AKSAM.COM.TR
Amerika Birleşik Devletleri yaklaşık olarak yetmiş beş yıldır NATO'ya olan bağlılığını sürdürerek bir yandan Avrupa'nın güvenliğini sağlarken bir yandan da kendi ulusal çıkarlarını ilerletme stratejisi izledi.
Trump'ın dönüşü ile birlikte ABD siyasetinde "Önce Amerika" gündeminin yeniden canlanması, ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığının Washington'un stratejik, ekonomik ve jeopolitik çıkarlarına hizmet etmeye devam edip etmediği konusunda yeni bir tartışmaya yol açtı.
Ancak askeri uzmanlara göre; Avrupa'daki Amerikan varlığının geri çekilmesini savunan argümanlara rağmen, Avrupa'da bulunan güçlü bir ABD askeri varlığının sürdürülmesinin faydaları maliyetlerinden çok daha ağır basıyor.
Zira bu duruş; ABD'nin güç projeksiyonunu güçlendirmekten, savunma satışları yoluyla ekonomik faydalar sağlamasına ve nükleer silahların yayılmasını önlemesine kadar çok sayıda başlıkta ABD çıkarlarını destekliyor.
Diğer yandan ABD kuvvetlerinin Avrupa'daki varlığı, kıtanın ötesindeki askeri angajmanları için de ülkeye, kritik bir ileri harekat platformu sağlıyor.
Avrupa'daki ABD üsleri Afrika, Orta Doğu ve diğer bölgelerdeki askeri operasyonlar için adeta lojistik merkezler olarak hizmet veriyor ve kıta, "dev bir uçak gemisi" işlevi görerek ABD'nin küresel askeri hakimiyetininin sürdürülmesini sağlıyor.
İşte tüm bu nedenler dolayısıyla, ABD'nin Avrupa'daki askeri gücünü çekmesi ya da küçültmesi, ABD'nin "güç yansıtma kabiliyetini" zayıflatacak ve küresel nüfuzunu Rusya ve Çin gibi rakiplerine kaptırmasına neden olacak bir gelişme olabilir.
ABD ve Avrupa NATO'su
ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığı Rusya'nın, özellikle de NATO'nun doğu kanadına yönelik olası saldırganlığına karşı çok önemli bir caydırıcı unsur olarak kabul ediliyor ve Avrupa ülkelerine göre Rusya'nın yeniden canlanan neo-emperyal emelleri önündeki en büyük engellerden birisi olarak dikkat çekiyor.
Avrupa için bu varlık, güvenliğin çok ötesinde ve ABD'nin NATO'daki varlığı Avrupa için varoluşsal bir kaygının rafa kaldırılması anlamına geliyor.
Diğer yandan benzer bir durum ABD için de geçerli.
Zira; Avrupa'dan talep gelmemesi durumunda, dünyanın en çok kazanan şirketleri olan ABD savunma firmaları, daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalacak ve bu da yerel savunma sanayi tabanını zayıflatabilecek bir durumla karşı karşıya kalabilir.
ABD'nin kıtadaki askeri varlığını geri çekmesi halinde Avrupalıların kendi askeri-sanayi komplekslerini güçlendirmeleri, ABD savunma sektörünü müşterisiz bırakmaları ve Avrupa'yı küresel savunma ihracatı ekosisteminde potansiyel bir rakibe dönüştürmeleri kuvvetle muhtemeldir.
Nitekim yakın zamanda Ukrayna'ya yapılan askeri yardımın dondurulması Avrupalıların Amerikan askeri tedarik zincirine olan bağımlılıklarını sorgulamalarına yol açtı. Hatta Kanada ve Portekiz F-35 savaş uçağı siparişlerini iptal etmeyi düşünmeye başlarken Almanya'da benzer bir yaklaşıma dair emareler verdi.
Gelinen noktada Avrupa, NATO'yu ABD'nin olmadığı bir denklemde bir Avrupa NATO'suna dönüştürmeyi planlıyor olabilir.
Avrupa ve küresel nükleer gerçeklik
Diğer yandan Washington'un güvenlik garantilerini geri çekmesi halinde Polonya, Almanya ve İsveç gibi ülkeler Rus tehditlerini dengelemek için nükleer silahlanma arayışına girebilir.
Benzer şekilde, Japonya ve Güney Kore gibi ABD'nin Asya'daki uzun süreli ortakları, bölgesel nükleer silahlı düşmanlarla karşı karşıya kaldıklarında Amerikan nükleer şemsiyesinin sağlam olmadığını düşünürlerse nükleer silah geliştirebilirler.
Daha fazla nükleer silahlı devletin olduğu bir dünya yanlış hesaplama, tırmanma ve bölgesel çatışma riskini arttırabilir.
Dahası, Avrupa'da nükleer silahların yayılmasının Avrupa güvenlik mimarisini parçalaması ve NATO'nun bütünlüğünü zayıflatması muhtemeldir.
ABD nükleer şemsiyesinin yokluğunda, Avrupalı nükleer güçler İngiltere ve Fransa bile nükleer programlarını genişletmek ve taktik cephaneliklerine stratejik silah sistemleri eklemek için motive olabilirler.
Bu da Rusya'nın kıtada değişen güç dengesine karşı bir tepki verme riskini beraberinde getirecektir.
Tarihin insanlığa gösterdiği derslerden birisi savaş ve çatışmanın maliyetinin, önleme maliyetini fazlasıyla aştığı şeklindedir.
İşte tüm bu dengeler ve gerçeklik doğrultusunda, ABD'nin askeri varlığının Avrupa'dan çekilmesinin sadece askeri etkisinin değil ekonomik ve diplomatik etkisinin de köklü olacağını ortaya koymaktadır.