Ocak ayında seçilen ve Mayıs ayında göreve başlayan Tayvan'ın yeni başkanı Lai Ching-te, görev süresinin başında birebir bu açıklamayı yaptı.
Demokratik İlerleme Partisi'nin (DPP) başkanı ve kendisini Tayvan'ın bağımsızlığı için çalışan pragmatik bir kişi olarak tanımlayan Lai, Tayvan'ın Çin'in ne bir parçası ne de ona tabi olan fiili egemen ve bağımsız bir ülke olduğunu açıkça ortaya koyan bir açılış konuşması yaptı.
Ancak Lai aynı zamanda Çin'i kışkırtmayacağını ancak boğazlar arası statükoyu da değiştirmeyeceği sözünü verdi.
Lai'nin muğlaklık yerine netliği tercih etmesi, Çin'in Tayvan üzerinde artan askeri, siyasi ve ekonomik baskısının yanı sıra Tayvan halkının Çin'e yönelik giderek artan olumsuz görüşlerinin daha sert bir yaklaşım gerektirdiğine olan inancından kaynaklanıyor.
Lai'nin selefi olan eski Başkan Tsai Ing-wen, uzlaştırıcı önlemler alırken ve Pekin'e güvenceler sağlarken Tayvan'ın savunmasını güçlendirmek için çalışmıştı.
Ancak bu yaklaşım Pekin tarafından karşılık bulmadı. Bunun yerine Çin, Halk Kurtuluş Ordusu güçlerinin Tayvan çevresindeki operasyonlarına yönelik daha önceki tüm zımni kısıtlamaları kaldırdı.
Pekin şimdi Tayvan yakınlarında ve adanın doğu yakasında askeri tatbikatlar düzenliyor ve boğazın kendi iç suları olduğunu iddia ediyor. Bu durum Lai'yi hayal kırıklığına uğrattı ve muhtemelen daha sert ve cesur bir duruş sergilemeye teşvik etti.
TAYVAN'IN DÖRT TAAHHÜDÜ
Pekin açısından taraflar arasında kabul edilebilir tek pozisyon, Tayvan ve Çin'in aynı ülkenin parçaları olduğudur. Ancak böyle bir pozisyonun gelecekteki herhangi bir Tayvanlı lider tarafından ileri sürülmesi olası değildir.
Bunun nedeni, Tayvan'da Çin'e karşı giderek olumsuzlaşan ve Pekin'in adayı ve halkını izole etmeye yönelik baskı kampanyasına şiddetle karşı çıkan kamuoyunun durumudur. Çin ise uzlaşmaz bir yaklaşım sergileyerek Tayvan'ın birbirini izleyen cumhurbaşkanlarıyla bir orta yol bulma konusunda isteksiz davrandı.
Örnek olarak Tsai'nin 2016'daki açılış konuşmasında uzlaştırıcı bir dil kullanma çabalarına rağmen Pekin, Tayvan'ın statüsü konusunda muğlak olduğu ve boğazın iki yakasının aynı ülkeye ait olduğunu açıkça teyit etmediği için konuşmasını "eksik bir sınav kağıdı" olarak değerlendirdi.
Lai ise açılış konuşmasında selefinin yumuşatıcı dilini reddetti.
İlk olarak, "anakara" ve "Pekin makamları" kelimelerini kullanmaktan kaçındı, bunun yerine boğazın iki yakasının ayrı varlıklar olduğunu gösteren "Çin" ve "Çin Halk Cumhuriyeti" terminolojisini tercih etti.
Lai ayrıca 1992 tarihli Tayvan Bölgesi Halkı ile Anakara Bölgesi Halkı Arasındaki İlişkileri Yöneten Yasayı da boğazlar arası ilişkileri ele alma yaklaşımının önemli bir parçası olarak göstermedi.
Lai ayrıca Tsai'nin Ekim 2021'deki Ulusal Gün konuşmasında açıkladığı "Dört Taahhüdü" destekleyeceğini belirtti.
Bunlar; özgür ve demokratik bir anayasal sistemi sürdürmek, Tayvan ve Pekin arasında hiçbirinin diğerine tabi olmadığı bir ilişki geliştirmek, Tayvan'ın egemenliğine yönelik ilhak ya da tecavüze karşı direnmek ve Tayvan'ın geleceğinin Tayvan halkının iradesine uygun olarak kararlaştırıldığını görmek olarak özetlendi.
YAKIN DÖNEM
Lai'nin göreve başlamasından üç gün sonra Pekin, Tayvan'a karşı eşgüdümlü Çin sahil güvenlik operasyonlarıyla birlikte geniş çaplı bir askeri tatbikat başlattı.
Çinli bir askeri sözcü bu eylemlerin amacının Tayvan'ı "ayrılıkçı 'Tayvan bağımsızlığı' eylemleri" nedeniyle "cezalandırmak" ve "dış güçlerin müdahale ve provokasyonlarına karşı sert bir uyarıda bulunmak" olduğunu açıkladı.
Bu tatbikatlar günümüze kadar artarak devam etti ve Çin ordusu ve sahil güvenliğinin koordineli operasyonları gerilimi giderek artırdı.
Çin'in askeri faaliyetleri muhtemelen Lai ve yönetimine yönelik askeri, diplomatik ve ekonomik baskı kampanyasının sadece başlangıcı olacak. Pekin, "'Tayvan bağımsızlığı' ayrılıkçıları her dalga yarattığında" daha fazla askeri tatbikat yapılacağı uyarısında bulundu. Çin ayrıca Tayvan'ın kalan 12 diplomatik ortağından biri olan Guatemala'dan gelen macadamia fıstığı ve kahve sevkiyatlarının kendi pazarlarına girişini engellemek için ekonomik gücünü de devreye soktu.
Ardından Mayıs ayı sonunda Çin, her iki tarafın da engelleri azaltmak ve ticareti teşvik etmek amacıyla 2010 yılında imzaladığı Boğazlar Arası Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması kapsamında daha önce muaf tutulan 134 Tayvan menşeli ürüne yönelik gümrük vergilerinin yeniden yürürlüğe konulduğunu duyurdu.
Haziran ayı sonunda Pekin, Tayvan'ın bağımsızlık yanlısı faaliyetlerinin elebaşları tarafından işlenen en ağır suçlar için ölüm cezasının düşünülebileceğini belirten yeni yönergeler yayınladı.
Pekin ayrıca ana muhalefet partileri olan ve birlikte çalışmayı seçmeleri halinde parlamentodaki koltukların çoğunluğunu kontrol edecek olan Kuomintang ve Tayvan Halk Partisi ile daha güçlü bağlar kurmak için çalışıyor.
Tüm bu çabalar Çin'in Tayvan'ın iç siyasetine müdahale etme ve Lai'nin yönetme kabiliyetini zayıflatma niyetini göstermektedir.
Lai'nin yönetimi buna tutumunu sertleştirerek karşılık verdi. Haziran ortasında askeri öğrencilere yaptığı bir konuşmada Lai, Çin'i "Tayvan Boğazı'ndaki statükoyu yıkmak ve Tayvan'ın ilhakını ve Çin Cumhuriyeti'nin ortadan kaldırılmasını ulusal davası olarak görmekle" suçladı.
Çin Milli Savunma Bakanlığı şaşırtıcı olmayan bir şekilde Lai'yi kınadı ve bu tür "bağımsızlık yanlısı, ayrılıkçılık karşıtı provokasyonlara" karşı yeni "karşı önlemler" alacağını açıkladı.
ÇATIŞMA RİSKİ
Pekin'in askeri hamlelerinin tırmanışa geçmesi, ABD'nin Tayvan Boğazı'nda barış ve istikrarı koruma kabiliyetini zorlaştırdı.
Çin, Lai'nin riskleri arttırdığına inanıyor ve Washington Pekin'in endişelerini anladığına dair sinyal vermezse, Çin'in ABD'nin aslında Tayvan'ın bağımsızlığını desteklediğine ve cesaretlendirdiğine dair şüpheleri derinleşecek.
Bu doğrultuda Pekin, Washington'a Taipei'nin yeni hükümetine verdiği askeri ve diplomatik desteği azaltması ve Lai'yi istikrarı bozucu adımlar atmaktan alıkoyması için baskı yapıyor. Ancak aynı zamanda Çin, Tayvan'a karşı paramiliter ve askeri baskısını arttırıyor ve Tayvan'ın kontrolü altındaki Kinmen ve Matsu Adaları çevresinde Çin sahil güvenlik devriyelerini genişletiyor.
Tayvan, ABD'nin, Pekin'in kendisine karşı büyük ölçekli ve müdahaleci askeri ve sahil güvenlik faaliyetlerini normalleştirme girişimleri de dahil olmak üzere, Çin saldırganlığı ve baskısına karşı koyma çabalarını artırmasını istiyor. Ancak Biden yönetimi bunu yapmadı.
Bunun nedeni kısmen ABD'nin herhangi bir müttefikinin ya da ortağının Çin'den gelen günlük provokasyonlarla başa çıkma sorumluluğunu üstlenememesidir. Tayvan için bu rolü üstlenirse, Çin'in Doğu Çin ve Güney Çin Denizlerindeki ihtilaflı bölgelere düzenli müdahalelerine maruz kalan Japonya ve Filipinler de aynı şeyi bekleyebilir.
Boğazlar arası gerginlikler artmaya devam ederse Pekin, hem Taipei'ye hem de Washington'a karşı daha agresif bir yaklaşım benimsemesi gerektiğine karar verebilir. Üstelik Trump'ın Çin'e karşı ticaret savaşı başta olmak üzere artacak olan mücadelecei hamleleri aralarındaki gerilimi daha artırabilir.
Diğer yandan boğazlar arası dinamiklerin kötüleşmesi Pekin'i Rusya'ya desteğini arttırmaya teşvik edebilir. Bunun işaretleri Mayıs ayında Pekin'in ABD savunma firmalarına yaptırım uygulamasıyla görüldü. Bunu yaparken de gerekçe olarak ABD'nin Tayvan'a silah satışını ve ABD'nin Rusya'ya tedarik sağlayan Çinli firmalara yönelik yaptırımları olarak gösterildi.
Trump döneminde ABD'nin boğazlar arası dinamikleri yakından takip etmesi ve bir kriz ya da çatışmaya yol açabilecek gerilim artışını önlemek için bunları proaktif bir şekilde yönetmesi gerekecektir.
SONUÇ
ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz aylarda Time dergisine verdiği bir mülakatta; "Çin'in tek taraflı olarak statüyü değiştirmeye çalışması halinde ABD'nin Tayvan'ı savunacağını" açık bir şekilde belirtti.
Biden döneminde olduğu gibi, Trump da seçim süreci boyunca Pekin'in askeri faaliyetlerine ilişkin endişelerini yineledi.
Trump'ın yeni döneminde Çin ile mücadeleye odaklanacağını açıklaması ve ABD'nin Tayvan'a askeri yardım politkalarının değişmeyecek olması, yeni dönemde Tayvan üzerinden bir ABD-Çin hesaplaşmasını tetikleyebilir.
Zira; Trump Çin'e karşı ekonomik adımlar başta olmak üzere sert politikalar yürütme sözünün arkasında dururken, Xi ise Trump Beyaz Saray'a daha dönmeden önce bile, gerilimin tek yönlü olmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor.