SİNAN MACİT
Dünyada polisiye ve casusluk edebiyatı, sadece popüler değil, prestiji de yüksek bir alan. Ancak ülkemizde bu türün yeni yeni kabul görmeye başladığını söyleyebiliriz. Ancak iki alan birlikte anılsa da bizde genellikle sadece polisiye türünde eserler rağbet görüyor. Casusluk alanında yayınlanmış yerli edebî eserler iki elin parmakları adedince bile değil. Kurt Gölgesi, Hamdi Akyol'un 2021 yılında yayınladığı bir casusluk romanıydı ve bu alandaki açığı kapatmaya yönelik bir çabaydı. "Koza-Tırtıl-Kelebek" üçlemesi olarak ilan ettiği kitapların ikincisi, bu yılın hemen başında piyasaya çıktı: Gün Yıldızı.
Gerçek bir hayat hikâyesinden ilhamla yazılmış olan Kurt Gölgesi'nde ana kahraman olan Rüstem'in Türkiye adına casusluk faaliyetleri yürütürken başına gelenleri okumuştuk. Bu süreçte bütün saha operasyonlarını sevk ve idare eden bir karakterdi "Gün Yıldızı" kod adlı istihbarat elemanımız. Onun hikâyesini okurlar çok sevince; yazarının ifadesine göre, "bu sevgiyi karşılıksız bırakmamak için" başlangıçta kafasında oluşturduğu akışı değiştirmiş. İkinci ve yeni kitabın adı da konusu da "Gün Yıldızı".
KOD ADI GÜN YILDIZI
İlk kitapta 1968 senesinde, Burgaz'daki bir gizli denizaltı üssünün konumunu belirleyip fotoğraflayan Rüstem'in hikâyesinde okurlar, bu sefer ileriye değil biraz daha geriye, neredeyse çeyrek yüzyıl öncesine dönüyor. 1940 Temmuz'unda, II. Dünya Savaşı'na Almanlarla ortak giren Kraliyet Bulgaristan'ına casusluk faaliyetleri için geçen kahramanımız "Gün Yıldızı" kod adlı Mustafa İzzet, Bulgar Radyosu'nun teknik şefliğine kadar yükseliyor ve ülkedeki Alman misyonuyla iç içe olan radyo binasından topladığı bilgileri Türkiye'ye yolluyor. 1944 yılına gelindiğinde, işler tersine dönüyor. Bir yanda sosyalist partizanlar ülkede krallığı devirmeye yönelik faaliyetler içinde, bir yanda da Almanlar savaşta artık güç kaybeden taraf. Bu üç odağın birbiriyle mücadelesinde umulmadık bir şey yaşanıyor ve ülkedeki Türk istihbarat elemanları teker teker suikasta uğruyor. Bu garip durum üzerine Mustafa İzzet, cinayetlerin arkasında kimin olduğunu anlamak için bir mücadeleye atılıyor.
YAKIN TARİH ROMANI
Hamdi Akyol, Kurt Gölgesi'nde başladığı ve okurların çok beğendiği karakter hikâyelerini Gün Yıldızı'nda da devam ettirmiş. İlk kitabı okumuş olanlar hatırlayacaktır, romandaki ana karakterlerin bulundukları duruma nasıl geldiklerini, hangi sosyal ve siyasal şartların onların kişiliğine etki ettiğini anlatan hikâyelerdi bunlar. Kimi karakterlerin oluşumlarının başlangıç noktası bazen doğumlarının 30-40 yıl öncesine kadar bile uzanıyordu. Bu dönem de Bulgaristan coğrafyasının esasen bir Türk yurdu olduğu zamanlardı. Dolayısıyla okur, sıradan bir casusluk romanı okumanın ötesinde, tarih hatta bir yakın tarih romanı da okumuş oluyordu. 93 Harbi, Bulgaristan'ın özerk prenslik olması, Bulgaristan ve Osmanlı'da taht oyunları, Yıldız Suikastı, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı... Daha nice önemli detay da romanın temel unsurlarındandı. Gün Yıldızı'nda görünen o ki yazarın iştahı daha da kabarmış ve bu sefer sadece karakterlerin değil, kimi mekânların da geçmiş hikâyelerine uzanmış. Bu sefer tarih aralığı öyle o kadar yakın da değil, merkezde 1683 Viyana Kuşatması olmakla birlikte, 1402 Ankara Savaşı'na kadar gidiyor.
"Bir solukta" bitirilebilecek, okuru yormayan, sürükleyici bir macera filmi imişçesine insanı kendine bağlayan bir eser Gün Yıldızı.