'Dünyanın hasta adamı Avrupa' ve yükselen güç Türkiye

Avrupa, tarih boyunca sömürdüğü Doğu ülkelerinin ve Doğu Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu'da yaşanan anlaşmazlıklarda yok saydığı Türkiye'nin yükselişi ile 10-15 yıllık dönemde hızlı bir şekilde kendi sonunu hazırlamaya başladı. Tarihsel döngü, Avrupa Birliği'nin barış ve refah konusundaki geride kalmaya başladığı ve Türkiye'nin yükselişe geçtiği bir gerçekliğin başladığına şahitlik ediyor.

DHA

Dünyada, özellikle de Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar, bölge ülkeleri için olduğu kadar Avrupa Birliği başta olmak üzere Batı için de varoluşsal bir sorun olmaya devam ediyor.

Ancak bu çalkantıların yaşanması bir tesadüf değil. Bugün gerçekleşen olayların, Batı'da sıklıkla yanlış anlaşılan ya da sadece kısmen bilinen derin tarihsel kökleri bulunuyor.

Dünya savaşları ve Avrupa'nın kendi kendini yok etmesine yol açan Nazizm felaketine kadar çok sayıda gerçek Avrupa'da yaşanan yarım asırlık refah döneminin ardından unutulmuş görünüyor.

Bunun en çarpıcı bir örneği, Avrupa diplomatik tarihinde 'Doğu Sorunu' olarak adlandırılan stratejinin bir kenara bırakılması, Avrupa'nın oluşumundaki etkilerinin neredeyse tamamen göz ardı edilmesi ve buradaki çatışmaların köklerinin göz ardı edilmesinde görülmektedir.

Avrupa ülkeleri, tarihleri boyunca sömürgeci bir yaklaşımla Doğu'daki ülkeleri sadece "yönetilebilecek" ve "faydalanılacak" ülkeler olarak görmüştür.

Ancak özellikle son dönemde "Doğu Sorunu" stratejisi gibi yaklaşımlarını reel politikaya dönüştüremeyen bir şımarıklık ile hareket ederek, bu ülkelerdeki dengeleri yok sayan ve sadece kendi refahına etki edeceği noktalarda bölgeyi hatırlayan pasif bir yapıya dönüşmüştür.

BATI'NIN "ULUSLARÜSTÜ YAKLAŞIMININ" SONU

Avrupa, Doğu Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu'daki anlaşmazlıklarda Türkiye'yi devre dışı bırakmaya yönelik adımlar atarken, Kafkasya ve Batı Avrupa'daki gelişmelerde de Rusya'yı devre dışı bırakan bir anlayış izleyerek özellikle son 10-15 yıllık dönemde hızlı bir şekilde kendi sonunu hazırlamaya başlamıştır.

Bu iki ülkenin imparatorluklardan gelen geçmişini sanki hiç yaşanmamış gibi yok sayan bu anlayış, bir taraftan Rusya'nın Ukrayna savaşı nedeniyle kendisini hem güvenlik hem de ekonomik olarak bir kaosun içerisinde bulurken, bir yandan da Türkiye'nin yok sayılmak istediği, Doğu Akdeniz'den Kafkasya'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya kadar olan yükselişini seyretmek zorunda kalmıştır.

Avrupa tarafından yok sayılmak istenen Türkiye etkisi, Doğu Akdeniz'den sonra Kafkasya bölgesinde Karabağ'da, Afrika bölgesinde Libya'da, Mali'de ve Somali-Somiland krizinde, Ortadoğu bölgesinde Tacikistan-Kırgızistan sınır probleminde ve Filistin'de ortaya çıkmıştır.

Bunun son örneği de, Türkiye'nin 900 km sınırına rağmen yine yok sayılmaya çalışıldığı Suriye olmuştur.

Ekonomik yaptırımlarla ve çeşitli askeri koalisyonlar ile kendi çıkarlarına hizmet etmeyen ülkeleri "hizaya çeken" ABD ve Avrupa, artık "uluslarüstü yaklaşım" olarak adlandırdığı sözde "demokrasi pazarlama" ve "hizaya çekme" yaklaşımının geçerli olmadığı bir dönemin başladığını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Nitekim bu gerçeklik, sadece son 3 ay içerisinde Fransa'nın sömürgesi olarak gördüğü 5 Afrika ülkesinden kovulması gibi örneklerde de görülmektedir.

Bu tezi doğrulayan ampirik, son olarak Suriye'de gerçekleşmiştir.

Suriye, Lübnan, Irak, Filistin ve Libya gibi ortak tarihsel, köken ve din gibi temas noktaları olan ülkelerin son dönemde içerisinde bulunduğu krizleri, yine eski yöntemlerle çözme ve Türkiye'yi yok sayma refleksi ile hareket eden Batı, tam anlamı ile duvara çarpmıştır.

İsrail-Filistin savaşının başladığı ilk dönemde Türkiye'nin içerisinde olmadığı çözüm masaları kurmaya çalışan Batı, gelinen noktada Türkiye'nin hamiliğinin farkına vardığı gibi, Irak'ta ve 13 yıllık iç savaş boyunca 900 kilometrelik sınırına ve terör sorununa rağmen yok sayılmak istenen Suriye'de de Türkiye'nin başarısı ile yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Batı'nın önde gelen yayın organları, Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde imparatorluk reflekslerine geri döndüğü, hatta müslüman dünyasına liderlik ettiğine yönelik manşetler atarken, Türkiye ise artık sadece bir sonraki adımının planını yapan oyun kurucu bir güce dönüştüğünü ilan etmiştir.

"DÜNYANIN HASTA ADAMI AVRUPA"

Tarihsel döngü, Avrupa Birliği'nin barış ve refah konusundaki geride kalmaya başladığı ve Türkiye'nin yükselişe geçtiği bir gerçekliğin başladığına şahitlik etmektedir.

Rus Çarı I. Nikolay'nın bir zamanlar kullandığı "Avrupa'nın hasta adamı Osmanlı" ifadesi artık "Dünyanın hasta adamı Avrupa" ifadesine evrilmiştir.

Nazilerin hayaleti İsrail'de yeniden canlanırken, Batı'nın bu hayalete sahip çıkması ikinci dünya savaşı sonrası kurulan Batı merkezli kurumların altı dinamitlenmiş ve Batı'nın küresel ahlak anlayışını yerle bir etmiştir.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde; Almanya, Yunanistan, Hollanda, Polonya, İspanya ve Macaristan gibi ülkelerde "aşırı sağcı" partiler önemli kazanımlar elde ederken, Avrupa'nın karar alıcı mekanizmaları sekteye uğramış, ardından da Fransa ve Almanya'da hükümetlerin çökmesi gibi gelişmeler Avrupa'daki yönetimsel krizin boyutunu ortaya çıkarmıştır.

Avrupa ayrıca, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle güvenlik ve enerji konularından da tam bir kaos süreci geçirmektedir.

Çeşitli şekillerde Avrupa'daki neredeyse her ülkede tekrarlanan bu kaos deneyimi, yakın gelecekte siyasi açıdan düşünülemez olarak İngiliz Brexit'i gibi hamleleri kaçınılmaz hale getirebilir.

Dolayısıyla Avrupa'nın yok saydığı tarihsel gerçeklikler köklerinden yeniden doğarken, 21. yüzyılda Avrupa'nın artık kaçamayacağı yeni bir küresel düzen şekillenmeye başlamıştır.