Akşam Cumartesi
Zeynep Türkoğlu
Şehit yakınları ve gaziler ile aramızdaki en keskin ayırım da galiba bu; onları hatırlamak için bizim sebeplere ihtiyacımız var. Aileleri ise onların olmadığı bir sabaha uyanmadı, onları hissetmedikleri bir akşamda yastığa baş koymadı. O aile fertlerinden biri de Erol Olçok'un kardeşi Cevat Olçok. Dilinden sıklıkla dökülen hepimizin lafızla iyi bildiği, manasına ise ermekte zorlandığımız bir deyim var; "Ateş gerçekten düştüğü yeri yakıyormuş."
Cevat Olçok ağabeyi için hazırlanan Öncü, Lider Ve Kahraman-Erol Olçok albüm kitabını iki yıllık bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkardıklarını anlatıyor. Kitap hem görselliği hem de ele aldığı konuların anlatımıyla bütünlüklü ve titiz bir eser. Bir kişinin, bağlandığı aile köklerinden, kendinden önceki nesillerin yolculuğundan, onlardan miras kalan inanç ve anlayıştan nasıl beslenir, bunları hayatına nasıl yansıtır, ailesine, arkadaşlarına, vatanına ve Rabbi'ne hangi hislerle kul, kardeş, yoldaş, dost olur sorularını düşündürüyor.
1864 Çerkes Sürgünü'nün mirasçısı bir ailenin ferdi olan Erol Olçok'un kitaptaki hikâyesi işte bu noktaya dayandırılıyor. Bu köklerin yansıması hem sürgün, hem buralı ikilemi ile vurgulanmış.
Olçok'un doğum memleketi olan Çorum'un Mecidiyekavak Köyü'ne varıncaya kadar ailenin takip ettiği rota, Anadolu'nun kuzeyinden güneyine derin bir kavis çiziyor. Kardeşi Cevat Bey ağabeyinin insan ilişkilerinde yakaladığı samimiyeti, iletişimdeki beceri ve sahiciliği anlatırken hem bu geçmiş hikâyenin tesirine, hem de köylerinin ve civarının Türkiye'nin zengin etnik, inanç ve kültür çeşitliği içinde yaşamaya alışkın olmasına bağlıyor. Bu zenginlik daha çocuklukta yaşından ve boyunda büyük hayalleri olan Erol Olçok'un adım adım yürüyüşünün rehberi ve tecrübe alanı olmuş.
Çorum'daki imam-hatip yıllarından sonra üniversiteyi İstanbul'da Estetik Ve Sanat Tarihi bölümünde okuyan Olçok için hayalleri yaklaştıkça sıla hasret olmuş. Köye yazdığı mektuplar yardan da serden de vazgeçemeyeceğinin işaretleri olarak, orijinal el yazısıyla kitapta yerini almış.
"Değerli kardeşim;
Göndermiş olduğun mektubu aldım, çok memnun oldum. Ben de sizleri özledim. Hiç aklımdan çıkmıyorsunuz. Annemi, babamı, seni, Cevat'ı çok özledim.
Benden soracak olursan sevgili bacım, idare ediyorum. Burası İstanbul, kalabalık, pis şehir, bense yapayalnız bir adam. Her akşam düşünüyorum sizleri, hepiniz teker teker gözümde tütüyorsunuz. Özlüyorum be bacım, köyümü, sizi özlüyorum.
Kimse üzülmesin benim için, Allah büyüktür. Bir yerden bir sebep verir, bir gün huzura çıkacağız inşallah.
Bana sık sık mektup yazın, mektuplarınıza ihtiyacım var..."
Yazdığı pek çok mektuptan birinin girişinde bir şiir var Olçok'un. Arkadaşı için kaleme aldığı mektubun başındaki şiirde, 19 yaşındaki Erol şöyle diyor;
"Susuyorsam bu benim kararım
Gülüyorsam bu benim coşkum
Seviyorsam bu benim tutkum
Konuşuyorsam bu benim isteğim"
Sanki bütün hayatındaki tavır ve yürüyüşü özetleyen bir not. Bütün güçlüklerin yanında tutkusundan caymayan, coşkusunu kaybetmeyen, kararından dönmeyen, isteklerinin farkında bir adam olarak yol alıyor daima.
Zekâsını mesleki donanıma, tecrübesini ideallerine aktarırken gözlemek mümkün. Kitapta meslekî ve siyasî yolculuğu detayları ile paylaşılıyor. Kitabın içinden yola çıkarak sohbet ettiğimiz Cevat Olçok ise gözünü hem dolduran hem parlatan hatıralarını aktarırken; "Çok samimiydi ağabeyim. Aynı şeyi herhangi biri söylese aynı etkiyi bırakmazdı ama o söyleyince ikna olurdunuz.
Tartışmalı da geçerdi iş ortamında zamanımız. Yani benim dediğim olacak şeklinde bir diretmesi yoktu. Kim hangi orijinal şeyi bulursa ve onu sonuna kadar sahip çıkarak savunursa, o hayata geçerdi. Yüzünün keskin hatları sert gösterirdi tabii. O bir Çerkes beyi. Ama canlı, neşeli, enerjik. Sonunda yüzünü okşar sever, bir güler... Korur, kollar, dağ gibidir. Kızdığı şeyler de olurdu. Mesela aramaya cevap vermemek. Kendi hiç atlamadan cevap verirdi. O, ağabeyim olarak benim hep kahramanımdı. Ama tanıyan herkesin de öyle. Onu insanlarla paylaşmak beni kıskandırmaz, gururlandırır." diyor.
Yeğeni Abdullah Tayyip'e gelince söz, konuşması güçleşiyor Cevat Olçok'un. "Ağabeyim 54 yaşındaydı. Güldü, ağladı, savaştı, çalıştı, bir hayat yaşadı. Ama yeğenim, onun haberini alınca yere düştük. 17 yaşındaydı..."
Önceki yıllarda da Erol Olçok için yazılmış kitaplar vardı; edilememiş vedalar, helalleşmeler dolu. Dostları onunla geçen yıllardan sonra yarım kalan bir konuşmayı tamamlar gibi yazmışlardı. Öncü, Lider Ve Kahraman Erol Olçok kitabı aziz şehidin bugün adını borçlu olduğumuz, yaşarken meftun olduğu 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki son anına kadar uzanmış, hayat hikâyesinin toplamından bir portre çıkarıyor ortaya. Ve bir şehitle, sırlandıktan sonra tanışma imkânı sunuyor okura.