GÜLCAN TEZCAN
Son dönemlerde 'İfade özgürlüğü' çok kullanışlı bir sığınak hâline geldi. Ama artık kimse inandırıcı bulmuyor bu gerekçeyi. Çünkü işine gelen belli konularda kendine kaçış yolu olarak kullanıyor. Hele de sözkonusu Hz. Peygamber ise bırakılan kıvırma payları da işe yaramıyor.
Popüler bir örnek vereyim de daha iyi anlaşılsın. Instagram'da bir fenomen ve stand-upçı sık sık Şeyma Subaşı'nın ingilizcesi ile dalga geçen videolar çekiyordu. Bunu gösteriş budalası başka isimler için de yaptı. Bir dönem oyunculuk yapan, aynı zamanda avukat olan bu fenomenin Şeyma Subaşı'yı mizah konusu yaptığı videolar Subaşı'nın fanları arasında rahatsızlık uyandırmış. Paylaşımlar Şeyma hanıma ulaşınca o da bir video çekip tepkisini dile getirmiş ve mizah malzemesi yapılmanın kendisini gerçekten üzdüğünü söylemiş.
FENOMENDEN ŞEYMA SUBAŞI HASSASİYETİ
Peki fenomenimizin bu duruma tepkisi nasıl oldu dersiniz? 'Hayır, bu benim ifade özgürlüğüm, komedyenim ben istediğimi dilime dolarım, kime ne?' mi dedi acaba? Ne münasebet... Niyet okumaya da gerek yok. Mevzu o değil zaten.
Bir 'özür' videosu çekip takipçilerine 'Sizleri güldürmek için bir kişiyi gerçekten üzmüş olabileceğimi düşünmek beni çok rahatsız etti.' diyerek bazı konularda mizah yaparken daha hassas ve dikkatli olmak gerektiğini söyledi. Üzerinden bir kaç gün geçtikten sonra ise Leman dergisi olayında Peygamber Efendimize yönelik saygısızlığı hiçe sayarak bu ülkede komedi yapılamadığından yakındı aynı fenomen.
Şeyma Subaşı ile dalga geçtiğinde, onun üzerinden mizah yaptığında 'üzüntü verdiği' için geri adım atabilen bir bünyenin İslam Peygamberi söz konusu olduğunda 360 derece dönebilme becerisi çok da şaşırtıcı değil. Zira 'kutsal' ve 'değer' algıları farklı işliyor.
BENİM EYLEMCİM KÜFREDER AMA SENİNKİ SALDIRGAN!
Bu tutarsızlığa bir örnek de popüler bir medya sitesinden. Sitenin yazarı Atilla Akar, Leman dergisinde Hz. Peygamber'e hakaret eden karikatürün duyulması sonrası tepki göstermek üzere derginin yönetim merkezinde toplanan grubun tehlikeli ve tehdit içeren açıklamalar yaptıklarını, toplanmalarına izin verilmemesi gerektiğini yazdı. "Hadi gelindi o sokağa, o binaya girmelerine, duvarlarına tırmanmalarına olanak verilmemeliydi. Saldırgan eğilim veya ifadeler belirdiği anda dağıtılmalıydılar." diye de devam etti. Doğru, bu tür süreçlerde toplumsal hareketlerin nereye varabileceği ile ilgili çok acı tecrübelere sahip bir milletiz.
Bu yüzden her zamankinden daha dikkatli olunmalı.
SARAÇHANE'DE HERŞEY MÜBAH!
Peki çeşitli vesilelerle yüzü maskeli tipler Ekrem İmamoğlu'na destek amacıyla Saraçhane'de toplanıp bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiklerinde polis tarafından göz altına alınmalarına niye itiraz ediliyor? Saraçhane, Fatih dindarların, muhafazakâr, milliyetçi kesimin yoğun olarak yaşadığı bir bölge. Burada toplanıp günlerce eylem yapan, Saraçhane'de polisi ve muhafazakâr kesimi tahrik edecek söz ve fiillerde bulunanlar için niye aynı uyarı yapılmıyor? Bu da açık bir provokasyon değil midir? 'Hadi gelindi Saraçhane'ye bari hepinizi asacağız, keseceğiz' diyerek küfürler savurmasalar, mezarlıkları tahrip etmeseler, camiye saygısızlık etmeseler' demek yerine neden haftalarca 'masum gençler salıverilsin' kampanyaları düzenlendi?
Eğer kutuplaşmadan rahatsız isek, siyasi ayrışmalarımız üzerinden yeni provokasyonlar üretildiğinin farkındaysak neden hâlâ bu tutarsızlıklardan kurtulamıyoruz? Hangi ideoloji ve toplumsal kamptan olursa olsun gençlere sınır kavramını öğretmek zorundayız. İfade özgürlüğü nerede başlar, nerede biter? Özgürlük denilen şey sınırsızlık mıdır? Kim bu kavramları ters yüz ederek bizim zihinsel kodlarımızla oynuyor? Önce bunlara bir cevap bulalım.