Geçtiğimiz aylarda, İsrail'in genel güvenlik servisi Shin Bet'in başkanı Ronen Bar, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve İsrailli kabine üyelerine dikkat çekici bir mektup yazdı.
Mektup, İsrail içinde ya da dışında pek dikkat çekmedi ancak, 7 Ekim 2023'te Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonundan bu yana, ülkeyi etkisi altına alan perde arkasındaki krizin yarattığı iç çatışmayı gün yüzüne çıkarıyordu.GİRİŞ
Shin Bet'in başkanı Ronen Bar bu mektupta; İsrailli yerleşimcilerin işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinlilere karşı yoğunlaştırdığı ve "Yahudi terörizmi" olarak adlandırdığı saldırıların "İsrail'in ulusal güvenliğine" meydan okuduğu ve "Yahudilik üzerinde büyük bir leke" olduğu uyarısında bulundu.
yirmidort.tv'nin analiz haberine göre, Batı Şeria'daki Yahudi gençlerin, sadece masum Filistinlilere saldırmakla kalmayıp aynı zamanda İsrail güvenlik güçleriyle de çatıştığı ve bunların, hükümetin üst düzey üyelerinin desteğini aldığı bir süreci tanımladı.
Shin Bet'in başkanı Ronen Bar, sözde yerleşimci adı altındaki işgalcilerin "güvenlik güçlerinden kaçmaktan güvenlik güçlerine saldırmaya", "kendilerini müesses nizamdan koparmaktan müesses nizamdaki bazı yetkililerden meşruiyet almaya" geçtiğini dile getirdi.
Bu gelişme; Batı Şeria'daki olaylar önce İsrail'in Gazze'de devam eden saldırısı, şimdi de Lübnan'da tırmanan savaş ve İran'ın İsrail topraklarına yönelik saldırıları nedeniyle gölgede kaldı.
Ancak BM, işgal altındaki Batı Şeria topraklarında yaralanma veya maddi hasarla sonuçlanan ve binlerce Filistinlinin evlerinden olmasına yol açan en az 1.400'den fazla sözde yerleşimci saldırısı olduğunu açıkladı.
İsrail'in soykırım savaşı boyunca Batı Şeria'da nasıl hareket ettiği gözardı edilse ve Gazze saldırılarının gölgesinde kalsa da, bu saldırılar Filistin'in geleceğine dair çok önemli sonuçlar doğuruyor.
Bu durum aslında, İsrail işgal devletinin içerisinde yaşanan bir çatışmayı ve kontrolsüzlüğü ortaya koyuyordu.
Gelinen noktada ülkelerini hala sözde laik, liberal ve demokratik olarak gören pek çok İsrailli, aşırı sağ olarak nitelendirilen Netanyahu hükümetine karşı mücadeleyi, yönetimin her kademesinde ve İsrail'in dış ilişkilerinde sonuçları olacak varoluşsal bir mücadele olarak görüyor.
Ve görünen o ki bu mücadele; önümüzdeki yıllarda İsrail siyasetini ve stratejisini belirleyici bir şekilde yeniden şekillendirecek.
BÜYÜYEN AYRIŞMA
İsrail içerisinde bu mektup ile ortaya çıkan güvenlik kurumları ile aşırı sağ hükümeti arasındaki fay hattı, 2016 yılında işgal altındaki El Halil kentinde İsrail ordu askeri olarak görev yapan Sarel Azaria'nın Filistinli bir sivili silahla yaralandıktan sonra yerde yatarken infaz ettiği Elor Azaria olayına kadar uzanıyor.
O dönemde aralarında Netanyahu'nun da bulunduğu asşırı sağcı politikacılar, İsrail askeri olan Azaria'yı savunmuş, hatta bazıları Azaria'nın affedilmesi çağrısında bulunarak dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot'un aleyhinde açıklamalar yapmıştı.
Bu olay İsrail'de, sadece ordu ve hükümet arasında giderek büyüyen bir bölünmeyi ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda sözde yerleşimci adımlarının şiddet içeren arka planını da ortaya çıkardı.
Olayı gerçekleştiren İsrail askeri Azaria, sadece kasıtsız adam öldürmek ile suçlandı ve sadece dokuz ay hapis yattı.
Bu grupları destekleyen ve yönelendiren isimlerin , şu anda Netanyahu'nın savaş kabinesinde yer alan Bezalel Smotrich'e ve Itamar Ben-Gvir olduğuna dikkat çekmek gerekiyor.
Savaş kabinesinde yer alan bu iki isim de şu anda Batı Şeria'daki sözde yerleşim alanlarında yaşıyor, bölgenin tam olarak ilhakını destekliyor ve 7 Ekim'den sonra Gazze'ye İsrailli Yahudilerin yerleştirilmesini savunuyor.
Ben-Gvir sadece son bir yıl içerisinde, hem Shin Bet'in başkanı Ronen Bar, hem de Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın 7 Ekim saldırısını önlemedeki başarısızlıkları, Gazze'deki rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas ile ateşkes anlaşmasına verdikleri destek nedeniyle görevden alınmaları için defalarca çağrıda bulundu.
Nitekim İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, geçtiğimiz günlerde, Netanyahu tarafından görevden alındı.
Aşırı sağ olarak adlandırılan kabine ve İsrail'in güvenlik kurumları arasında giderek büyüyen bu ayrışma ve çatışma, eski bir üst düzey İsrail istihbarat yetkilisinin ifadesiyle "eşi benzeri görülmemiş" bir duruma gelmiş durumda.
Nitekim İsrail medyası Haaretz'in yayınlarına göre Netanyahu, savaşın başlamasından bu yana İsrail güvenlik kurumlarının bağımsız bir devlet soruşturma komisyonu kurma talebini reddediyor.
Yani; Batı Şeria söz konusu olduğunda Netanyahu hükümeti, bölgenin ilhakından başka bir şey istemeyen ve daha fazla çatışma ve kaosu isteyerek kışkırtan aşırı sağcı bakanların tehlikeli bir şekilde kölesi olmaya devam ediyor.
SONUÇ
Sözde yerleşim alanları olan işgal süreci Batı Şeria'da giderek genişlerken ve Washington'un İsrail'e verdiği koşulsuz destek devam ederken, aşırılıkçı grupların işgal altındaki topraklarda cezasız kalması gözardı edilmeye devam ediyor.
Netanyahu ise geride kalan bir yıllık savaşta olduğu üzere, aşırı sağcı kabinesindeki isimlere güvenerek ABD'ye meydan okumaya ve destek almaya devam edecek.
Diğer yandan, şu anda Gazze'deki soykırım savaşının devam etmesi, Lübnan'daki savaşın tırmanması ve İsrail ile İran arasındaki misilleme saldırıları, Batı Şeria'ya ilişkin bölünmelerin arka planda kalmasına neden oluyor.
Ancak bu farklılıklar kritik bir fay hattı oluşturuyor.
Eğer Shin Bet'in başkanı Ronen Bar'ın mektubunda yer alan gerçekler ve uluslararası raporlara yansıyan ihlaller dikkate alınmazsa, İsrail'in parça parça ilhakını ilerletmesi ve daha fazla sözde yerleşim yeri inşa etmeye devam etmesi "sıradanlaşarak" devam edecek.
Trump'ın yeniden başkan olmasından cesaret alan Netanyahu ve aşırı sağcı hükümetinin "hesap sorulmayan" adımlarının devam edeceği ise açık bir şekilde görülüyor.