Muhammed Gökalp
Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü Avrupa'nın stratejik olarak girdiği çıkmazı olağanüstü bir şekilde ortaya çıkardı.
Acil durum planları, strateji belgeleri ve ikinci bir Trump başkanlığı için kapalı kapılar ardında yapılan oturumlarla dolu sürece rağmen, AB liderleri kendilerini yeniden tam da dört yıl önce oldukları gibi hazırlıksız bir şekilde buldular.
Trump'ın zaferinin üzerinden iki aydan fazla bir süre geçmesine rağmen Brüksel'in alternatif bir yol çizme adımları sınırlı kaldı. AB anlamlı adımlar atmak yerine, diplomatik el ovuşturmalara ve transatlantik birliğe ilişkin basmakalıp sözlere başvurmaya devam ediyor.
Bu arada, Avrupa'nın sağcı liderleri Oval Ofis ziyaretlerini şimdiden garanti altına aldılar. İtalya'dan Giorgia Meloni ve Macaristan'dan Viktor Orban biletlerini çoktan garantilerken, Almanya ve Fransa gibi AB yapısının bel kemiğini oluşturan ülke liderleri tereddüd içerisinde beklemeye devam ediyor.
Trump'ın dönüşü ile birlikte Avrupa, Çin'in ekonomik çıkarları ile Amerika'nın güvenlik bağları arasında hassas bir dengeleme hareketiyle karşı karşıya.
Bazı devletler gümrük vergilerinden korunmak için kendilerini Trump'a daha yakın konumlandırırken, diğerleri Çin pazarlarına bağlı kalmaya devam ediyor. Zira endüstrileri Pekin ekonomisiyle derinden iç içe geçmiş durumda.
Ursula von der Leyen ldierliğindeki Avrupa Komisyonu, Trump'ın dönüşünün ardından Çin'e karşı daha şahin bir tutuma doğru evrilmeye çalışırken AB içerisinde çok fazla destek alamıyor gibi görünüyor.
Ancak bu arada, Avrupa sanayisi giderek daha fazla Çin sermaye mallarına bağımlı hale geliyor.
Uluslararası araştırma kurumlarından Eurostat'a göre, Çin'den en çok ithal edilen ürünler söz konusu olduğunda başta elektronik ve telekomünikasyon başlıkları olmak üzere, çok sayıda alanda AB yapısı dünyada ilk 3'de yer alıyor.
Avrupa endüstrisi halihazırda Çin'in tedarik zincirlerine tamamen entegre olmuş durumda.
Von der Leyen, Çin'i Avrupa'nın stratejik düşmanı olarak göstererek Washington'un duruşunu yansıtırken, Avrupalı işletmelerin karşı karşıya olduğu ekonomik gerçekleri göz ardı ediyor ve kıtanın jeopolitik çıkarlarını zora sokuyor.
Yeni dönemde ortaya çıkan sistemik tehdit
ABD, Joe Biden yönetiminde iken Brüksel, Amerika'nın en uyumlu müttefiki rolünü başarılı bir şekilde hayata geçirdi ve stratejik özerklik inşa etmeyi ihmal etti.
Trump'ın MAGA 2.0 olarak adlandırıldığı dönem altında ise Avrupa, geri tepmesi kaçınılmaz bir yolda ilerliyor.
Şimdi Trump'ın "Önce Amerika" doktrini yeniden canlanırken, Avrupa pahalıya mal olacak bir ders almak üzere.
Çin ve Avrupa'nın kurumsal liderliğinin bir kez bile bir araya gelemediği 2024 yılında, ABD-AB'nin Pekin ile gerilimi tırmandırma operasyonu titizlikle hazırlanmış bir koreografi gibi görünüyordu.
AB ve ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşları, Çin'in Ukrayna'da Rusya'ya verdiği iddia edilen "destek" nedeniyle Çin'i bir "güvenlik tehdidi" olarak tanımlıyor.
Önde gelen kuruluşların ve Trump'ın atadığı etkili danışmanların bu söylemleri, gerilimi arttıran sert bir duruşa işaret ediyor.
Ancak Avrupa, gerek ekonomik gerek askeri gerekse de stratejik olarak Çin'e karşı, Trump gibi bir duruş sergileme potansiyelinden ve bunu başarmaktan çok uzak.
Sonuç
Avrupa'nın Çin ile ilgili şikayetleri; büyük ticaret dengesizliği, pazarlara erişim kısıtlamaları, kritik sektörlerde aşırı bağımlılıklar ve Çin devlet teşebbüsleri ile asimetrik rekabet açığı olarak özetlenebilir.
Brüksel, yeni Trump döneminde bu somut meseleleri pragmatik müzakereler yoluyla ele almak yerine düşmanlığı tercih ederse büyük kayıplar yaşayabilir ve bunun farkında.
Ancak Brüksel, tam tersi bir şekilde Çin ile ilişkilerini koruma stratejisi ile hareket ederse, bu defa da Trump'ın başta gümrük vergileri olmak üzere güvenlik gibi tehditleri ile karşı karşıya kalacak.
Washington'un çatışmacı yaklaşımına ayak uyduracak olan bir blok, jeopolitiğin temel bir kuralı olan, "filler çarpıştığında çimenler ezilir" gerçeği ile yüzleşebilir.