Gazeteci Yalvaç Ural'dan tepki: Mektup bile yazamayan insanlar kitap çıkarıyor

Çocuk edebiyatının önde gelen isimlerinden olan ve geçtiğimiz günlerde “Troyalı Helena ile Paris ve Tahta At Efsanesi” isimli bir eser çıkaran Yalvaç Ural, çocuk edebiyatının dünü ve bugünü ile ilgili olarak aksam.com.tr’ye değerlendirmelerde bulundu. Doğru düzgün mektup veya kompozisyon yazamayan insanların çocuk kitabı yazmasına tepki gösteren Ural, “Çocukların dilini bilmeden, kullandığı sözcük sayısını bilmeden onlara bir şey sunmak kadar saçma bir şey yok. İyi ürünleri yakalayabilmenin yolu geçmiş ve günümüz arasında bağ kurmaktan geçiyor.” dedi.

1

Aksam.com.tr

Türkiye’de çocuk yazını denince ilk akla gelen isimlerden biri olan Yalvaç Ural ile son eseri “Troyalı Helena ile Paris ve Tahta At Efsanesi” üzerinden çocuk edebiyatının dününü ve bugününü konuştuk.

Eskiden özgün edebiyatın içine yolculuk yapıldığını, fakat şimdi tek boyutlu bir dünyanın yetiştirilmeye çalışıldığını üzülerek belirten Ural, "Doğru düzgün mektup veya kompozisyon yazamayan insanlar, çocuk kitapları yazıyor. Üslup bilincini geliştirmeden yazar olmaya çalışanlar var. Çocukların dilini bilmeden, kullandığı sözcük sayısını bilmeden onlara bir şey sunmak kadar saçma bir şey yok." diye konuştu.

“BU KİTABI, ANNE VE BABALARIN DA OKUMASINI TAVSİYE EDİYORUM”

Aksam.com.tr’den Ezgi Aşık’ın sorularını yanıtlayan Yalvaç Ural, son eseriyle ilgili olarak ise şu sözleri kullandı:

“Bu kitabı yazarken Sümer masallarıyla ilgili bir çalışma yapıyordum. Çalışma yaparken şunu gördüm ki Ezop denen ünlü masal ustası bu ülkenin topraklarından bugün ki Emirdağ’dan çıkmış, bir Frigyalı ve bu topraklarda bilinen hayvan masalları bütün dünya edebiyatını sarmış, dünya edebiyatından da Jean de La Fontaine de kaynak olmuş, bu masalları toplayıp yazarların başına oturmuş. Araştırırken bu masalların bazılarını Mevlana’da da var, Mevlana ondan önce yaşadı, ona bir baktım ki Ezop masalları bir Anadolu’da çok yere gidip gelmiş, sonunda Babil’de bir kralın yanında çalışmış. Sümer tabletlerinde yarım kalmış masalları tamamlayamaya kafama koydum.”

Kitabını özellikle ortaokul ve lise çocuklarına öneren Yalvaç Ural, anne ve babaların da bu kitabı okuması tavsiyesinde bulundu.

Kitap yazarken hangi noktalara dikkat ediyorsunuz?

Ülkü Tamer, Tarık Dursun gibi iki büyük ustayla çalıştım. Çıkardığımız dergilerde yakaladığımız tiraj oranlarıyla Türk çocuklarının okuduğunu gösterdik. Hesabıma göre 12 yılda 20 milyon çocuğa ulaştık. O iyi ürünleri yakalayabilmenin yolu da geçmiş edebiyatla günümüz edebiyatı arasında bir uzantı ve çizgi kurmaktan geçiyor.

“VATANSIZLAŞTIRILMAK İSTENEN ÇOCUK GRUPLARI ORTAYA ÇIKIYOR”

Çocuk kitaplarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim gördüğüm tek bir şey var, bunu da üzülerek söylüyorum. Eskiden özgün edebiyatın içine yolculuk yapılıyordu, şimdi ise tek boyutlu, tek gıdayla beslenen, tek sesli bir dünya yetiştirilmeye çalışılıyor.

Battlefield diye bir oyun var, Çanakkale’ye gittiğimde okulda sormuştum, neredeyse okulun yüzde 35-40’ı bu oyunu oynuyordu. Bu oyunda çocuk İngiliz askeri olup Çanakkale’de Türk askerlerini öldürüyor. Yeri geliyor Türk askeri olup İngiliz askerini öldürüyor. Bunlar çocuklara oyun olarak sunulduğu zaman vatansızlaştırmak istenen, kendi kültüründen uzaklaştırılmış, kendi tarih büyüklerini oyunlar içerisinde öldüren bir çocuk grupları ortaya çıkıyor.

“MEKTUP BİLE YAZAMAYAN İNSANLAR, ÇOCUK KİTAPLARI YAZIYOR”

Bunu özellikle anlatıyorum çünkü edebiyatın ve çocuğun önünde duran, çocuğun gelişimini durduran engel budur. Bizim yazarlarımız da Batı’daki kötü kitaplara özenip onların bir benzerlerini kopyalayıp yapmaya çalışıyorlar. O yüzden özgün edebiyat çalışması sürdürülüyor mu dersen, üzgünüm sürdürülmüyor.

Doğru düzgün mektup veya kompozisyon bile yazamayan insanlar, çocuk kitapları yazıyor. Üslup bilincini geliştirmeden yazar olmaya çalışanlar var. O zaman bütün edebiyat öğretmenleri kitap yazsın. Çocuklara yönelik bütün çalışma yapanlar kitap yazsın ama yazdıkları kitapların kendilerince özgün bir yeri olsun. Ama bunları kimseye de edebiyat diye sunmasınlar. Çocukların dilini bilmeden, kullandığı sözcük sayısını bilmeden onlara bir şey sunmak kadar saçma bir şey yok.

“ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINA KİTAP SEÇMESİNLER”

Çocuklarda kitap okumayı nasıl alışkanlık haline getirebiliriz?

Anne ve babalar çocuklarına kitap seçmesinler, çocuklar istediği kitabı alsınlar, kitabı beğenmezse yenisi alsınlar. Anne ve baba kendi okumadığı ya da kapağını beğendiği kitapları çocuklarına okuma zorunluğu yapmasınlar. Bir defa anne ve baba çocuğunun ne okuduğunu ve neyle oynadığını bilmeli, çocuğuna sadece yarışa hazırlanan bir at gibi bakmamalıdır. Çocuğun sözcük darlığını geliştirmeye yönelik oyunlar oynayabilirler.

Oyuncak müzenizde şu an kaç tane oyuncak var? Fikir aşaması nasıl gelişti?

(Müzemizde şu an) dört binin üzerinde oyuncak var. Buradaki oyuncakların yüzde 85’i teneke oyuncaklar. Teneke oyuncaklar, otomat tekniğinin yaşama geçirilmesinde ve çocuklara anlatılmasında en önemli tekniklerden biri.

Otomat ne demek? Bir çarkın iki çarkla birleşmesiyle hareket eden oyuncak demek. Bu oyuncaklarla büyüyen çocuklar otomat tekniğini öğrenmişler, bunu öğrenirken de bozulan oyuncağın nasıl tamir edileceğini, nasıl açılıp kapanacağını bilecek, neden bozulduğunu bilecek kadar küçük yaşta hem onarmayı ve mekanik tekniği hem de yaratıcılık yanını geliştirmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki ülke silahsızlanmaya itildi. Biri Japonlar diğeri de Almanlardır. Oyuncak sektörünün en önemli ustaları da iki ülkededir. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’da yapılan bir araştırmada oyuncak üretim sayısı dört binin üzerindedir.