HABER MERKEZİ
Zirve bu yıl, ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci dönemine başladığı, küresel ticarete yeni tarifeler dayattığı ve İran-İsrail hattındaki gerilimin bölgesel savaşa dönüştüğü bir konjonktürde düzenleniyor.
Kısacası, dünya yeni bir jeoekonomik sarsıntı yaşarken, BRICS bu kaotik ortamda pozisyonunu güçlendirmeye çalışacağı bir zirveye hazırlanıyor.
Yani özetle; zirvenin arka planında yatan ana motivasyon, Washington merkezli tehditlere karşı stratejik ve yapısal karşılıklar geliştirmek olacak.
Trump ikinci dönemine ABD'nin "korumacı ticaret politikalarını" sertleştirerek başladı. ABD'nin ana müttefiki olan Avrupa dahil olmak üzere; Çin, Hindistan, Meksika ve hatta Güney Kore gibi ülkeler de ABD ile yaptıkları ticarette yeni gümrük tarifeleriyle karşılaştı.
Ve görünen o ki; bu tarifeler yalnızca ekonomik bir hamle değil, aynı zamanda stratejik baskı unsuru olarak da kullanılmaya çalışılıyor.
Trump yönetimi, ABD'nin dış ticaret açığını azaltma hedefiyle hareket etse de, bu politikalar küresel tedarik zincirlerinde kırılmalar yaratıyor ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin ihracat gelirlerini tehdit ediyor.
BRICS grubu ülkeleri ise; şüphesiz olarak bu tarifelere karşı kolektif bir direnç mekanizması kurmanın arayışı içinde.
Örnek olarak; Çin ve Hindistan arasında son yıllarda yaşanan ticari sürtüşmelere rağmen, Trump'ın saldırgan ekonomik politikaları, bu iki ülkeyi bile işbirliği zemininde buluşturma potansiyeli taşıyor.
Zirvede öne çıkacak başlıklardan biri, dolara bağımlılığı azaltacak yerel para birimleriyle ticaret sistemlerinin genişletilmesi olacak ve özellikle, Rusya ve Çin'in SWIFT sistemine alternatif olarak kurduğu ödeme altyapıları, bu direnişin teknik omurgasını oluşturuyor.
Ortadoğu'da yükselen tansiyon, özellikle Trump yönetiminin İsrail'e verdiği sınırsız destek ve İran'a uyguladığı "maksimum baskı" politikasıyla daha da tırmanmış durumda.
Zira; 12 gün savaşı ile artık açık bir çatışmaya dönüşen İran-İsrail gerilimi, Körfez'deki enerji arz güvenliğini tehdit ederken, petrol fiyatlarını da dalgalı hale getirdi.
ABD'nin İran'a karşı uyguladığı yeni yaptırımlar ve Hürmüz Boğazı'ndaki askeri hareketlilik, enerji ithalatçısı BRICS ülkeleri için de doğrudan bir risk unsuru haline geldi.
Bu bağlamda zirvede enerji güvenliğine dair ortak refleksler geliştirilmesi beklenebilir.
Rusya'nın enerji ihracatında BRICS ülkelerine daha fazla pay ayırması, Hindistan'ın İran'la gizli ticaret kanallarını yeniden açma çabaları ve Çin'in Orta Asya'da alternatif güzergahlar kurma stratejileri, BRICS'in enerji konusunda Washington'a bağımlılığı sınırlama niyetini yansıtıyor.
Ayrıca, Suudi Arabistan ve BAE gibi yeni BRICS+ üyeleriyle geliştirilecek stratejik enerji ortaklıkları, sadece arz çeşitliliği sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda OPEC içinde Batı'dan bağımsız bir denge oluşturma amacına da hizmet edebilir.
Trump'ın başlattığı agresif ekonomi politikaları yalnızca tarifelerle sınırlı değil.
Trump'ın tıpkı ilk döneminde olduğu gibi yaptırımları ve ABD dolarının silahlaştırılması da ikinci dönemin en dikkat çeken yönlerinden birisi olarak öne çıktı.
İran, Venezuela ve Rusya'ya yönelik yaptırımların dolarla işleyen sistemler üzerinden işletilmesi, birçok ülke için finansal egemenlik tehdidine dönüştü.
Bu nedenle BRICS ülkeleri, alternatif finansal yapılar kurma konusunda daha kararlı adımlar atıyor.
Çin'in öncülüğünde kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası ve BRICS Kalkınma Bankası'nın daha etkin kullanılması, yerel para birimlerinin rezerv statüsüne yaklaştırılması ve dijital merkez bankası paraları gibi projeler, ABD finansal hegemonyasına doğrudan bir alternatif oluşturma hedefini taşıyor.
Bu nedenle zirvede yüksek ihtimalle; bu yapılar arasındaki entegrasyonun derinleştirilmesi, yeni üyelerin sermaye katkılarıyla fon kapasitesinin artırılması ve özellikle Afrika kıtasında BRICS finansman modellerinin yaygınlaştırılması gündeme gelecek.
Trump'ın Avrupa'ya yönelik küçümseyici dili, NATO içinde kırılmalara neden olurken, BRICS ülkeleri için yeni bir güvenlik ve diplomasi alanı açıyor.
Washington'un Ukrayna Savaşı ve Pasifik'teki Tayvan gerilimini tırmandıran politikaları, Rusya ve Çin'i daha yakınlaştırdı.
Aynı şekilde Hindistan'ın ABD'yle kurduğu karmaşık ilişkiler ağına rağmen, çok taraflılığa verdiği stratejik destek BRICS içinde kalıcı hale gelmeye başladı.
Bu zeminde BRICS zirvesi, NATO'nun küresel ölçekteki güç yayılımı hedefine karşı alternatif bir diplomatik dil üretme hamlesine sahne olabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde askeri değil ama ekonomik-diplomatik işbirliğine dayalı "barışçıl düzen kuruculuğu" söylemi, Batı'nın sert güç merkezli siyasetinden ayrışmanın yollarını arıyor.
Trump'ın ikinci dönem başkanlığının sadece ABD iç politikasına değil, tüm dünyaya radikal etkileri olduğu gerçeği artık gözardı edilemez bir noktaya geldi.
Bu etkiler, tarifelerden enerjiye, finansal araçlardan diplomasiye kadar birçok alanda yeni krizler doğuruyor ve BRICS ise artık sadece bu krizlere tepki veren değil, alternatif modeller inşa etmeye çalışan bir aktör pozisyonuna geçecek gibi görünüyor.
6-7 Temmuz'da gerçekleşecek olan BRICS zirvesi de, bu dönüşümün test sahası olacak.
Giderek genişleyen grup, bu kez mesele yalnızca bir ortak bildiri yayımlamak değil, sistemik alternatifler üretmek ve Trump sonrası dünya düzeninin çok kutuplu yapısını inşa edebilmek için adımlar atmak isteyecek.