Nükleer çağ kapıda! Silahlanma yarışı sürüyor

Dünyada nükleer silahlanma yarışı hızla artarken, ülkeler giderek kendi nükleer silahlarını geliştirme yoluna gidebilir. Yapılan araştırmalara göre 12 bin 500 ila 13 bin arasında nükleer savaş başlığı bulunurken, uluslararası güvenlik riskleri de giderek artıyor. Bu gelişmeler, nükleer silahların yayılma korkusunu yeniden gündeme getiriyor. Peki dünyada nükleer silahlanma dönemi nasıl başladı? Nükleer silahlanma yarışı nasıl tetiklendi? Nükleer gerçeklikte sırada ne var? İşte tüm detaylar...

Muhammed Gökalp

İkinci Trump yönetimi, savaş sonrası uluslararası düzenin önemli unsurlarını hızla ortadan kaldırırken, eylemlerinin bazı bariz olası sonuçlarını dikkate almamış görünüyor.

Bunlardan en önemlisi ise şüphesiz olarak; ABD'nin politikaları nedeniyle ortaya çıkan güvensizlik ortamında hem ABD müttefiklerinin hem de düşmanlarının nükleer silah elde etme isteği.

Trump yönetimi şu anda NATO gibi kurumlar da dahil olmak üzere küresel olarak işbirliğine dayalı uluslararası ortaklıklar ağını parçalıyor ve Rusya'nın koz olarak kullanarak ayakta kalmasını sağlayan nükleer gücün, kendi güvenliklerini sağlamak isteyen ülkelere örnek teşkil etmesine neden oluyor.

Nükleer silah gerçeği

Amerikalı politika yapıcılar, otuz yıl süren savaş ve ekonomik krizin ardından 1940'larda kurallara dayalı bir uluslararası düzen inşa etmeye başladılar.

Ancak 2. Dünya savaşında yer alan güçlerin yirminci yüzyılın ilk yarısından çıkardıkları ders basitti. 6 Ağustos 1945'te ABD'nin Japonya'nın Hiroşima kentinde nükleer silah kullanması, Nükleer silah gerçeğini artık dünya gerçekliğine sokmuş oldu.

Nihai savaş araçları olarak nükleer silahlar, küresel düzenin üstesinden gelmesi gereken benzersiz bir zorluk teşkil ediyor ve bu silahlara sahip olan ülkeler stratejik özerklik ve zorlayıcı güç elde ederken caydırıcılık güçlerini de artırıyor.

Yeni bir askeri teknoloji ortaya çıktığında her zaman olduğu gibi pek çok ülkenin bunları edinmeyi düşünmesi şaşırtıcı değildi. Nitekim ABD'nin kullanmasının ardından çok sayıda ülke bu teknolojiye sahip olmak istedi ve ABD'nin dışında İngiltere, Fransa ve Çin gibi ülkeler bu silahlara sahip olmaya başladı.

İngiltere dünyanın ilk nükleer silah programını 1941 yılında başlattı ve iki yıl sonra Manhattan Projesi ile birleştirdi. Washington savaştan sonra işbirliğini kesince Londra kendi başına devam etmeye karar verdi ve 1952'de ilk bombasını test etti.

Bu arada Fransa 1954'te gizli bir askeri nükleer program başlattı, 1958'de bunu kamuoyuna açıkladı ve 1960'ta ilk silahını başarıyla test etti.

İsrail nükleer silah programına 1950'lerin sonunda Fransızlardan büyük yardım alarak başladı. İsraillilerin ilk bombalarını 1960'ların sonunda geliştirdikleri ve sonraki yıllarda cephaneliklerini genişlettikleri biliniyor.

Bu arada Pakistan, baş düşmanı Hindistan'ın nükleerleşmesinin ardından 1970'lerde gizli nükleer programını başlattı. Çin ve Kuzey Kore'den büyük yardım alan İslamabad 1998'de bir silahı başarıyla ürettiğini açıkladı ve ilerleyen yıllarda onlarca nükleer başlık üretti.

Japonya farklı bir yol izleyerek tam gelişmiş bir nükleer kapasiteden ziyade gizli bir nükleer kapasite geliştirdi. Tokyo 1960'lardan bu yana nükleer silah bulundurmayacağını, üretmeyeceğini ve Japon topraklarına sokmayacağını taahhüt etse de büyük miktarda ayrıştırılmış plütonyum stokuna sahip oldu.

1970 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) ile resmiyete büründü ve Amerikalılar, Sovyetler, İngilizler, Fransızlar ve Çinliler cephaneliklerini koruyarak caydırıcılığın işlemeye devam etmesini sağlarken, diğer imzacılar nükleer silahlanma hakkından tamamen vazgeçti.

Bu anlaşmanın ardından ise sadece yukarıda ayrı ayrı belirtildiği üzere; İsrail, Hindistan ve Pakistan nükleer kulübe katıldı. Son dönemde ise bu klübe Kuzey Kore ve henüz teyid edilmemiş olsa da İran resmi olarak eklendi.

Rusya ve yeni nükleer tehdit dönemi

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte nükleer tablo önemli ölçüde değişti.

Zira; süper güçlerin karşı karşıya gelme ihtimali artık uzak görünüyordu.

Ancak 2014 yılında, Ukrayna'nın giderek Batı'ya yönelmesine öfkelenen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kiev'e bir "ders vermeye" karar verdi ve nükleer gücünü de koz olarak kullanarak Kırım'ı önce işgal etti sonra da ilhak ettiğini açıkladı.

Ve nükleer gücün koz olarak kullanıldığı bu süreç 2022 yılında Ukrayna'nın topyekün işgal girişimine dönüştü. 3 yılı aşkın süredir devam eden savaşta ise ABD ve AB ülkeleri bu nükleer tehdit nedeniyle Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmeme stratejisini uygulamakla yetinmek zorunda kaldı.

Nükleer gerçeklikte sırada ne var?

Trump'ın gelişinin ardından ABD'nin özellikle Ukrayna politikası, ABD'yi hem müttefikleri hem de düşmanları için artık güvenilmez bir ülke haline getirdi.

Örneğin Almanya'nın yeni başbakanı Friedrich Merz, "İngiliz ve Fransızlarla nükleer korumalarının bize de genişletilip genişletilemeyeceğini konuşacağını" açıkladı.

NATO'nun diğer üyeleri de aynı şeyi yapabilir.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu fikre sıcak bakıyor ve Macron son ulusa sesleniş konuşmasında "Fransız nükleer şemsiyesini" Avrupa'ya yayabiliriz açıklamasında bulundu.

Diğer yandan eğer düzen aşınmaya devam ederse, Güney Kore muhtemelen bu yayılma dalgasının ilk yeni nükleer gücü olarak ortaya çıkabilir.

Bu nedenle yakın gelecekte çok sayıda ülke kendi nükleer silahlarını peşine düşmeye karar verebilir.

Uluslararası raporlara göre; dünyada şu anda 12 bin 500 ile 13 bin arası nükleer savaş başlığı bulunuyor.

Rusya'nın 5 bin 899, ABD'nin 5 bin 244, Çin'in 410, Fransa'nın 290, İngiltere'nin 225, Pakistan'ın 165, Hindistan'ın 164, İsrail'in 90 ve son olarak Kuzey Kore'nin 50'den fazla nükleer başlığı olduğu tahmin ediliyor.

Nükleer riskin giderek arttığı bir dünya düzeninin nasıl şekilleneceğini tahmin etmek için henüz çok erken. Ancak uzun zamandır yayılmayı engelleyen psikolojik bariyerlerin çoktan ortadan kalkmış olduğu artık net bir şekilde görülüyor.