Yüzyılın meydan okuması... Yeni parlama noktası Tayvan mı olacak?

Rusya-Ukrayna Savaşı hala sıcaklığını korurken, İsrail-İran çatışması küresel çatışmalardaki tırmanışta yeni bir cephe açtı. Artık dünya uluslararası diplomasi kartlarının yeniden dağıtıldığı bir gerçeklik yaşıyor. Bu denklemde gözler Tayvan'a çevrilmiş durumda. Peki, Tayvan küresel ölçekte bir sonraki büyük kriz mi olacak? İşte tüm detaylar...

HABER MERKEZİ

Özellikle 2022'de Rusya-Ukrayna savaşı ile başlayan küresel çatışmaların ardından 2025'in ilk yarısı da jeopolitik gerilimlerin olağanüstü ölçüde tırmandığı bir dönem olarak tarihe geçiyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı hala sıcaklığını korurken, İsrail-İran çatışması küresel çatışmalardaki tırmanışta yeni bir cephe açtı.

Artık dünya, çok kutuplu bir gerçeklikte enerji rotaları, savunma ittifakları ve uluslararası diplomasi kartlarının yeniden dağıtıldığı bir gerçeklik yaşıyor ve bu denklemde şimdi gözler Uzak Doğu'ya, yani Çin'in yıllardır "iç mesele" olarak tanımladığı Tayvan'a çevrilmiş durumda.

Peki, Tayvan gerçekten küresel ölçekte bir sonraki büyük kriz mi olacak?

Çin Tayvan'a Yönelir mi?

Çin, Tayvan üzerindeki egemenlik iddiasını uzun zamandır tekrarlıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in son yıllarda giderek daha keskinleşen söylemleri, Çin'in "Tek Çin" politikası birleşiyor ve Pekin'in askeri olarak harekete geçme ihtimalini giderek artırıyor.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının ardından Çin, Tayvan üzerinde askeri baskısını giderek arttırdı ve hibrit bir yaklaşım izlemeye başladı.

Zira görünen o ki; İsrail-İran savaşı ve Rusya'nın hala Batı'yı meşgul eden Ukrayna işgali, Çin için stratejik bir fırsat penceresi sunuyor.

ABD'nin dikkatinin dağılması ve askeri kaynaklarının yayılması, Pekin'in gözünde Batı'nın eşzamanlı krizlere yanıt verme kapasitesine dair sınırları görünür kılıyor ve bu denklemde Tayvan, giderek daha savunmasız bir hedef haline geliyor.

ABD ne planlıyor?

Böyle bir ihtimali caydırmak adına ABD'nin elindeki en güçlü aracın, yalnızca doğrudan askeri varlığı değil, aynı zamanda bölgedeki Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleriyle kurduğu kolektif savunma zinciriyle oluşturduğu psikolojik ve stratejik baskı gücü olarak nitelendirilebilir.

Zira Washington, eğer Çin'in Tayvan'a yönelik niyetini netleştiren istihbari emareler alırsa, öncelikle Pasifik'teki bu müttefikleri ile işbirliği yaparak askeri varlığını daha da artırabilir ve Tayvan Boğazı çevresindeki hareketliliğin artırılması, Japonya'daki üslerin takviye edilmesi ve Güney Kore ile daha sıkı askeri koordinasyonun sağlanması gibi adımlara yönelebilir.

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşları böyle bir olası senaryoda ABD'nin, Tayvan'ın savunmasına olan kararlılığı yalnızca diplomatik ifadelerle değil, sahadaki hareketlilikle de pekiştirmesi gerektiğini belirtiyor.

Zira ABD, ASEAN gibi kısıtlı başlıklara dayanan anlaşma dışında, bölgede doğrudan bir güvenlik ittifakı vaadinde bulunmasa bile, eğer savunmak istiyorsa, Tayvan'a yönelik bir saldırı da direkt olarak çatışmaya girmek zorunda kalabilir.

Bu süreçte, adanın siber savunma sistemlerinin güçlendirilmesi, ABD'nin bölgedeki adalarda gemisavar füze sistemleri konuşlandırması ve modern İHA teknolojilerinin transferi gibi alanlarda yapılacak yardımlar, Tayvan'ın asimetrik savunma kapasitesini ciddi şekilde artırabilir.

Saldırı gerçekleşirse ne olur?

Çin bir saldırı başlatırsa, ABD ve müttefikleri zorlu bir karar süreciyle karşı karşıya kalabilir.

Bu durumda Washington'un önünde birkaç kritik yol bulunur ki bunlardan en zor olanı şüphesiz doğrudan askeri müdahaledir.

Ancak bu seçenek yalnızca Çin ile savaş riskini beraberinde getirmekle kalmaz, aynı zamanda Pasifik'teki uzun lojistik hatların sürdürülebilirliğini ve ABD kamuoyunun tepkisini de hesaba katmayı gerektirir.

Buna karşın, Tayvan'ın düşmesi ABD'nin küresel müttefikleri nezdindeki güvenilirliğini ciddi biçimde sarsabileceğinden, bu seçeneğin tümüyle masadan kalkması da mümkün görünmüyor.

Bir başka seçenek, Çin'e karşı kapsamlı ekonomik ve teknolojik yaptırımlar uygulamak olabilir.

Ancak Çin'in küresel ekonomideki merkezi rolü düşünüldüğünde, böylesi bir yaptırım dalgası çift yönlü etki doğurur. Üstelik Avrupa Birliği dahil olmak üzere ABD'nin en önemli müttefiklerinin Çin'e olan ticari bağımlılıkları göz önüne alındığında böyle bir hamle küresel olarak büyük etkiler ortaya çıkarabilir.

Üçüncü bir yaklaşım ise ABD'nin doğrudan müdahil olmadan, Tayvan'a Ukrayna modeli benzeri bir destek sunması olabilir. ABD Tayvan'a silah, istihbarat ve siber altyapı desteğiyle direnişini sürdürmesini sağlamak, Çin'i uzun ve maliyetli bir savaşın içine çekmek için adım atabilir.

Ancak burada Tayvan'ın bir ada olması ve Çin'e çok yakın olması, dengeleri alt üst edebilir.

Küresel dengeler nasıl etkilenir?

Tayvan gibi bir krizin patlak vermesi, sadece Asya-Pasifik'te değil, küresel düzeyde ekonomik ve jeopolitik sonuçları da beraberinde getirebilir.

Zira Tayvan, özellikle gelişmiş çip teknolojisinin merkezi konumundadır. Küresel yarı iletken üretiminin yaklaşık %60'ını karşılayan firmaların faaliyetlerinin durması, dünya çapında elektronik, savunma sanayii, otomotiv ve iletişim sektörlerinde zincirleme bir kaosa yol açabilir.

Jeopolitik düzeyde ise Çin ile Batı arasında yeni bir soğuk savaş dinamiği ortaya çıkabilir.

Bu kutuplaşma, BRICS ile G7 ülkeleri arasındaki mesafeyi daha da belirginleştirir ve tarafsız kalmaya çalışan ülkeler, giderek iki blok arasında seçim yapmaya zorlanabilir.

Diğer yandan böyle bir durumda, Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkeler hızla savunma harcamalarını artırmaya başlayabilir ve zaten Rusya-Ukrayna ve İran-İsrail savaşı nedeni ile askerileşen dünya, daha da kritik bir arenaya dönüşebilir.

Ayrıca Çin'in agresif tutumu, Hindistan ve Pakistan gibi gerilim içerisinde olan bölgesel güçlerin pozisyonlarını netleştirmesine neden olarak, Asya-Pasifik bölgesinin tamamında bir çatışma hattı yaratabilir.

Sonuç

Tüm bu bilgiler ışığında, "Küresel olarak yeni parlama noktası Tayvan mı alacak?" sorusuna en kısa ve net yanıt, kesinlikle "evet" olacaktır.

Artık bir blok olarak tanımlanan Rusya-İran ve Çin üçlüsünden ikisinin çatışmalarla boğuştuğu bir ortamda Tayvan, bugün itibarıyla küresel sistemin yeni parlama noktası olmaya en büyük aday haline gelmiştir.

Zira Çin, ABD'nin dikkatinin dağılması ve askeri kaynaklarının yayılması gibi gerçeklikleri kullanma konusunda istekli davranabilir.

Bu küçük ada, yalnızca Çin'in hedefleri için değil, aynı zamanda Batı'nın uluslararası düzene dair iddiasının testi açısından da sembolik bir anlam taşımaktadır.

Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran cephelerinde sınanan Batı, Tayvan'da bir geri adım daha atarsa, bu durum sadece Pasifik dengelerini değil, uluslararası sistemin tüm yapısını etkileyebilir ve olası bir Tayvan krizi, yalnızca bir egemenlik sorunu değil; 21. yüzyılın jeopolitik mimarisini belirleyecek en önemli kırılma noktalarından biri olabilir.