HABER MERKEZİ
Dünyanın dikkatini Gazze'den ayırmaması, Batı Şeria'da yaşanan çok boyutlu dönüşümün gözden kaçmasına neden oluyor. Oysa Batı Şeria'da son dönemde tanıklık ettiğimiz gelişmeler, yalnızca bir şiddet artışı değil; aynı zamanda devlet eliyle yürütülen bir toprak gaspının en açık göstergesi.
"Yerleşimci" şiddeti ve ilhakı meşrulaştırma çabası
İsrail hükümeti, aşırı sağcı figürlerin etkisiyle, yalnızca yerleşimlerin sayısını değil, yerleşimcilerin eylemlerinin kapsamını da genişletti. Donald Trump'ın 2025 başında "yerleşimcilere" yönelik yaptırımları kaldırması, bu dönüşümün uluslararası zeminde daha az tepkiyle karşılanmasına zemin hazırladı.
Bu adım, Batı Şeria'daki şiddetin artması için fiili bir "yeşil ışık" işlevi gördü.
İsrail ordusu, daha önce dolaylı şekilde müdahil olduğu yerleşimci şiddetine artık doğrudan destek veriyor. Üstelik bu desteğin ardında, sadece askeri ya da güvenlik odaklı hesaplar değil, ideolojik yönlendirmeler ve siyasi destek var.
İlhakın önünü açan aktörler
Bu sürecin mimarlarının başında, 2022 sonrasında iktidar koalisyonuna dahil edilen aşırı sağcı liderler geliyor.
Itamar Ben Gvir, kendisini açıkça "Yahudi üstünlükçüsü" olarak tanımlayan ve İsrail'in ulusal polis gücünü elinde bulunduran bir isim. Göreve geldiğinden beri uyguladığı politikalar, yerleşimci terörünü fiilen meşrulaştıran ve güvenlik birimlerini bu şiddete karşı körleştiren bir yaklaşımı barındırıyor. Silah ruhsatı alımını kolaylaştırması ve yerleşimcilere öncelik tanıması, bölgede paramiliter bir yapı oluşmasının önünü açtı.
Bezalel Smotrich, hem maliye hem de savunma bakan yardımcılığı gibi kilit konumları elinde tutarak, üç aşamalı bir stratejiyi yürürlüğe koydu: Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi, Filistinlilere yaşamı daraltarak göçe zorlamak ve Filistin Yönetimi'ni finansal anlamda çökertmek.
Savunma Bakanı Yoav Gallant ve ardından gelen İsrael Katz, idari gözaltı uygulamalarını sulandırarak İsrail güvenlik aygıtını etkisizleştirdi. Kasım 2024'te Shin Bet'in aşırı Yahudi teröristleri tutuklamadaki en önemli araçlarından biri olan "idari gözaltı" yetkisinin kaldırılması, fiilen yerleşimci şiddetine dokunulmazlık kazandırdı.
Silahlı, örgütlü cezasızlık
Bu üst düzey korumadan cesaret alan silahlı yerleşimciler, 2025'in ilk yarısında Filistin köylerine yönelik saldırılarını iki katına çıkardı. Artık bu gruplar sadece bireysel değil, organize yapılar olarak hareket ediyor. Alt kademedeki İsrail subaylarının da bu şiddete göz yumması, devlet şiddetinin artık merkezi bir politika hâline geldiğini gösteriyor.
Filistinli gençler ise, gece gündüz devam eden bu tacizlere karşı ne İsrail ordusundan ne de zaten fonları kesilmiş, etkisizleştirilmiş Filistin Yönetimi'nden koruma görebiliyor. Bu durum, yeni bir intifadanın ön koşullarını oluştururken, 2000'li yıllarda yaşanan ağır travmaları yaşayan kuşaklar için bile umut bırakmıyor.
Meclis kararı: İlhak sessizce resmileşiyor
İsrail Meclisi'nin 23 Temmuz 2025 tarihli kararı, bu adımların siyasi zeminini tamamlayan gelişme oldu. Meclis, 71 "evet" oyuyla, Batı Şeria'nın "İsrail'in ayrılmaz bir parçası" olduğunu ilan eden ve hükümete İsrail hukukunu bu bölgeye uygulama çağrısı yapan bir tasarıyı kabul etti.
Her ne kadar karar bağlayıcı olmasa da, bu gelişme ilhakın artık fiili değil, siyasi bir projeye dönüştüğünü teyit ediyor.
Bu oylama, Netanyahu hükümetinin sadece güvenlik ya da savunma değil, toprak kazanımı esasına dayalı bir doktrin benimsediğini açıkça ortaya koyuyor. Aynı zamanda meclisin bileşimi de dikkate alındığında, bu kararın sadece sembolik olmadığı, gelecekte daha somut adımlara zemin hazırladığı çok net.
Sonuç
Bugün Batı Şeria'da yaşananlar, klasik bir işgal senaryosunun çok ötesinde. Artık bir "ilhak mimarisi" olarak adım adım hayata geçiriliyor.
Bu mimari, askeri, siyasi, sosyal ve hukuki sütunlar üzerine inşa edilmiş durumda.
Gazze'de yaşanan yıkım uluslararası toplumun dikkatini başka yöne çekmişken, Batı Şeria'da çok daha uzun vadeli, geri dönüşü zor bir dönüşüm yaşanıyor.
Aileleri hem Abbas liderliğindeki Filistin yönetimi hem de bölgedeki polis yapıları tarafından korunmayan Filistinli gençlerin umutsuzluğu yeni bir intifadayı tetikleme riski taşırken, Yahudi yerleşimci şiddetinin sistematikleşmesi ve İsrail devlet kurumlarının bu sürece organik şekilde dahil olması, bölgeyi yalnızca daha fazla şiddete değil, aynı zamanda iki devletli çözümün tamamen ortadan kalkacağı bir sürece sürüklüyor.
Gazze'nin enkazı altında kaybolan barış umudu, şimdi Batı Şeria'da da yerleşim duvarlarının gölgesinde eziliyor.