçekten onların çizdiği güllük gülistanlık bir fotoğrafla mı bakacağız?” diye soran yazar, bu sorunun cevabını okurlarına bırakır.
“İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuk sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçimini uyguladı. Devlete borcu olan boşanmış çiftlerin ve fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan ya da sokağa düşmüş çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına hizmetçi olarak yerleştirildi. Bu uygulamaya göre papazların önderliğinde toplanan çocuklar çiftliklere ‘kiralık’ olarak verilirdi. Veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında üç-dört yaşında satışa çıkarıldı. O andan itibaren de sahipsiz çocukları arayan, tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde onlara sahip çıkan olmadı. Çünkü toplumun gözünde onlar, suç işlemiş, boşanmış fakir ailelerin sözde ‘kurtarılmış’ çocuklarıydı.”
Kitap üzerine bir değerlendirme yazısı yazan Alâattin Karaca, Cem Sancar’ın İstanbul sevdalısı olduğunu belirterek, “Tam bir İstanbul çocuğudur Cem. Üstünde başında, sesinde soluğunda ‘eski bir İstanbul’dan rayihalar taşır; çocukluğunun Yenikapı’sından, Langa’sından, Samatya’sından rüzgârlar getirir…” diyor.
Her okurun kendisinden bir şey bulacağı “Her İnsan Bir Âyet” kitabını okumanızı tavsiye ederiz.