İstanbul görüşmeleri ve Türkiye'nin diplomatik yükselişi

Türkiye'nin ev sahipliğinde İstanbul'da yürütülen ateşkes görüşmeleri, Ukrayna-Rusya savaşında diplomatik çözüm arayışlarına yeni bir ivme kazandırırken; Başkan Erdoğan'ın üçlü zirve önerisi, Türkiye'yi küresel barış diplomasisinin merkezine yerleştiriyor.

HABER MERKEZİ

Rusya ile Ukrayna arasında üçüncü yılını geride bırakan savaş, artık sadece Avrupa'nın değil, küresel güvenlik mimarisinin de geleceğini şekillendirecek büyük bir potansiyel barındırıyor.

Ukrayna'nın geçtiğimiz günlerde düzenlediği ve Rusya'nın güvenli askeri bölgelerini vuran kapsamlı ve etkili İHA saldırıları ile cephede nispi bir denge oluşmuşken, diplomatik alanda da artan yeni ivme, giderek daha fazla dikkat çekiyor.

Zira; İstanbul'da Türkiye'nin ev sahipliğinde geçtiğimiz haftalarda başlayan ve dün ikinci turu gerçekleştirilen ateşkes görüşmeleri, belirsizliklerle dolu bir sürecin önemli bir halkasını oluşturuyor.

İSTANBUL GÖRÜŞMELERİ

İstanbul'daki ilk tur görüşmelerde ateşkese yönelik somut bir gerçeklik ortaya çıkmasa da tarafların bir araya gelmiş olması başlı başına anlam taşıyor.

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre gerçekleşen ilk turda; esir değişimi, insani koridorlar, tahıl sevkiyatlarının güvenliği ve Zaporijya Nükleer Santrali çevresinde askeri faaliyetlerin azaltılması gibi başlıklarda bazı ön mutabakatlar gündeme geldi.

Bu da görüşmelerin bir "niyet beyanı"nın ötesine geçmeye başladığını gösteriyor.

Zira bu görüşmenin ardından, taraflar arasında yapılan başarılı esir takası da ilerlemeye dair umut ışığı olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.

Dün yapılan ikinci tur görüşmelerde ise, tarafların "kısmi ve kademeli ateşkes" modeli üzerinde fikir alışverişinde bulundukları bildiriliyor.

Özellikle Ukrayna ve ABD medyasına yansıyan bilgilere göre; Ukrayna'nın doğusunda "askerden arındırılmış tampon bölgeler" oluşturulması fikri, taraflarca ilk kez resmi biçimde masaya yatırıldı.

Her ne kadar nihai bir uzlaşı henüz uzak görünse de, tarafların artık birbirini tamamen dışlayan pozisyonlardan, daha esnek söylemlere geçmeye başladığı net olarak görülüyor.

TÜRKİYE'NİN YÜKSELEN DİPLOMATİK GÜCÜ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerin ardından yaptığı, "Sayın Putin, Sayın Zelenskiy ve Sayın Trump'ı İstanbul'da aynı masada buluşturmak istiyoruz" açıklaması ise, klasik diplomasi kalıplarının dışına çıkan bir stratejik açılım olarak kayıtlara geçti.

Bu öneri, özellikle de Trump yönetiminin küresel çatışmalara yaklaşımı düşünüldüğünde, yeni bir sürecin habercisi olabilir.

Zira; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çağrısı birkaç önemli dinamiği içerisinde barındırıyor.

İlk olarak ABD Başkanı Donald Trump, daha önce de sık sık "24 saat içinde savaşı bitirebilirim" gibi iddialı açıklamalarda bulunmuştu. Yeni başkanlık döneminde ise ilk olarak Ukrayna'ya yapılan askeri yardımları sınırlamaya ve NATO içindeki mali yük paylaşımını yeniden tartışmaya açmaya başladı.

Trump'ın göreve geldiğinden bu yana kesinlikle bitireceğini söylediği; Rusya-Ukrayna Savaşı, Gazze Savaşı ve İran ile diplomatik çözüm gibi hiçbir vaadini yerine getirememiş olması, Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu teklifine kesinlikle sıcak bakacağını gösteriyor. Zira Trump'ın artık bir "zafere" ihtiyacı var.

İkinci olarak Trump'ın geçmişte ve yeni döneminde Rus lider Putin'le kurduğu doğrudan diyalog kanalları, Biden yönetimine kıyasla daha az pazarlıkçı bir çizgide ilerliyor. Bu da Ukrayna'nın son saldırısının başarısının da etkisi ile Putin'in de bir ateşkese yönlenmesini kolaylaştıracak gibi görünüyor.

Putin'in geçtiğimiz hafta Vatikan'ın arabuluculuk teklifini reddederek adres olarak yine Türkiye'yi göstermesi de, Türkiye'ye olan güvenini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem bu dengeleri hem de Trump ile Putin ile olan kişisel diplomasi potansiyelinini kullanarak barış masasını somutlaştırmak istiyor.

Son olarak ise Türkiye'nin, savaş boyunca hem Ukrayna hem de Rusya ile ilişkilerini koruyabilen nadir aktörlerden biri olması ve bu süreci Batı'nın aksine kışkırtmayan bir anlayışla yönetmiş olması, böyle bir ateşkesin Türkiye'de gerçekleşme olasılığını artırıyor.

SONUÇ

Elbette ki Trump, Putin ve Zelenskiy'nin İstanbul'da bir araya gelmesi bugünden yarına olacak bir gelişme olmayacak.

Taraflar arasında derin güvensizlikler ve zorlu beklentiler devam ediyor ve dün itibarı ile ikincisi gerçekleşen İstanbul görüşmelerinde taraflarların birbirine ilettiği taleplerin asgari müşterekte birleşmesi için uzun görüşmelerin gerçekleşmesi gerekiyor.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu önerisi, süreci tıkayan aktörleri, artık aynı çerçevede düşünmeye zorlama hamlesi olarak da okunabilir ve bu yaklaşım, başarılı olması durumunda, daha sonra uluslararası literatüre girecek bir denge politikası yaklaşımı olarak anılabilir.

Özetle; İstanbul görüşmeleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçlü zirve çıkışı, Türkiye'nin sadece savaşın tarafları arasında değil, büyük güçler arasında da artık etkili ve etkin bir güç olduğunu ortaya koyuyor.

Barış henüz ufukta görünmüyor. Ancak savaşın kördüğüm halini aşmak için tarafların yeni formülleri tartışmaya başlamasının bile önemli olduğu bir noktada Türkiye, bu yeni diplomatik satranç tahtasında kendisini sadece bir arabulucu değil, oyunu şekillendiren aktör olarak konumlandırıyor.

Gelinen noktada; Trump, Putin ve Zelenskiy'inin İstanbul'da buluşması eğer başarılırsa, sadece savaşın değil, 21. yüzyıl diplomatik tarihinin de en önemli başarısı ve dönüm noktası olacak gibi görünüyor.