Ukrayna'da ABD'nin ayak sesleri! Rusya ile fiili bir savaşa mı sürükleniyor?

Trump'ın ikinci döneminde ABD dış politikası ilk günlerde daha içe kapanık ve ulusal çıkar odaklı bir çizgiye evrilmiş durumda olsa da, özellikle Trump'ın ABD tarihinde ilk defa İsrail ile birlikte filli olarak savaşa girmesi, bu stratejiyi tamamen değiştirdi ve akıllara ABD'nin Rusya ile de kısıtlı da olsa fiili bir savaşa girip girmeyeceği sorusunu akıllara getirdi...

HABER MERKEZİ

Putin'in değişmeyen pozisyonu, Trump'ın çöken vaatleri ve Avrupa'nın çıkmazları

24 Şubat 2022'de başlayan Rusya'nın Ukrayna'ya geniş çaplı işgali, 2025 yılına gelindiğinde üçüncü yılına girmiş durumda.

İlk başlarda "kısa süreli bir operasyon" olarak sunulan savaş, hem Avrupa güvenlik mimarisini hem de küresel dengeleri derinden sarsan bir yıpratma savaşına dönüştü. Bu sürede NATO'nun doğuya doğru genişlemesi, Ukrayna'ya verilen milyarlarca dolarlık askeri destek ve Rusya'nın giderek daha agresifleşen pozisyonu, Batı ile Moskova arasında bir vekalet savaşını aşan, sistemik bir hesaplaşma haline geldi.

Donald Trump'ın 2025 başında Beyaz Saray'a yeniden dönmesiyle birlikte ABD dış politikasında yaşanan dramatik değişim, bu gergin tabloyu daha da karmaşıklaştırdı.

Trump, seçim kampanyası süresince "Ukrayna'daki savaşı 24 saatte bitirme" söylemiyle dikkat çekti ve İstanbul'da gerçekleştirilen görüşmelere "koşullu destek" vererek bir tür diplomatik açılım imajı çizdi.

Ancak görünen o ki; aradan geçen yaklaşık 6 ayda Moskova, görünen o ki bu süreci yalnızca zaman kazanma aracı olarak kullandı ve savaş sahasında yakaladığı boşluktan faydalanarak, Ukrayna istihbaratının da raporlarına yansıdığı üzere çeşitli kazanımlar elde etti.

Putin yönetimi, cephede saldırılarını artırarak Kiev'i daha zorlayıcı bir masaya çekmeyi amaçlıyor ve bu noktada, "ABD, Ukrayna'da fiili olarak savaşa girebilir mi?" sorusu, giderek daha sık ve daha ciddi biçimde tartışılmaya başlanıyor.

PUTİN'İN STRATEJİSİ: ZAMANI KENDİ LEHİNE KULLANMAK

Batılı askeri uzmanlara göre; Rusya'nın savaşı başından beri en büyük avantajı, stratejik sabrı ve Batı'nın iç çelişkilerini ustaca manipüle etme yeteneği oldu.

2024 sonu itibariyle Ukrayna'nın savaş yorgunluğu ve insan kaynağı problemi giderek derinleşti ve AB ülkeleri arasında savaşın maliyeti konusunda görüş ayrılıkları belirginleşti. Trump'ın göreve başlamasıyla birlikte ise Washington'un Avrupa'daki bazı müttefiklerle mesafeli duruşu ve Ukrayna'ya yardımları azaltma politikası, Putin'e yeni fırsatlar sundu.

İstanbul'da yapılan kısa süreli temaslara rağmen, Moskova ne gerçek bir ateşkes planı sundu ne de mevcut cephe hattından çekilmeye dair bir taahhüt verdi. Aksine, Donbas hattında saldırılar yoğunlaştı, Harkiv yeniden hedef haline geldi ve Ukrayna'nın karşı saldırı yaptığı bölgeler büyük oranda yeniden Rus kontrolüne geçti.

TRUMP'IN STRATEJİSİ: BELİRSİZLİK Mİ, MÜDAHALE Mİ?

Trump'ın ikinci döneminde ABD dış politikası ilk günlerde daha içe kapanık ve ulusal çıkar odaklı bir çizgiye evrilmiş durumda olsa da, özellikle Trump'ın ABD tarihinde ilk defa İsrail ile birlikte filli olarak savaşa girmesi, bu stratejiyi tamamen değiştirdi ve akıllara ABD'nin Rusya ile de kısıtlı da olsa fiili bir savaşa girip girmeyeceği sorusunu akıllara getirdi.

Zira Trump yönetimi, İran'a karşı İsrail'le birlikte başlattığı sınırlı ancak doğrudan askeri saldırılarla, kendine göre yeni bir "caydırıcılık dili" geliştirdi ve gerek Trump'ın gerekse de Netanyahu'nun ifadeleri ile "Güç ile barış" stratejisini hayata geçirdi.

Ukrayna'da bu stratejinin bir örneği olarak, son dönemde Amerikan özel kuvvet unsurlarının "danışman" statüsüyle doğu cephesinde varlık gösterdiğine dair iddialar ciddiyet kazanmış durumda.

"UZLAŞI İÇİN GERÇEKÇİ BİR ZEMİN KALMADI"

Resmi olarak yalanlanmasa da doğrulanmayan bu bilgiler, ABD'nin sahada "fiili" bir rol üstlenmeye başladığına dair işaretler veriyor.

Bu sırada Almanya Başbakanı Merz başta olmak üzere, Polonya ve Baltık ülkeleri, Rusya'nın son saldırı dalgası sonrası "uzlaşı için gerçekçi bir zemin kalmadığını" ilan etti.

Fransa ise Macron'un savaşın erken dönemindeki diplomatik açılım politikalarını rafa kaldırdı.

AB içinde artık Ukrayna'ya verilen desteğin "savaşın kazanılması" amacına yöneltilmesi gerektiği fikri ağırlık kazanıyor. Bu da, ABD'nin süregiden destek politikasıyla paralel bir çizgiye işaret ediyor.

Ancak Avrupa'nın temel açmazı, askeri kabiliyet ve lojistik desteğin halen büyük ölçüde ABD'ye bağımlı olması. Bu nedenle Washington'un Ukrayna'da sahaya doğrudan müdahil olması, NATO üzerinden değil, "koalisyon temelli bir yapı" ile hayata geçebilir.

Bu da, Trump'ın kurumsal NATO yerine, ikili ve üçlü anlaşmalara dayalı müdahaleci yöntemini Ukrayna sahasında test etmesi anlamına gelebilir.

SONUÇ: ABD FİİLİ OLARAK SAVAŞA MI SÜRÜKLENİYOR?

Teknik olarak bu soruya evet cevabı verilebilir. Zira Trump, istediklerine ulaşamadığında kontrolden çıkabileceğini gösterdi. Yani tıpkı İran'da olduğu gibi, sınırlı bir çerçevede de olsa, danışman kuvvetler, özel birlikler veya hava desteği yoluyla Ukrayna'da fiili olarak savaşa girme konusunda adım atabilir.

Ayrıca Trump, bunun için kapsamlı bir Kongre yetkilendirmesine ihtiyaç duymadan, "kritik ulusal çıkar" gerekçesiyle belirli operasyonel angajmanlara girişebilir. Nitekim Trump, İran-İsrail savaşında da bunu gösterdi.

Ancak bu müdahalenin kapsamı ne olursa olsun, ABD-Rusya hattında doğrudan bir sıcak çatışma riskini artıracağı açık.

Bu da, yalnızca Ukrayna değil, Karadeniz'den Baltık'a kadar uzanan yeni bir cepheyi tetikleyebilir.

Ancak burada Trump'ın kurumsal olarak NATO yerine, ikili ve üçlü anlaşmalara dayalı müdahaleci yöntem kullanacak olması, NATO üyelerinin tamamını bağlamayacaktır. Bu nedenle de Türkiye'nin bu noktada alacağı pozisyon, Montrö Sözleşmesi'nden Karadeniz güvenliğine kadar hayati bir rol oynayacaktır.

Türkiye, savaşın başından bu yana diplomatik denge politikasını çok başarılı bir şekilde yürüttü ve ABD'nin ikili anlaşmalar doğrultusunda fiili olarak savaşa müdahil olması durumunda da bu stratejisini devam ettireceği net olarak söylenebilir.

SONUÇ

Tüm bu gelişmeler ve dengeler ışığında, ABD'nin Ukrayna'da fiili olarak savaşa girme ihtimali, artık yalnızca bir spekülasyon değil, adım adım şekillenen bir senaryo.

Bu senaryonun kaderi ise şüphesiz olarak, yalnızca Trump'a ve Washington'daki karar vericilere değil, Moskova'nın niyetine, Avrupa'nın direncine ve bölgesel güçlerin atacağı adımlara bağlı olacak.