ABD'nin, Gazze'de İsrail saldırıları yaklaşık 15 aydır devam ederken, ateşkes çağrısında bulunulan toplam 11 tane BM Güvenlik Konseyi kararını veto etmesi küresel çapta yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Bu kararların, Washington'un ve daha geniş anlamda küresel düzenin başına bela olabilecek geniş kapsamlı başka etkileri var.
Vetolar, BM Güvenlik Konseyi'nin güvenilirliğini daha da zayıflatırken, başta Başkan Erdoğan'ın "dünya beşten büyüktür" yaklaşımı olmak üzere, BM'nin yeniden yapılandırılması çağrılarını ayyuka çıkardı.
Zira; uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında dünyanın önde gelen organı olması gereken örgüt, daimi üyelerinin çıkarları nedeniyle felç olmuş ve küresel krizleri ele alma kabiliyetini tamamen yitirmiş durumda.
1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra kurulan BM Güvenlik Konseyi'nin yapısı dünyadaki değişimleri gözardı ederek neredeyse hiç değişmedi.
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'den oluşan beş daimi üyenin, sayıca üstün olsalar bile kararları engellemek için veto yetkisini kullanmalarına izin verilmeye devam ediliyor.
Bu yapı, artık yaygın bir şekilde savaş sonrası küresel düzenin etkisiz bir kalıntısı olarak algılanıyor ve dünya nüfusunun çıkarlarını temsil etmiyor. Daha da önemlisi de dünyadaki çatışmalara çözüm bulamıyor ve acı çeken halklara ve gruplara yardım edemiyor.
Diğer yandan, özellikle son yıllarda üyeler arasındaki çıkar çatışmaları, Suriye'deki savaş, COVID-19 pandemisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve son olarak İsrail-Filistin savaşı gibi küresel krizlere etkili yanıtlar verilmesini engelledi.
Tüm dünyadaki ortak kanı; BM Güvenlik Konseyi neredeyse kurulduğu andan itibaren hiç bu kadar etkisiz hale gelmediği şeklindedir.
TEMSİL YETKİSİ VE VETO
Dünyanın Soğuk Savaş'a girmesiyle birlikte, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabet küresel sıcak noktalara nüfuz etti ve sonuç olarak çok az şey yapılabildi.
Sovyetler Birliği 1991'de dağılana kadar 120 veto uyguladı. ABD ise Soğuk Savaş sonrası dönemde resmi kayıtlara göre çeşitli konularda 100'den fazla vetoya imza attı.
Veto yetkisini ilk kez kullandığı 1970 yılından itibaren ABD, Güvenlik Konseyi oylamalarını bloke eden birincil daimi üye oldu ve bu taktiği en az 115 kez kullandı.
Bu vetoların yarısından fazlası İsrail ile ilgili kararları durdurmak içindi.
Veto yetkisine sahip beş daimi üye, İngiltere'nin yanı sıra ABD ve Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı'nın başlıca galipleri olarak tanınmasını yansıtmaktadır.
ABD ve Rusya için veto, stratejik ortaklarını korumak ve daha geniş dış politika hedeflerini ilerletmek için kilit bir araç olmuştur.
Güvenlik Konseyi reformu için bir diğer önemli argüman da 1946'dan bu yana dünyanın demografik yapısının değişmiş olmasıdır.
Kurulduğu dönemde beş daimi üye dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyordu. Şimdi ise sadece yüzde 26'sını temsil ediyorlar.
Dolayısıyla Avrupa ve Batı'nın ağır bastığı bu organ, Asya, Afrika ve Güney Amerika'nın yükselen ekonomilerinin artan nüfuslarını, zenginliklerini ve nüfuzlarını göz ardı ediyor.
SONUÇ
Gazze dışında Suriye'deki 14 yıllık felaket sürecinde de benzer bir sonuçlar yaşandı.
Rusya ve Çin, Suriye'de yaklaşık 3 milyon kişiye BM yardımlarının gönderilmesine imkan tanıyan mekanizmanın yapısı dahil olmak üzere Suriye'deki felaketin durdurulmasına dair 10'dan fazla kararı veto etti.
Uluslararası toplumun Gazze ve Suriye gibi örneklere tepkisi, BM gibi çok taraflı kurumlarda reformlara ihtiyaç duyulduğuna dair artan fikir birliğini vurgulamaktadır.
Önümüzdeki yıllarda, büyük güçlerin küresel diplomasiyi şekillendirmedeki rolü giderek daha fazla mercek altına alınırken, BM'nin etkinliği ve meşruiyeti tartışılmaya devam edecektir.
Günümüzün jeopolitik ortamında, BM Güvenlik Konseyi'nin yapısının dünyadaki krizler karşısında etkin olmadığı artık net bir şekilde görülmektedir.