HABER MERKEZİ
İlk 100 gün çerisinde Trump ve ekibi, Rusya ile yakınlaşmaktan ABD'nin ticaret ortaklarının çoğuna yüksek gümrük vergileri uygulamaya kadar çok sayıda başlıkta Trump'ı yakında tanıyan uzmanları bile şaşırtan adımlar attı.
Beyaz Saray'dan yayılan kaos, ABD'nin hem müttefikleriyle hem de düşmanlarıyla olan ilişkilerini ve Washington'un küresel sahnedeki algısını şimdiden yeniden şekillendirdi.
Peki Trump'ın ilk 100 gününde yaşananlar küresel arenayı nasıl etkiledi?
Trump'ın ticaret politikası ve küresel kaos
ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci döneminin ilk 100 günü, ilk döneminde başaramadığını başarıp başaramayacağının bir testi oldu.
Zira Trump, ilk döneminde de küresel ekonominin kurallarını, "Amerikanın çıkarlarına" göre yeniden şekillendirmek istediğini açık bir şekilde dile getirmişti.
İlk 100 günün ardından, neredeyse her ekonomiste göre Trump'ın bu yaklaşımının sonuçları olağanüstü derecede kötü ve yıkıcı oldu.
Trump'ın ticaret politikası boş tehditlerden kapsamlı gümrük tarifelerine, geri adımlara, piyasaları karıştırmaya ve ABD'nin ekonomik liderliğine kalan güveni de yok etmeye doğru evrildi.
Ve yine küresel ekonomi uzmanlarına göre; eğer Trump bu yaklaşımını yumuşatmaz ve "öngörülemez" açıklamalarına bir disiplin getirmez ise, sadece küresel piyasaları sarsmakla kalmayacak, aynı zamanda ABD'yi de daha yoksul ve daha zayıf bir hale getirecek.
İş dünyası liderleri ve ABD'nin ticaret ortaklarına göre "Trump büyük oynadı". Ama kaotik ve öngörülemez yollara başvurduğu için belki de Amerikanın çıkarına olacak bir süreç hem küresel hem de ABD açısından yıkıcı bir süreci tetikledi.
Trump, BRICS üyesi ülkeleri ABD doları ile yapılan işlemleri azaltmaları halinde yüzde 100 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti, yasadışı göç ve fentanil kaçakçılığı nedeniyle Kanada ve Meksika'ya gümrük vergisi uyguladı ve çelik ve alüminyum tarifelerini genişletti ve çoğu otomobil ithalatının maliyetine yüzde 25 ekledi.
En büyük darbe ise 2 Nisan'da ABD'nin ticaret ortaklarına yönelik olarak bazı ülkeler için yüzde 50'ye ulaşan gümrük tarifelerini açıklaması oldu.
Trump'ın ekibinden hiç kimse Trump'ın bu kararının faydalarını net bir şekilde açıklayamadı. Sadece "ABD'nin dediği olur" yaklaşımı üzerinden kısa değerlendirmeler yapıldı.
Açıklamaların çoğu, yeni tarifelerin milyonlarca Amerikalı için istihdam yaratacağını öngören ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick'e bırakıldı. Ancak onun açıklamaları da FED başta olmak üzere hiçbir ekonomik kurumu rahatlamadı.
Diğer yandan, Çin'in gümrük vergileri misillemesi iki ülkeyi ekonomik bir ölüm sarmalına soktu ve görünen o ki; Trump'ın ve ekibinin beklemediği ve hazırlıklı olmadığı bir dönem başladı.
Trump'ın politikaları ve Çin
Pekin'in açıklamalarına bakıldığında, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a döndüğünden bu yana Çin'e olan yaklaşımı, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in dünyayı "yüzyılda görülmemiş değişimler geçiren" bir yer olarak tanımladığı ve stratejik olarak Çin'in haklı olduğuna düşündüğünü gösterdi.
Çin, ABD'nin yüzde 145'e varan gümrük vergileriyle yüzleşirken, ABD şirketlerini "güvenilmez kuruluşlar listesine" eklemek, ihracat kontrollerini genişletmek ve tekelcilik karşıtı soruşturmalar başlatmak gibi gümrük vergileri ve tarife dışı önlemlerin bir kombinasyonunu kullanmaya başladı.
Çok sayıda ekonomiste göre Çin, diğer ülkelerin aksine Trump'ın bu agresif taktiklerini öngörmüş ve buna göre hazırlık yapmış gibi görünüyor.
Çin, yerel yetkilileri ve büyük kamu iktisadi teşebbüslerini tedarik zinciri güvenliğini güçlendirmeye ve denizaşırı pazarları genişletmeye çağırrrak bu konuda büyük maddi destek paketleri açıkladı.
Pekin ayrıca, Çin'de iş yapan şirketlerin Çinli kuruluşlara yönelik yabancı kısıtlamalara uymasını yasadışı hale getiren ve işletmeler için bir uyum ikilemi yaratan yabancı baskılara karşı koymak için yerel düzenleyici ve idari önlemler geliştirdi.
Görünen o ki; Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2022'de Ukrayna'ya saldırısı nedeniyle Batı'nın uyguladığı katı yaptırımlar, Çin hükümetini yabancı yaptırımlara karşı kırılganlıkları azaltmak için yuan tabanlı finansal altyapıyı genişletmeye daha da motive etti.
Diğer bir ifade ile Trump'ın ikinci döneminde şimdiye kadar izlediği politikalar, Çin'in ABD'ye karşı ekonomi dahil olmak üzere hiçbir başlıkta geri adım atmasını sağlayamadı.
Bu da, Pekin'in Trump yönetiminin "maksimum baskı" yaklaşımına boyun eğmeyeceğinin açık bir işareti olarak algılandı.
Trump'ın dış politika doktrini nedir?
ABD Başkanı Donald Trump'ın görevdeki ilk 100 gününün ardından, bir dış politika doktrini ortaya çıktı mı sorusu tüm küresel uzmanlar için adeta bir muamma.
Örnek olarak; 19. yüzyılda Monroe Doktrini Avrupa ülkelerini Batı Yarımküre'den uzak durmaları konusunda uyarmış, kırk yıl önce de Reagan Doktrini dünyanın dört bir yanındaki demokrasileri destekleme sözü vermişti.
Peki Trump'ın ikinci döneminde küresel ilişkilere yaklaşımının belirleyici özelliği ne oldu?
Trump'ın çok sayıda başlıka öngörülemez olduğu yönündeki ana akım değerlendirmeler büyük ölçüde haklı olsa da, dış politikasının altında üç ana yaklaşım bulunuyor.
Birincisi, Trump "Önce Amerika" yaklaşımına çok inanıyor ki Trump'a göre bu, bir slogandan daha fazlası.
Eski Başkan Joe Biden dünyayı "demokrasi ve otokrasi" olarak ikiye ayırırken, Trump dünyayı "ABD ve diğer herkes" olarak tanımlıyor. Ona göre Amerika Birleşik Devletleri ayrı bir yerde duruyor ve ABD'nin yönettiği bir dünyada sadece ABD'nin dedikleri olmalı.
Trump'ın ikinci dönem doktrininin ikinci ayağı, "ABD'nin kazıklandığı" yaklaşımı üzerine şekilleniyor.
Trump'a göre Washington küresel liderliğin yükünü çok fazla omuzluyor ve geçmiş başkanlar aptalca ya da zayıf davranarak hem düşmanların hem de müttefiklerin ABD'nin zenginliğinden, gücünden ve iyi niyetinden faydalanmasına izin verdi.
Trump'a göre bunun sonucunda adil olmayan ticaret anlaşmaları, bedavacı müttefikler ve diğer ülkelerden uyuşturucu ve suçlu akışını kolaylaştıran açık sınırlar ortaya çıktı.
Trump başkan olarak görevini bu yanlışları düzeltmek ve Amerikan halkı için daha iyi bir anlaşma yapmak olarak görüyor.
Üçüncüsü ise, Trump'a göre küresel dengesizlikleri gidermenin yöntemi gerilimi tırmandırmak.
Trump'ın tercih ettiği müzakere stratejisi, müzakere ortağının dengesini bozmak ve nihayetinde bir anlaşma için masaya sürünerek gelmesini sağlamak için tehditler ve aşırı taleplerde bulunmak etrafında dönüyor.
İşte Trump, göreve geldiği Ocak ayından bu yana sınır güvenliği, Çin'in Panama Kanalı'ndaki varlığı, NATO'nun yük paylaşımı, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, İran'ın nükleer programı, ABD'nin ticaret açığı gibi dış politika başlıklarının tamamında bu üç ayak üzerinden hareket ediyor.
Trump'ın politikaları ve Avrupa
ABD Başkanı Donald Trump, 2 Nisan'da açıkladığı gümrük vergilerinden geri adım atarak Avrupa Birliği ile ticaret savaşını şimdilik önledi ama güvensizlik ortamını geri dönülmez bir noktaya getirdi.
Trump yönetiminin üst düzey üyelerinin haftalar süren kargaşa ve hakaretlerinin ardından Avrupalılar hızla ABD ile ilişkileri konusunda alternatif yollar aramaya başladı.
Hatta Politico tarafından yayınlanan ve Mart ayında dokuz Avrupa ülkesinde yapılan bir ankete göre, Avrupalıların yüzde 63'ü Trump'ın dünyayı "daha az güvenli" hale getirdiğini düşünürken, yüzde 51'i Trump'ın "Avrupa'nın düşmanı" olduğunu düşünüyor.
Diğer yandan, Avrupa'da yükselen ve "aşırı sağcı" olarak adlandırılan partile ve liderler bu durumda memnun görünüyor. Zira bu durumun milliyetçilik kavramını tetiklediği net bir şekilde görülüyor.
Trump'ın politikaları ve Afrika
2024 ABD seçimlerinden önce bazı Afrikalı liderler, ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci döneminde öngördükleri işlemsel ve dostane ortamı bulacaklarını düşünüyordu.
Ancak Trump, görevdeki 100 günün ardından hala Afrika'ya yönelik bir dış politikanın hatlarını belirlemedi.
Hatta dış yardımların 90 gün süreyle durdurulması (Mısır'a tanınan bir istisna dışında) ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın yetkilerinin kısıtlanması çok sayıda Afrika ülkesini hayal kırıklığına uğrattı.
Bu arada Trump, Güney Afrika'yı yaptırımlar yapma konusunda hızlı hareket etti. Trump imzaladığı bir kararname ile bu ülkeye yapılan yardımları tamamen kesti.
Bu durum da şüphesiz olarak Afrika'nın ABD'nin düşmanlarıyla, özellikle de Çin'le ilişkilerini artmasına neden oldu.
Afrika üzerine çalışan çok sayıda uzman, Afrikalı liderlerin Trump'ın ikinci döneminde ABD'ye daha az bağımlı hale gelebilmek için çok iddialı politikalar üzerinde çalıştığını iddia ediyor.
Trump'ın politikaları ve Ortadoğu
Donald Trump göreve geldikten sonraki üç ay içinde çok şey yapacağına söz verdi ve bu değişimin özellikle "savaşları, çatışmaları bitirmek" üzerinden şekilleneceğini defalarca dile getirdi.
Ancak ilk olarak yaptığı şeylerden birisi, ABD ordusuna Kızıldeniz'e ve İsrail'e yönelik "Husi tehdidine" son vermek için saldırı emri vermek oldu.
Trump önce, İsrail ve Hamas'ı eski ABD Başkanı Joe Biden tarafından müzakere edilen bir ateşkesi kabul etmeye zorladı, ancak bu ateşkes çok kısa sürdü ve İsrail saldırılarını ABD'den silah desteği de alarak artırmaya başladı.
İran söz konusu olduğunda ise Trump'ın kavgacı söylemi ilk dönemini aratmayacak boyutlara evrilmeye başladı.
Trump her ne kadar müzkare süreci ile ilgili açıklamalar yapsa da her açıklamasının sonunda askeri tehditleri yinelemekten çekinmedi.
Trump'ın İran'a yönelik talepleri; nükleer programını sonlandırması, vekillerine verdiği desteği kesmesi ve füze gücünü büyük ölçüde azaltması olarak tanımlandı. Ancak İran bu üç başlığı da varoluşsal olarak görüyor ve bir uzlaşma istese de geri adım atacak gibi görünmüyor.
Bununla birlikte Trump il döneminde "zafer" olarak adlandırdığı İbrahim Anlaşmaları'ndan da artık bahsetmiyor. Trump bu anlaşmaları Suudi Arabistan'ı da kapsayacak şekilde genişletmek istiyordu ancak görünen o ki; Gazze'deki savaşın ortasında, anlaşmayı daha önce imzalaya bölge ülkeleri bile Trump ile yeniden masaya oturmak istemiyor.
Yüz günün sonunda Trump, Orta Doğu'da çok şey kazanacağını ve savaşları bitireceğini iddia ederek geldiği makamında bu hedeflerinden giderek daha fazla uzaklaşıyor gibi görünüyor.