AKŞAM GAZETESİ
Selçuklu Sultan Alp Arslan'ın Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes'i Malazgirt Savaşı'nda mağlup etmesiyle başlayan Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması süreci ikinci devresini 13. yüzyılda yaşar. Malazgirt zaferiyle başlayan Oğuz göçleri ve kurulan Türk beylikleri sayesinde Anadolu kısa sürede Türk yurdu haline gelir.
BEYİN GÖÇÜ HIZLANDI
Bu zaferden yaklaşık 25 yıl sonra Papa II. Urbanus'un çağrısıyla başlayan Haçlı Seferleri İslam dünyası içerisinde hatırı sayılır bir kaos ortamı meydana getirse de Küçük Asya'da günden güne daha da güçlenen Türk varlığı sayesinde kalıcı bir sonuca ulaşamadan savuşturulur. Haçlıların bu coğrafyada kök salmasının önündeki en büyük engel ise Türkiye Selçuklu Devleti olur. Türkiye Selçukluları kısa süre içerisinde Bizans, Ermeniler, Trabzon Rumları, Gürcüler ve diğer beylikler ile yaptıkları mücadelelerde hatırı sayılır bir başarı elde ederek hem siyasi birliği büyük ölçüde sağlarlar hem de Anadolu'da sadece siyasi yönden değil kültürel yönden de altın çağın kapısını aralarlar. Bilhassa II. Kılıç Arslan'ın oğlu Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinden itibaren Türkiye Selçukluları Anadolu'da hem siyasi hem de kültürel üstünlüğü ele geçirirler, kurdukları medreseler, hanlar, hastaneler, kervansaraylar, saraylar, zaviyeler gibi muazzam eserler sayesinde İslam medeniyetini zirveye taşırlar. Selçukluların sahip olduğu bu refah seviyesi, Konya başta olmak üzere Kayseri, Sivas, Tokat, Malatya, Antalya gibi şehirlerin önemli birer kültür ve ticaret merkezi haline gelmelerini sağlar. Buarada Niğde ve Aksaray gibi yeni şehirler de kurulur. Selçukluların siyasi başarıları ve bunun getirdiği refah aynı zamanda hatırı sayılır bir ilim göçünün de zemini hazırlar. 1218 yılında Cengiz Han'ın Harezmşahlar idaresindeki Buhara, Gürgenc, Semerkand, Belh gibi İslam medeniyetinin ilmi ve tasavvufi yönüyle öne çıkan şehirlerinden başlayarak Orta Asya'daki Müslüman şehirlerine hücum etmesi Selçuklu topraklarına yapılan beyin göçünü de hızlandırır.
KÜLTÜREL İLERLEME
Moğol istilasının Anadolu'ya dek uzanması Türkiye Selçuklularının yıkılışına ve Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde Türkmen beyliklerinin kurulmasına sebep olsa da bu kaos ortamı kültürel anlamda bir gerileme meydana getirmediği gibi aksine Mevlânâ Celâleddin-i Rumi, Ahi Evren, Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş-ı Veli, Tapduk Emre ve Yunus Emre gibi şahsiyetler eliyle Anadolu'da İslam tasavvufunun ve irfanının güçlü bir şekilde temsil edilmesini sağlar. Bu dönemdeki sufilerin temsil ettikleri sufi gelenek ve kaleme aldıkları eserler Osmanlı dönemindeki pek çok tasavvufi düşüncesinin veya tarikatın temelini oluşturur. İşte söz konusu 13. yüzyılı ve bu çağda yaşamış üç büyük Türk velisini konu edinen "Bir Devir Üç Veli: Ahi Evren-Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre" başlıklı kitabında Prof. Dr. Haşim Şahin adı geçen üç büyük velinin hayatlarını, temsil ettikleri tasavvufi düşünceyi, sahip oldukları düşünce dünyalarını, içerisinde yaşadıkları topluma etkilerini sade bir dille ve okuyan hemen herkesin anlayabileceği bir üslupta ana hatlarıyla ele almış; her ne kadar bu üç şahsiyetin hitap ettikleri kesimler farklı olsa da topluma aynı mesajı verdiklerini, yaşadıkları yüzyılın bir çeşit kanaat önderi statüsünde olduklarını ortaya koymuştur. Eserin en temel özelliklerinden birisi söz konusu şahsiyetlerin eserlerini merkeze alarak fikir dünyalarını ortaya koymasıdır.
ETKİLERİ BUGÜN BİLE HİSSEDİLİYOR
Üç bölümden meydana gelen 'Bir Devir Üç Veli: Ahi Evren-Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre' isimli kitabın ilk bölümünde Ahi teşkilatının kökenleri, fütüvvetle ilişkisi, Türk tarihindeki yeri ve Ahi Evren'in teşkilatın kurulmasındaki rolü ele alınmıştır. İkinci bölümde Hacı Bektaş-ı Veli'nin hayatı, eserleri, tarikatı ve düşünce dünyası, üçüncü kısımda ise etkisini günümüzde de güçlü bir şekilde hissettiğimiz Yunus Emre'nin mensup olduğu tasavvufi düşünce ve hayatı değerlendirilmiştir.