Nükleer kriz kapıda! ABD ve İsrail, İran'ı mı vuracak?

ABD ve İsrail, İran'ın nükleer tehdidine karşı uzun süredir stratejik adımlar atıyor. Gazze'deki gelişmeler ve Trump-Netanyahu işbirliği, İran'a yönelik askeri müdahaleyi gündeme taşıyor. Dünya, İran'ın nükleer tesislerine yapılacak olası saldırılara odaklanmış durumda. İran'ın nükleer programı ne durumda? Uluslararası raporlar nükleer program hakkında ne diyor? ABD ve İsrail, İran'ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyebilir mi? İşte tüm detaylar...

AKSAM.COM.TR

İran'ın nükleer programı, 1979 İran İslam Devrimi'nden bu yana dünya gündemini meşgul etti ve etmeye devam ediyor.

Trump'ın ilk döneminde İran'a karşı uyguladığı "tam baskı politikası", ikinci döneminde de hızlı bir şekilde devreye sokuldu ve Trump'ın Ortadoğu'daki asli hedefi olarak açıkladığı "İsrail'in güvenliği" temelli politikası, İran'ı askeri olarak da hedef alabileceği sinyallerini vermeye başladı.

Zira; özellikle İsrail'in Gazze işgali sonrasında bölgedeki jeopolitik gerilimlerin artması ve güç dengelerinin yeniden şekillenmesi, İran'ın zayıfladığı algılarını artırdı ve Direniş Ekseni olarak grupların etkilerinin azaldığı bir gerçekliği ortaya çıkardı.

New York Times'a yansıyan ve ABD güvenlik kaynaklarına dayandırılan bilgilere göre; İsrail Başbakanı Netanyahu, "İran'ın bu zayıf anından faydalanarak, İran'ın nükleer tesislerine bir saldırı için Trump'a baskı yapıyor."

Bu raporun doğruluğu ise; ABD'nin son birkaç gündür Yemen'de bulunan ve Direniş Ekseni olarak adlandırılan yapının önemli sac ayaklarından birisi olan Husilere karşı askeri saldırıları artırması ve son olarak da "Bundan sonra Husilerin tüm faaliyetlerininden İran sorumlu tutulacak" ifadeleri ile tescillenmiş oldu.

Peki İran'ın nükleer programı ne durumda? Uluslararası raporlar nükleer program hakkında ne diyor? ABD ve İsrail, İran'ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyebilir mi?

İran'ın nükleer programı nasıl başladı?

1950'li yıllarda Muhammed Rıza Pehlev döneminde başlayan İran'ın nükleer programı, o zamanlar "barışçıl enerji üretimi" ve "teknolojik modernizasyon" hedefleriyle hayata geçirilmeye başlandı.

Hatta o dönemde İran yönetimi, ABD, Almanya ve Fransa ile nükleer teknoloji transferlerine dair anlaşmalar imzaladı ve İran Atom Enerjisi Kurumu kurulması sağlandı.

Ancak 1979 yılından İran İslam Devrimi ile birlikte, İran'ın bu çalışmaları Batı özellikle de ABD tarafından büyük bir tehlike olarak tanımlanmaya başlandı.

1990'lı yılların başından itibaren ise İran'ın bu nükleer faaliyetleri askeri alanda da kullanacağına dair değerlendirmeler, o tarihten günümüze kadar İran'ın nükleer programına ilişkin tartışmaların dünya gündeminden neredeyse hiç düşmemesine neden oldu.

Uluslararası raporlar ne diyor?

Uluslararası Enerji Kurumu (IAEA), İran'ın nükleer faaliyetlerini yakından izleyen ve düzenli olarak bu konuda raporlar yayımlayan kurum olarak genel olarak tartışmaların merkezinde yer alan bir rol üstleniyor.

Kurum özellikle 2000'li yılların başından itibaren İran'ın nükleer programına dair ayrıntılı raporları düzenli olarak yayınladı ve sürekli olarak risklerin artırılmasından bahsedildi.

Kurumun 2025 yılının Ocak ayında yayınladığı son raporunda ise; "İran'ın nükleer faaliyetleri, tespit edildiği kadarı ile mevcut barışçıl kullanım sınırları içerisinde seyretmekle birlikte, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir" ifadesi yer aldı.

Ancak ABD ve İsrail'e göre mevcut durum bu raporun çok daha ötesinde.

ABD ve İsrail, İran'ın nükleer programının bir nükleer bomba üretmek için yeterli olacak uranyum zenginleştirilmesi noktasında sona yaklaştığı konusunda neredeyse emin.

İran ise zenginleştirme faaliyetlerini doğrulasa da, bunun askeri amaçla kullanılmayacağına ve İran'ın dini lideri Hamaney'in "Toplu ölümlere neden olacak silahlar kullanılmamalı" fetvası doğrultusunda böyle bir adım atmayacakları konusunda açıklamalar yapmaya devam ediyor.

Nükleer program neden durdurulamadı?

ABD ile İran arasında nükleer konularda yürütülen diplomatik müzakereler, özellikle 2015 yılında ABD ve İran arasında imzalanan ve çok sayıda ülkenin taraf olduğu, Ortak Kapsamlı Eylem Planı olarak adlandırılan anlaşma ile doruk noktasına ulaşmıştı.

Türkiye'nin de hayata geçmesi için büyük bir çaba ve arabulucuk faaliyeti ortaya koyduğu bu anlaşma, İran'ın nükleer faaliyetlerini sınırlandırırken İran'a 1979 yılından bu yana uygulanan ekonomik yaptırımların hafifletilmesini öngörüyordu.

Ancak 2018 yılında, yani Trump'ın ilk döneminde ABD'nin anlaşmadan tek taraflı çekilmesi, iki ülke arasındaki güven krizini derinleştirdi ve anlaşmanın askıya alınmasına neden oldu.

ABD'nin bu kararı, İran'ın nükleer programını yeniden hızlandırma yönünde politikalarını da etkiledi.

Son yıllarda, özellikle Avrupa ülkelerinin diplomatik kanallar aracılığıyla yeniden müzakerelere dönülmesi çabaları devam etse de, karşılıklı güvensizlik ve geçmişteki anlaşmazlıklar kalıcı bir uzlaşının sağlanmasını engelledi.

Trump'ın yeniden Oval Ofis'e dönmesi ile birlikte ise ABD, İran'a karşı "tam baskı politikasına" yeniden dönüş yaparak, İsrail'in Gazze işgali ve Suriye'deki gelişmeler nedeniyle bölgesel olarak güç kaybeden İran'a karşı yeni bir baskı süreci başlattı.

İran'ın Nükleer tesisleri hakkında ne biliniyor?

İran, nükleer teknolojiyi hem enerji üretimi hem de ulusal güvenlik perspektifiyle değerlendirdiğini ve bu doğrultuda önemli yatırımlar yaptığını belirtiyor ve ülkenin dört bir yanına dağılmış olan nükleer tesisler, stratejik konumları ve teknolojik altyapıları ile dikkat çekiyor.

Natanz Zenginleştirme Tesisi, ülkenin nükleer programının en önemli noktası olarak görülürken, Fordow Nükleer Zenginleştirme Tesisi gibi çok sayıda tesisin ise yeraltına inşa edildiği biliniyor.

İran'ın resmi kayıtlara göre tespit edilen; Kerec, Arak, Fordo, Natanz, İsfahan, Erdekan, Buşehr, Sagend ve Tahran Araştırma Reaktörü olmak üzere 9 tane nükleer tesisi bulunuyor.

Sonuç

Bütün bu bilgilerden de anlaşıldığı üzere; ABD ve İsrail, İran'ın nükleer programını onyıllardır stratejik bir tehdit olarak gördü ve görmeye devam ediyor.

ABD'nin 1981'deki başkanı Ronald Reagan'dan sonraki tüm başkanları, İran'ın nükleer silah geliştirme potansiyelini tehdit olarak gördüğünü açıkladı ve hemen hemen tamamı, bir askeri müdahale seçeneğini dile getirdi. Ancak petrol ve doğalgaz fiyatlarının artması, İsrail'in güvenliği ve bölgesel yayılma riski gibi riskler nedeniyle bu asla gerçekleşmedi.

Gelinen noktada ise görünen ki; İsrail Gazze işgali sırasında zayıflayan Direniş Ekseni gerçeği Trump ve Netanyahu tarafından bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Husilere yapılan son saldırılar ve İran'ı sorumlu tutan son açıklamalar da bunu destekliyor ve dünya yakın gelecekte, İran nükleer tesislerine nokta saldırılara şahit olacak gibi görünüyor.