Gözler Trump'a çevrildi... Netanyahu'nun sinsi İran planı

İran, İsrail'e karşı direnç gösterip karşılık verme kapasitesini ortaya koyarken, gözler ABD'ye çevrildi. Netanyahu'nun uzun süreli çatışmadan kaçınmak için Washington'ı savaşa çekme çabaları dikkat çekerken, uzun vadede ABD'nin çatışmaya dahil olabileceği belirtiliyor.

HABER MERKEZİ

13 Haziran sabahı İsrail, İran ile onlarca yıldır adeta beklenen savaşı tam anlamıyla başlattı.

İsrail'in saldırısı başkent Tahran ve ülkenin diğer bölgelerini hedef alırken, görünen o ki İran'ın liderliği, uzun yıllardır bu saldırıya beklemesine rağmen hazırlıksız yakalandı.

Ancak İsrail'in "Rising Lion" operasyonu, büyük etki uyandırsa da "nakavt edici" olmadı. İlk gün İran, çok sayıda noktadaki hava savunma sistemlerini ve üst düzey komutanlarını kaybettikten sonra komuta yapısını yeniden düzenledi ve özellikle Tel Aviv ve Hayfa'yı hedef alan bir "kaos saldırıları" dalgası başlattı.

İran'ın karşı saldırılarından sadece 18 saat sonra ise bu defa İsrail füzeleri Tahran ve çevresini aydınlattı, İsrail, Tahran'daki Savunma Bakanlığı ve ülke genelindeki askeri ve nükleer tesisler gibi stratejik noktaları vurdu.

Karşılıklı gerçekleşen bu hızlı misillemeler, çatışmanın dozajını hızla tırmandırırken, hem İran hem de İsrail'de kayıplar artmaya başladı.

Bu da savaşın uzamasına dair endişeleri giderek artırmaya başladı.

Çatışmanın ilk birkaç gününde İsrail ordusu, İran'ın nükleer tesislerini, askeri üslerini ve füze fabrikalarını vurmaya odaklanırken, üst düzey askeri komutanları ve nükleer bilim adamlarını da suikastler düzenledi.

Ancak savaşın dördüncü gününe girmesiyle birlikte, İsrail'in İran'ın havacılık, elektronik ve uzay sektörlerine, enerji tesislerine, üretim tesislerine, hükümet binalarına ve polis karakollarına saldırmasıyla çatışmanın kapsamı önemli ölçüde genişledi.

Nasıl devam edecek?

1980'lerde "Şehirler Savaşı"nı yaşayan İranlılar, 1979 İran İslam Devrimi'nin ardından İran-Irak savaşı sırasında yaşadıkları travmatik deneyimleri adeta yeniden yaşıyorlar.

Daha savaşın başlamasınınen bir hafta bile geçmeden, dün gece ABD Başkanı Trump'ın "Tahran boşaltılmalı" açıklamasının ardından, gece boyunca uzun araç konvoyları oluştu ve Tahran yarı terk edilmiş bir şehir haline geldi.

Zira; Gazze ve Beyrut'un güney banliyölerinde yaşayanların çok iyi bildiği türden bir İsrail terörüne maruz kalma tedirginliği başkent sakinlerini sardı.

Diğer yandan; İran'ın kayıp oranı şu anda İsrail'inkinden önemli ölçüde yüksek olsa da, İran ordusunun saldırıları, İsrail genelinde de kaos ve paniğe neden oldu.

İran füzeleri İsrail hava savunma sistemlerini alt üst etti ve Tel Aviv, Hayfa, Aşkelon, Bat Yam ve İsrail'in diğer bölgelerini vurarak, İsrail'in işgalci tarihi boyunca yaşamadığı bir sürece neden oldu.

Sürece ABD'nin dahil olmaması durumunda, savaşın Rusya-Ukrayna savaşında olduğu üzee, düşük yoğunluklu çatışmalarla uzun süre devam etmesi muhtemel. Ancak ABD'nin dahil artık neredeyse kaçınılmaz görünüyor.

ABD İsrail'i dizginleyecek mi yoksa savaşa mı katılacak?

İran, İsrail'in saldırganlığına boyun eğmeyi reddederek ve güçlü karşı saldırılar düzenleyebileceğini kendince kanıtladı ve tüm dikkatler Washington'a çevrildi.

İsrail şüphesiz hedeflerine ulaşamadı ve çatışma uzadıkça bunu asla başaramayabilir.

Bu bağlamda Netanyahu, nihayetinde Tahran'ın lehine sonuçlanabilecek uzun süreli bir yıpratma savaşından kaçınmak amacıyla, ABD'yi savaşa çekmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Trump'ın dün gerçekleşen G7 Zirvesi'nden erken ayrılması ve Washington'da Durum Odası'nın hazır tutulmasını emretmesi gibi gelişmeler de, ABD'nin savaşın uzaması halinde, eninde sonunda savaşa katılacağını gösteriyor.

Trump'ın her türlü gelişmeyi "zafer" olarak ilan etme yaklaşımı düşünüldüğünde de önümüzdeki günler için net bir mesaj veriyor.