Ukrayna savaşında Cyclone süreci ve Tayvan çıkmazına etkisi

ABD Başkanı Joe Biden'ın ulusal güvenlik ekibi görevden ayrılırken, Trump'ın başkanlık dönemi başladı. Ukrayna savaşının geleceği ise, Batı'nın kırmızı çizgileri ve Putin'in tehditleri ışığında belirsizliğini koruyor. Trump, bu kritik süreçte nasıl bir yaklaşım sergileyecek? İşte tüm detaylar...

Dosya Haber

ABD Başkanı Joe Biden'ın ulusal güvenlik ekibi görevden ayrılmaya hazırlanırken, ABD'nin yeni başkanı Trump ise dün geç saatlerde Kongre tarafından onaylanarak resmi olarak ABD Başkanı olarak göreve başladı.

Trump'ın göreve gelmesi ile birlikte ise şüphesiz olarak en çok merak edilen konu, Şubat ayında 3. yılını dolduracak olan Ukrayna savaşının geleceği ile ilgili süreç oldu.

Geride kalan 3 yıl boyunca Üçüncü Dünya Savaşı'nı tetiklemekten aşırı endişe duyan taraflar, kilit noktalarda savaşın gidişatını değiştirebilecek adımlar atmakla yetindi.

Kırmızı çizgiler

Özellikle son bir yılda Biden'ın Ukrayna politikasına yönelik Batı'daki eleştirilerin ana teması, ABD yönetiminin Rusya'nın kırmızı çizgilerine fazla güvendikleri yönündeydi.

Savaşın başlamasından bu yana Putin, Batı müdahalesini caydırmayı amaçlayan çok sayıda uyarıda bulundu. Bu uyarılar Ukrayna'ya silah sağlanmasına ilişkin genel tehditlerden, Batılı ülkelerin uzun menzilli füzeler temin etmesi halinde Moskova'nın nasıl karşılık vereceğine ilişkin daha spesifik tehditlere kadar uzanıyordu.

Putin zaman zaman kırmızı çizgilerinin aşılması halinde nükleer silah kullanacağına dair tehditlerde de bulundu.

Biden'ı eleştirenler bu tehditlerin blöf olduğuna inansalar da, Putin'in gerçek kırmızı çizgilerinin ne olabileceği konusunda hiç kimse asla emin olamadı.

Tarih, kırmızı çizgilerin akışkanlığına dair çok sayıda örnek sunmaktadır.

ABD'nin 1979'dan 1992'ye kadar Sovyet destekli Afgan hükümetine karşı savaşan gruplara yardım etmek için yürüttüğü gizli program olan Cyclone Operasyonu bunlardan biridir.

Başkan Ronald Reagan'ın yönetiminin başlarında ABD'li yetkililer isyancılara Sovyet helikopterlerini vurabilen Stinger füzeleri verme konusunda isteksizdi. Reagan yönetimi 1980'lerin ortalarına gelindiğinde gerilimi tırmandırma hesapları değiştiği için bu kısıtlamayı gevşetmişti.

Sovyetler Birliği'ne doğrudan saldırıları destekleme yasağı da dahil olmak üzere diğer belirgin kırmızı çizgiler yerinde kaldı.

Ukrayna örneğinde de, savaşın başlarında Rusya topraklarına ulaşabilecek uzun menzilli silahların açıkça tedarik edilmesi gibi gerçek bir kırmızı çizginin aşılması olarak görülebilecek eylemler, bağlam geliştikçe daha az tabu haline geldi.

Biden'ın Ukrayna'nın uzun menzilli hassas füzeler olan ATACMS'leri doğrudan Rusya'ya ateşleme kabiliyeti üzerindeki kısıtlamaları ancak Ukrayna zaten Rus topraklarında faaliyet gösterdikten ve Kuzey Kore birliklerinin cepheye önemli sayıda konuşlandırıldığının keşfedilmesinden sonra hafiflettiğini hatırlamakta fayda var.

Gelinen noktada; NATO'nun çatışmaya açık ve doğrudan katılımının Putin için gerçekten sınır dışı olan tek şey olduğudur.

Ancak bu analojiler ve emsaller kusurlu ve çelişkili. Biden'ın görev süresinin sonuna doğru, Cyclone Operasyonu noktasına gelmesi, Moskova için Ukrayna'daki riskleri artırırken gelinen noktadaki risk, artık Kore ve Vietnam gibi Soğuk Savaş çatışmalarından çok daha yüksek görünüyor.

Başarı mı başarısızlık mı?

Geriden kalan yaklaşık 3 yılın ardından Batı ve Biden yönetiminin Ukrayna politikasından çıkarılacak en önemli derslerden biri, başarıyı ölçmenin göründüğünden daha karmaşık olduğudur.

Eğer en önemli ölçüt Ukrayna'ya egemen olduğu toprakların tamamını yeniden ele geçirme imkanı sağlamaksa, Biden'ın politikası kısmi bir başarısızlıktı.

Zira Batı yardımı Ukrayna'nın önemli bir direniş göstermesini sağlamış olsa da sonuçlar belirsizliğini koruyor.

Eğer başarının ölçüsü ABD'nin politikasının yeni bir dünya savaşının çıkmasını engelleyip engellemediği ise, Biden yönetiminin yaklaşımı başarılı olmuştur.

Trump'ın gelişinin ardından ise Kellogg planının uygulanması ile ilgili adımlar yine bu başarı ve başarısızlık arasındaki tartışmaları bitirmeyecek. Hatta iki tarafında da bir zafer kazandığını iddia etmesine neden olacak.

Donald Trump'ın gizli yol haritası: Ukrayna için 'Kellogg Planı'

Zira; Ukrayna ve Batı Rusya'nın hedeflerine ulaşamadığını iddia ederken, Putin ise Batı'nın topyekün saldırılarına karşı yenilmediğini ve Batı'yı püskürttüğüne iddia edecektir.

Trump'ın Çin'e yoğunlaşma hedefi

Tüm bu dengeler ve savaşın tırmanma eşiklerine ilişkin bu dinamikler ile tarafların başarı algısı, ABD ve Çin arasındaki rekabet için de sonuçlar doğurmaktadır.

Tayvan üzerindeki herhangi bir çatışma sırasında tırmanma riski, Çin lideri Xi Jinping'in savaş öncesi zafer beklentileri ve Tayvan'daki bir kaybın Çin Komünist Partisi'nin iktidarının devamını tehdit edip etmeyeceği de dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlı olacaktır.

Bu faktörlerin her biri hakkında güvenilir istihbarat elde etmek, ABD'nin Tayvan'a yardım konusunda ne kadar ileri gidebileceğini ve ne kadar hızlı hareket edebileceğini anlamak için çok önemli olacaktır.

Ayrıca, ABD Tayvan'ı savunmak için asker konuşlandırmaya karar verirse, Soğuk Savaş dönemi analojilerinin kullanımı torbadan yeniden dışarı çıkabilir.

Böyle bir senaryoda, çatışmanın nasıl sonuçlanacağını belirleyecek olan tırmanma eşiklerini okumak ve bunlara yanıt vermek tüm dünya için öngörülemez ve zor olacaktır.