Akşam Cumartesi
gülcan tezcan
Kitabınızın isminden başlayarak ebeveynlik meselesine farklı bir yerden baktığınızı düşünüyorum. Çocuklara eşlik etme sanatı derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Hepimizin içinde büyüdüğü, bazen yaralandığını, bazen de onarıldığını hissettiği bir hikâyesi vardır. Aile, bu hikâyenin başladığı yer. Ve bu hikâyenin başlangıcı çok mühim. Her çocuk ebeveyninin veya kendisiyle muhatap olan yetişkinlerin gözlerinden görür dünyayı. Bu nedenle ebeveyn olarak yahut çocukla muhatap olan herhangi birisi olarak, hem çocuğa rol model olma hem de çocuğumuzla kendi çocukluğumuzu seyretme noktasında bir eşlik ediciyiz. Salt terbiye edicisi, yol göstericisi, her şeyi öğreticisi değiliz. Önce muhatap olduğumuz çocuğun gerçekten kim olduğuyla ilgili tanımlamamızı düzeltmemiz lâzım. Sonra onun boş bir levha olmadığını, kendine özgü yetenekler ve fıtri bir donanımla dünyaya geldiğini görüp onun bunları keşfetmesine yardımcı olmalıyız. Onların sahibi olmadığımızı, bize emanet edildiklerini, birey olarak kendini gerçekleştirmesi, kendini bilmesi için zaman zaman bize de bilmediklerimizi hatırlattıklarını fark etmemiz lâzım. Çocuğa eşlik etme sanatı derken aslında çocukla muhatap olan herkes için tüm bu incelikleri anlamaya çalışma çabasını kastediyorum.
Modern hayat ebeveynliği kolaylaştırdı mı zorlaştırdı mı?
Kolaylaştırdığı noktalar da var elbet ama zorlaştırdığı noktalarda oldukça fazla. Yararlı bilgiye ulaşma, çocukların onlara özel birçok materyale ulaşım kolaylığı belki eğitime, iletişime katkı sunarken sosyal medya anneliği, hayatların mahremiyetinin kalmayışı, kontrolsüz teknolojiyle muhatap olan ebeveynin çocuklarıyla yaşadığı iletişim problemleri, duygusal problemler ve davranış problemleri olarak bize geri dönüyor. Özel hayatın ihlali, kontrolsüz her içeriğe ulaşma kolaylığı aslında çocuğu da yetişkini de aynı noktadan yaralıyor. Evimize asla almayacağımız bize ait olmayan söz, davranış, görüntüye teknoloji sebebiyle yetişkin de çocuklar da maruz kalıyor. Bu maruziyet sonunda da duygusal ve davranışsal birçok problem çıkıyor ve mağduriyet oluşuyor.
Mükemmel ebeveyn olmak mümkün mü? Yazılan onca kitap, teori bizleri imkânsıza mı zorluyor?
Elbette değil, mükemmellik insan için söz konusu değil. İnsan yanılan, hatalar yapan, yaralanan, düşen ama aynı zamanda kalkabilen, düzelebilen bir varlık. İnsanı mükemmel olma arzusuna iten etmenler var elbet. Mesela sosyal medya anneliği, süper hayatlar... Hep mutlular, hiçbir sıkıntıları yok, sürekli oyun oynuyorlar. Bu bir illüzyon. Çünkü paylaşılan şeyler 'an'dan ibaret hiç kimse tartışırken, mutsuzken fotoğraf çekip koymuyor. Böyle olunca da orada gördüğümüz illüzyonla gerçekteki anneliğimiz arasında uçurumlar görüyoruz. Bu uçurumlara tükenmişlik, yetersizlik, değersizlik duygularıyla yuvarlanıveriyoruz. Burada bundan etkilenme ve anlamlandırma sürecimizi etkileyen diğer en önemli faktör aslında mizacımız ve yaşadıklarımız ya da yaşayamadıklarımız. Şayet biraz mükemmeliyetçiliğe yatkınsak olayları algılayış biçimimiz de buna paralel oluyor. Tüm ihtiyaçları karşılamak hem mümkün değildir hem doğru değildir. Ama bu duygu durumunu tetikler. Mükemmel ebeveyn yerine yeterince iyi ebeveyn olmaya niyet etmeliyiz. Çocuğun isteklerini değil ihtiyaçlarını yerinde ve yeterince karşılayan iyi ebeveyndir.
HER OLUMSUZLUĞUN KAYNAĞI AİLE DEĞİL
Son zamanlarda ailede yaşanan bütün olumsuzlukları çocukluk travmalarına bağlama trendi moda. Bu gerçekçi mi?
Çocukluk anavatanımız ve oradan asla kopamayız. Orada deneyimlediğimiz yoğun duygularla kaydettiğimiz her anının hayatımızda anlamı ve izi vardır. Ama olumlu ya da olumsuz yaşadığımız her şeyin tüm ve tek sorumlu orası değil. İnşa edilen bir hayatın tüm sorumluluğunu ebeveyne vermek doğru değil. Belki bugün olmasından hoşnut olmadığımız duygu veya davranışımıza sebep olacak davranışlar olmuş olabilir çocukluğumuzda. Gerçekten suçlusu ve sorumlusu anne baba da olabilir. Ama ebeveyni suçlamanın bugünüme katkısı ne veya suçlamak yerine nasıl bir yol izleyebilirim diye sormak gerekir. Bakış açımızı, çabamızı ve enerjimizi kendimizi tanıma ve terbiye etme için revize etmeliyiz. Kaderimizi, ailemizi olduğu haliyle kabul etmek, affetmek zordur ama mümkündür ve bu bir ömür öfke duymaktan evladır. Bugün nasıl davranacağıma, nasıl hissedeceğime karar vermek benim elimde. Neden yeni bir hikâye yazmayayım kendime merhametle kalbimde ağırladığım ebeveynlerimin gölgesinde?
Modern ailede anne ve baba rollerinin karmaşasına dikkat çekiyorsunuz. Kadınların hem annelik hem babalık yapmak zorunda kaldığı bir hayat ailede hangi dengeleri bozuyor?
Özellikle metropol hayatı yaşayan ebeveynlerden görüyoruz ki bugün babaların var olan yoklukları söz konusu. Veli toplantılarında, çocuk için iletişim kurmada ulaşacak kişi listesinde babalar azınlıkta. İş, trafik ve çoğunlukla zamanın dışarıda olması elbette büyük etken ama eve geldiklerinde yorgunluklarıyla ekrana kilitlenmelerinin anlamlı bir açıklaması yok. Çocuklar için evdeki roller çok önemli. İyi biliyoruz ki kadın ve erkeğin beyin yapısı, ruhsal ve psikolojik yönden birbirlerinden çok farklı. İki cins birbirini tamamlar. Evde çocuklara yansıyan kısımda da kadının "anne" olarak, erkeğin ise "baba" olarak kendi cinsiyet özelliklerine has fıtri vazifeleri vardır. Kız çocuğu baba ile etkileşime girdiğinde güven ve emniyet hissini alarak iyileşirken erkek çocuk kararlılığı ve sabrı öğrenerek iyileşir. Kastettiğim şey; baskın özelliklerin cinsiyete has bir şekilde belirgin görülmesi gerektiğidir. Baba çocuğun hayattaki duruşu, özgüveni, sabrı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Babada baskın olan otoriter olma özelliğini "zor kullanma, asık suratlı gözükme, sert yapılı olma" şeklinde asla anlamamak gerekir. Gerçek otoriterler sevecen yanı ile kural koyucu yanını karıştırmadan dengeli hareket edebilenlerdir. Otorite ve gücün, problem çözücü, sığınağı olan babanın problemlerin bile farkında olmayışı çocuk için büyük boşluklar oluşturur. Anne ise şefkat ve denge unsurudur. Çocuklarına karşı beslediği sevgi ve şefkat sayesinde adilce çözemeyeceği aile içi problem yoktur. Böylece koruyucu bir kalkan olabilir ve ailede dengeyi sağlar. Annenin babalık yapması yahut babanın annelik yapması doğru değildir. Anne ise her şeye yetişen kişi olmaktan, boşluk kalmasın diye çırpınmaktan yorgun ve gerginse, hastane, okul, eğitim, ödev, uyku ve ev işleri hele de çalışıyorsa bir de iş yerindeki sorumluluklar kadının fıtri dengesini bozar. Kadından şefkat duygusu geçmesi gerekirken çocuğuna gerginlik nedeniyle öfke ve bıkkınlık geçiyor. Duygular bulaşıcı ve etkilidir. Eşlerin birbirleriyle kurduğu ilişki evin tüm havasını etkiler. Rollerin yerine getirilmesi ve eşlerin birbiriyle ve çocuklarıyla kurdukları ahenkli ilişkinin rengarenk olması, çocukların yaşam renklerini belirlemesinde etkili olacaktır.
DEMOKRATİK AİLE MÜMKÜN MÜ?
Ataerkil aile yapısında demokrasi söz konusu değildi. Modern ailelerde de ebeveynleri neredeyse çocuklar yönetiyor. Orta yolu nasıl bulacağız?
Bugünün ebeveynleri hem görmedikleri bir davranış biçimini telafi etme çabasında hem de bilmedikleri bir deneyimi öğrenme gayretinde. Maalesef bu telafi etme çabasının sonucu da çocuklar ebeveyne dönüşüyor. Denge halini bulmak zorundayız. Nereden başlamalıyız derseniz en çok zorlandığımız yer sınırlar. Çocuğa 'hayır' demekte zorlanan, sınır koyma noktasında ne yapacağını bilemeyen ebeveynin çocuğu sınırsız bir mutsuzluğun koynunda bulur kendini. Her istediğini elde etme çabası, elde ettiğinde de anlamsızlaşmasına dönüşür. Bu nedenle gerçek ihtiyaçlarını da belirleyemez. Duygularına da sınır koymakta zorlanan bir yetişkine dönüşür. Bu nedenle çocuğun her istediğini yapmak, ne isterse almak, her şeye 'evet' demek, her nedenine kocaman ve uzun uzun cevaplar bulmaya çalışmak çocuğu da içten içe rahatsız eder. Demokratik bir ailede sınırlar bellidir, herkesi fikri olabilir ve paylaşabilir ama bu tek doğru fikrin ona ait olduğu ve ne derse alkışlanacağı anlamına gelmez. Birlikte olmak, beraber olmak değildir. Bir çok aile birlikte olmayı başarabilir lakin beraber olmayı başarmak, cem olabilmek çok daha zordur. Söz dinleme meselesinin sorgusuz itaat etme olarak algılandığı bir evde özgüven sahibi, sorumluluk sahibi veya sosyal bir çocuk olması pek de mümkün görünmüyor. Sorun çözme becerisine sahip, kendini rahatça ifade edebilen, bilinçli kararlar veren, sınırlarını bilen, sözünü tutan, sorumluluklarının farkında çocuklar olmalarına yardımcı olmak için demokratik bir şekilde işleyen aile toplantıları düzenlemek yardımcı olur.
Dinlenmek, birbirini teşvik etmek, yapılması gereken işleri planlamak, kaygıları, duyguları, şikâyetleri ifade etmek, çatışmaları çözümlemek, aile birlikteliklerini planlamak gerekir. Demokratik bir aile olmadan, çocuğun konuşmasına fırsat vermeden demokratik bir toplumdan da söz edemeyiz.