Trump'ın “güç yoluyla barış” yaklaşımı... Çin, Rusya, İran stratejisi

Trump'ın geri dönüşü ve “Barış için savaşa hazır olma” yaklaşımı, Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore eksenini bozmak üzere kurgulanacak. Trump, yeni döneminde yaptırımlar ve vergiler yoluyla ABD'nin küresel ekonomik hegomanyasını kullanmak için adımlar atarken, aynı zamanda da müttefiklerini yeniden kazanma stratejisi ile hareket edecektir.

Dosya Haber

"Si vis pacem, para bellum", dördüncü yüzyılda ortaya çıkan ve "Barış istiyorsan, savaşa hazır ol" anlamına gelen Latince bir deyimdir.

Kavramın kökeni ise daha da eskiye, ikinci yüzyılda yaşamış Roma imparatoru Hadrianus'a dayanmaktadır.

Kavramsal olarak Hadrianus'a atfedilen aksiyom şudur: "Güç yoluyla barış ya da bu mümkün değilse tehdit yoluyla barış."

Yakın tarihte bu kavramı en bariz şekilde kullanan ABD Başkanı ise George Washington olarak kabul edilir. Zira Washington, 1793 yılında Kongre'ye verdiği demeçte, "Yükselen refahımızı ve barışı güvence altına almak istiyorsak, her zaman savaşa hazır olduğumuz bilinmelidir" ifadelerini kullanmış ve başkanlık süreci boyunca da bu politika üzerinden hareket etmişti.

Bu fikir daha sonra diğer bir ABD Başkanı Theodore Roosevelt'in yaklaşımı olarak devam etti.

Roosevelt; "Yumuşak konuş ama her zaman büyük bir sopa taşı" ifadeleri ile bu yaklaşımın doğrultusunda bir strateji izleyeceğini ortaya koymuş, nitekim de görev süresi boyunca bu yaklaşım üzerinden hareket etmiştir.

Bu örneklerin ardından ABD ve Dünya, aynı stratejiyi benimsediğini açık bir şekilde belirten Trump'ın başkanlığına sahne olacak.

Nitekim Trump ilk döneminin özellikle son 1 yılında bu stratejiye odaklandı ve İsrail'e sözde güvenlik sağlamak için gerek tehdit gerekse de diplomasi yoluyla, bölge ülkeleri ile Abraham Anlaşmalarını imzaladı.

YENİ GERÇEKLİKTE ÖRNEKLEM

1990'ların başında yani SSBC'nin dağılmasının ardından Dünya, ikinci bir "Amerikan yüzyılı"nın eşiğinde gibi görünüyordu.

Demir Perde yıkılmış, Doğu Avrupa ülkeleri komünizme veda etmiş ve Varşova Paktı'nı terk ederek Batı'ya katılmak için adeta sıraya girmişti.

Çin dahil olmak üzere neredeyse tüm ülkeler, ekonomik olarak liberalleşmeye hazır görünüyorlardı ve ABD için herhangi bir tehdit oluşturmuyorlardı.

Ancak geride kalan sadece 30 yıl içerisinde dağılan SSBC'nin devamı niteliğindeki Rusya ve Çin, ABD'nin zorlu bir askeri ve ekonomik düşmanı haline geldi.

Gelinen noktada; yaklaşık 3 yıllık savaşın ardından Rusya büyük ölçüde yıprandı ve Çin'in artık Moskova'da kararlı ve kullanışlı bir ortağı var. Üstelik bu eksene yine büyük ölçüde yıpranan ve nükleer güç olma arefesinde olan İran ve Kuzey Kore'de eklenmiş durumda.

TRUMP İLE "BARIŞ İÇİN SAVAŞA HAZIR OL" YAKLAŞIMININ GERİ DÖNÜŞÜ

Trump ilk döneminde, Avrupa ülkelerinin İran üzerinde azami baskı yapması için ciddi bir kampanya hatta baskı politikası yürüttü.

Trump bu stratejisi ile o dönemde kendisinden uzaklaştığı düşünülen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri ABD'ye yakınlaştırdı ve Abraham Anlaşmalarının yolunu açtı.

Özellikle İran ile tarihi sıkıntılar yaşayan Körfez ülkeleri, Trump'ın İran'a karşı tutumu konusunda Washington'un yanında yer aldı ve Filistin'i feda etme pahasına Abraham Anlaşmaları'na bile göz yumdu.

Gelinen noktada ise Trump'ın geri dönüşü ve "Barış için savaşa hazır olma" yaklaşımı, Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore eksenini bozmak üzere kurgulanacak gibi görünüyor.

Zira; Çin yükselirken, Orta Doğu İsrail'in soykırım saldırıları ve çatışmalarla birlikte büyük bir kaos içerisindeyken ve Rusya Ukrayna'ya saldırmaya devam ederken, Trump'ın topyekün bir savaştan ziyade ABD'nin yüzyıllık taktiği olan "böl, parçala, yönet" stratejisine ihtiyacı olduğu görülmektedir.

SONUÇ

Trump'ta yeni döneminde bu stratejiyi yüksek ihtimalle Çin, Rusya ve İran eksenine karşı kullanacak ve "Barış için savaşa hazır olma" yaklaşımı ile Rusya-Ukrayna savaşını Kellogg planı ile bitrmeye çalışırken, İran'a karşı da ilk döneminde olduğu gibi "tam izolasyon" yaklaşımı uygulayarak eksenin "mimli olan üyesini" devre dışı bırakmaya çalışacaktır.

Zira ABD, özellikle Ukrayna ve İsrail'e destek hamleleri nedeniyle, topyekün bir savaşa hazır olmaktan çok uzaktadır ve konvansiyonel cephaneliğinin hızlıca dönüştürülmesi ve yenilenmesi gerekmektedir.

Trump yönetimi, Başkan Barack Obama'nın 2011'de finansmanını büyük ölçüde azalttığı hipersonik füzelerin geliştirilmesini yeniden canlandırarak Çin ve Rusya'ya karşı daha etkin bir askeri güç olma adımları atmak zorundadur.

Bu nedenle, ikinci döneminde Trump ilk olarak kritik teknolojilere ve konvansiyonel cephaneliğe büyük yatırımlar yapacaktır.

Ancak daha etkin bir ordu da, ABD'nin Pekin-Moskova-Tahran eksenini engellemesi ve caydırması için tek başına yeterli olmayacaktır. Bunu yapmak için ABD'nin güçlü ittifaklar kurması da gerekecektir.

Bu noktada ise Trump'ın NATO'ya yatırım yapmayan Avrupa ülkelerinden ziyade Türkiye ve Körfez ülkelerine ihtiyacı olacaktır.

Trump, yeni döneminde yaptırımlar ve vergiler yoluyla ABD'nin küresel ekonomik hegomanyasını kullanmak için adımlar atarken, aynı zamanda da müttefiklerini yeniden kazanma stratejisi ile hareket edecektir.