Timaş Tarih, son zamanlarda büyük bir özveri ve istikrarla hatırat kitapları yayımlıyor. Bilimsel yayınlarla arasında mesafe koymak isteyen; ama tarihten de kopmak istemeyen okur için hatırat kitaplığı bir ecza gibi. Hatıralar serisinin son eseri, Cemil Süleyman Alyanakoğlu'nun kaleme aldığı 'Kendi Cennetlerinde/Beyrut, Şam, Halep Hatıraları' adını taşıyor.
SANATTA FERDİYETÇİ
İsterseniz müelliften söz edelim biraz: Lise edebiyat derslerinden, hiç değilse üniversite sınavlarından sesine ve ismine alışık olduğumuz bir edebiyat topluluğu vardır: Fecr-i Âti. 1908 Devrimi'nden, yani II. Meşrutiyet'ten sonra teşekkül eden, sanatta ferdiyetçiliği ve estetik değerleri benimseyen edebiyatçılar topluluğunun mensupları arasında yer alan Cemil Süleyman'ın arkadaşlarını da analım o vakit: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmed Haşim, Celal Sahir Erozan, Refik Halit Karay...
ŞAHSİ VE MUHTEREM
İşte "Sanat şahsî ve muhteremdir" mottosuyla yola çıkan Fecri Âti'nin romantik prensi Cemil Süleyman bu oluşumda, 'Timsal-i Aşk' ve 'İnhizam'ıyla kendini duyurduğunda 23 yaşındadır. Alyanakoğlu; Fecr-i Âti'nin de ilk ürünü olan bu eserle beraber edebiyat sahasında yetkin bir kalem olma yolunda ilerler. Asıl şöhretine ise 1911 yılında yayımladığı Siyah Gözler adlı romanıyla kavuşur. Bir sene sonra hekim olarak hayata atılan Cemil Süleyman, I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla hayattan atılır âdeta. İmparatorluğun avuçlarında ufalandığını gören bu jenerasyon için yaşamak, artık başka bir zamanın adı olur. 1926'da Türkiye dışında çıkar, 1934'e kadar kitabı şekillendiren şehirlerde doktorluk yapar. 1934'te memlekete döndüğünde 48 yaşındadır. Bir süre gemi doktorluğu vazifesinde bulunan Cemil Süleyman, 1940'ta İstanbul'da vefat eder. 54'ünde dünya sahnesine veda ettiğinde, sanki kaleme aldıkları 'şeyler' de gider arkasından.
ŞEHİRLERİN ESKİZLERİ
Cemil Süleyman, Şam'daki bir sokağı, bir Arap düğününü, bindiği arabayı anlatırken, aslında çocukluğuna, yani asıl vatanına yolculuk ediyor. Bir bilinç akışı görüyorsunuz, hatıranın iplerine özenle dizilmiş. "Şam'ın Yeraltı Sarayları"nı hassaten okumanızı salık veririm; çünkü bu eski Osmanlı vilayetinin gizli dili orada açığa çıkıyor sanki. Kendi Cennetlerinde/Beyrut, Şam, Halep Hatıraları, bir daha aynı vizörden asla görmeyeceğimiz köylerin, kasabaların, şehirlerin eskizleri gibi.
'HALK PLATONİK ESER SEVİYOR'
Cemil Süleyman, hatıratına bir monologla başlıyor. Ki burası, yani kaydettiği sözler, güncelliğini hâlâ koruyor: "Bana: Niçin yazmıyorsun? diyorlar. Ben mi yazmıyorum? Gelin sandıkların içinde peynir, sabun ve pastırma nevinden kemirecek bir şey bulamadıkları zaman, farelerin, lezzet ve iştiha ile etrafına üşüştükleri yazı tomarlarını görün.
CİDDİYET KIYMETSİZ
Bunların içinde yarım asırlık bir ömrün unutulmaz hatıraları; duyulmuş ve yaşanmış bin hadisenin menâkıp ve vesâiki var. (...) Zavallı ben... Bir arı gibi dünyayı dolaştım. Bin çiçekten bal aldım. Ona güllerden yaseminlerden tat ve koku kattım. Zannettim ki metaım rağbet bulacak; onu tadanlar zevk ve neşe alacaklar. Bu yirmi senenin mahsulü bir hatırat ve tahassürat olsaydı. İstanbul'un meşhur kitap basıcılarından biri benden onu istedi. Yirmi günden ziyade yanında kaldı ve okumadı. Kitabımı iade etmesini söylediğim zaman aynen şu cümlelerle iltifat buyurmuştu: Cemil Süleyman Bey, bilirim çok iyi yazarsınız. Fakat halk platonik eserler okuyor, ciddi şeylere kıymet vermiyor..."