Evden çıkma

20. yüzyılda 6 milyon insan yılan sokmasından, 50 bin kişi filler tarafından ezilerek, 25 bin kişi de aslanlar tarafından yenilerek hayatını kaybetti.

OP. DR. BİLGEHAN AYDIN

Aynı süre zarfında 485 milyon kişi solunum yolları virüsleri, 400 milyon kişi çiçek hastalığı nedeniyle öldü. Akciğer kanseri 94 milyon kişiyi öldürdü. Kıtlıklar nedeniyle de yaklaşık 100 milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. 1943 ve 1958-1962 arasındaki iki kıtlık dalgasının Çin’de yaklaşık 40 milyon insanın ölümüne neden olduğu bilinen bir gerçek. Çin 4000 yıldır kıtlıklarla boğuşan bir ülke. Çin halkı nehirlerin taşmasına, sulama sistemlerinin zarar görmesine, tarlalarının harap olmasına alışkın yani. Çin’in 2000 yıllık imparatorluk tarihinde 1600 su baskını, 1400 kuraklık kayıtlı. Sarı Nehir ve Yangtze Nehri arasındaki Orta Çin’in lös toprakları için taşkın sıradan bir olay. Her yıl iki doğal afet, on iki yılda bir kıtlık, Çin için vaka-i adiyeden.

Sovyetler Birliği’nde NEP (Novaya Ekonomiçeskaya Politika/Yeni Ekonomi Politikası) döneminden hemen önceki iç savaş döneminde yaklaşık 9 milyon, Kuzey Kore’de 1995 sonrasındaki ambargo sürecinde yaklaşık 3 milyon kişi kıtlık ve yoksulluk nedeniyle ölmüş. Bunlar Dünya Sağlık Örgütü WHO’ya ait istatistikler. Bu istatistikleri neden verdim? Şu aralar tüm dünya kendini evine kapatmış, karantina halinde. Korku içinde koronavirüs salgınının ilk etkilerinin geçmesini bekliyor. Bu virüsün neler yapabileceğini, ne kadar hızlı yayılabileceğini, ne kadar süre can almaya devam edeceğini kimse tam olarak bilemiyor. Gerçek bir ilaç bulunana kadar da tek çare şimdilik evden dışarı çıkmamak gibi gözüküyor. Öte yandan, dünyanın mutat işleyişine bakıldığında, gündelik doğal olaylar, yaygın ama ilacı olan hastalıklar, hatta bizzat siyasi rejimler yüzünden hayatını kaybeden insan sayısının yanında bu pandemi yüzünden ölenlerin sayısı solda sıfır gibi kalıyor.

Anlayacağınız koca dünya tek bir korku imparatorluğuna dönüşmüş durumda. Halbuki korku, bilmemekten kaynaklanır. Bilmemek ise okumamaktan, araştırmamaktan. Şimdilerde egzama olana kadar ellerimize sürdüğümüz o dezenfektan solüsyonların ambalajlarında yazanları okusanız, çoğunun zarflı virüsler üzerinde etkisiz olduğunu öğrenirsiniz mesela. Yine, eğer sigara içiyorsanız, doğru bir diyet ile beslenmiyorsanız, kansere yol açan boyalar, taşıtlar, giysiler, glikoz şuruplu yiyecekler, içecekler gündelik hayatınızın ayrılmaz bir parçasıysa, evet, belki evden dışarı çıkmayarak virüsten korunur ve hayatta kalırsınız ama bu alışkanlıklarınız yüzünden başka hastalıklara yakalanmayacağınıza ne yazık ki söz veremem.

Koronavirüsten öğreneceğimiz tek bir şey olacaksa, o da yaşam biçimimizde artık topyekûn bir değişiklik yapmak zorunda olduğumuzdur. Bunu yapmadığımız sürece, yapacağımız diğer her şey tek başına son derece yetersiz, hatta anlamsız oluyor. Dünyanın bu hali bana öylesine trajikomik geliyor ki, güler misin ağlar mısın diye düşünmeden edemiyorum. Evden çıkmayarak virüsü yenebilecek bir insanlığın, virüsü yenip sokağa çıkabilmeye başladıktan sonra neyi yenebileceğini bilemiyorum, kestiremiyorum. Nevzuhur bir virüsü alt edip, yerleşik düzenin musibetlerine yenik düşmeyi artık istemiyorum ve içime de sindiremiyorum.

Evden çıkmadığımız şu günlerde belki bu konu üzerine efkarlanmak faydalı olabilir. Evet, evden çıkma!