‘Böyle Daha Güzelsin' dediler

‘Böyle daha güzelsin' diyorlardı… Üniversitelerde kurulan ikna odalarında, başörtülü kızları başlarını açmaya zorlarken kurdukları cümle buydu… Olmadı, ‘Ya başını aç, ya çek git!..' diyerek çıkışıyorlardı.

BEDİR ACAR

Kimi direndi, kimi peruk taktı. Pes edip eğitim hayalini noktalayan da oldu, soluğu yurtdışında bir okulda alan da… 23 yıl önce yaşanan 28 Şubat darbesi, insanların üzerinden silindir gibi geçti.

Bugün İstanbul’da önemli ve etkileyici bir sergi açılıyor. Gülhane Parkı’nın girişinden hemen sağa doğru çıkan yol üzerindeki Darphane-i Amire binasında açılan sergide, 28 Şubat 1997’de Necmettin Erbakan hükümetinin istifasıyla sonuçlanan ve ardından Türkiye’yi büyük bir kaosa sürükleyen darbenin açtığı yaraların bir boyutuna dikkat çekiliyor.

‘Böyle Daha Güzelsin’ adlı serginin merceğinde, başörtüsü yüzünden üniversitede okuma hakları ellerinden alınan genç kızların trajedisi var.

Düşünün… Tıp okuyorsunuz ama okulu bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Sonrasında acılarınızı hafifletmek için yöneldiğiniz minyatürle tıp malzemelerinin üzerine desenler çiziyorsunuz… Yahut peruklu halinizi görmek size büyük acı yaşattığı için, fotoğraflardaki yüzünüzü toplu iğneyle kazıyorsunuz…

Darphane-i Amire’deki sergiye gidenler işte böy-

lesi modern sanat çalışmalarıyla karşılaşacaklar. Video, heykel, yerleştirme gibi farklı disiplinlerden sanat eserleri içeren sergi Kadın ve Demokrasi Derneği tarafından organize ediliyor. Bir ay boyunca açık kalacak.

Yasemin Darbaz Karaca’nın küratörlüğünü yaptığı sergide 16 genç sanatçının eserleri yer alıyor.

28 Şubat, kolay kolay kimsenin temas etmek istemediği bir trajedi. Mağdurların unutmak istediği, diğerlerininse ‘Yine mi 28 Şubat edebiyatı’ diyerek küçümsediği… Oysa yüzleşilmeyen yaralar hafiflemez…

Oscar Wilde ne diyordu: İki türlü acı vardır; bazıları bir gün, bazıları bir ömür sürer…  

FELLOWSHIP’TE KORONAVİRÜS ÖNLEMİ 

İstanbul’da 98 ülkenin yayıncıları bir araya gelerek karşılıklı telif anlaşmaları imzalayacak. Kitap konusunda İstanbul’u bir telif pazarı haline getirmeyi hedefleyen İstanbul Fellowship (Uluslararası Telif Zirvesi), bu yıl 3-5 Mart tarihleri arasında yapılacak.

Etkinliğin ilk yılında 14 ülkeden yayıncı İstanbul’da ağırlanmışken 5 yıl içinde bu rakam 63 ülkeye ulaşmış durumda. Aslında İstanbul’daki zirveye katılmak için 98 ülke müracaat etti. Ancak yayıncılık kriterleri gereği 98 ülke yerine 63 ülkenin, 620 yayınevi yerine 265 yayınevinin zirveye katılması kararlaştırıldı. Ancak iki ülke var ki, farklı bir mazeret dolayısıyla Fellowship’te yer almayacak. O ülkeler Çin ve Filipinler. Sebebi ise Çin’de ortaya çıkan ve pek çok ülkeyi etkileyen, hatta global bir kâbus haline dönüşen koronavirüs hastalığı… Her iki ülke de aldıkları koronavirüs önlemleri gereği (kendi istekleriyle) zirveye katılmayacak.

Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği (TBYM) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Doğru, gerekli önlemlerin alınması halinde iki ülkenin de zirveye katılmasında bir sakınca görmediklerini ancak Çin ve Filipinli yayıncıların kendi istekleriyle zirveye katılmaktan çekildiklerini söylüyor.

DİNİ YAYINLAR FUARI NE OLACAK?

Tam 39 yıldır süren gelenek; Dini Yayınlar Fuarı… Eskiden, her yıl Ramazan ayıyla birlikte Sultanahmet Camii avlusunda açılırdı. Sonraki yıllarda Beyazıt Meydanı’na taşınsa da son birkaç yıldır yine Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında kalan avluda okurlarla buluşuyordu yayıncılar. Ancak geçen yıl, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu yayıncılara yer vermediği için kaos yaşanmıştı. Recep ayındayız. Şaban, arkasından Ramazan geliyor. Merak ediyorum, bu yıl Dini Yayınlar Fuarı için girişimler başlatıldı mı ve nerede düzenlenecek? Çamlıca Camii mi yoksa Sultanahmet mi fuara ev sahipliği yapacak? 

PEYAMİ SAFA VE İLBER ORTAYLI’DAN ORTAK SES

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Peyami Safa dün olduğu gibi bugün de yaramız olan bir noktaya yıllar evvelinden parmak basmış. Şöyle diyor ünlü romancı: Bugün yirmi yaşlarında bir Türk genci Naima’yı, Fuzuli’yi, Cevdet Paşa tarihini orijinalinden okuyamaz. Yeni yazıya çevirisini okusa da anlayamaz. Bu talihsiz delikanlı bu eserlerin arasında, İstanbul’un göklere fırlayan tarihi eserleri arasında iki gözü kör dolaşan bir turist gibi gezip durur. Kendi tarihini, atasını, dilini, edebiyatını bilmez ve sevmez. Yani kendini bilmez ve sevmez. Ne oldu ne yaptılar bize.’’ Ötüken Yayınları objektif serisinden çıkan Peyami Safa’nın ‘Eğitim-Gençlik ve Üniversite’ adlı kitabında yer alan bu satırlar, 2001 Mayıs ayında Prof. Dr. İlber Ortaylı ile yaptığımız bir mülakatı hatırlattı. Türk Edebiyatı dergisine kapak olan mülakatımızda Ortaylı, ‘Osmanlısız kültür olmaz’ diyor ve redd-i miras peşinde koşan Türk aydınının kendi tarihine turist gözüyle baktığını söylüyordu. Peyami Safa’dan İlber Ortaylı’ya… Dile getirilen acı gerçeklerde değişen bir şey yok maalesef.