Aşırı Sağ kıskacında Avrupa siyaseti... Yeni dünya düzeni ve Türkiye

Almanya'da üçlü koalisyonun dağılmasının ardından yapılan seçimlerde Hıristiyan Birlik partileri birinci çıksa da en büyük atılımı ırkçı, İslam düşmanı AfD yaptı. 2021'de yüzde 10 oy alan aşırı sağcı parti, son seçimde oylarını ikiye katlayarak Almanya Federal Meclisi Bundestag'daki en büyük ikinci parti konumuna yükseldi.

Gökhan Yılmaz

Rakiplerinin koalisyon ortağı olarak görmediği AfD'nin bu net yükselişi, Avrupa'daki siyasi yelpazenin sandığa yansımasa da sağın da sağına kaydığının göstergesi oldu.

Fransa, İtalya gibi Avrupa'nın kilit ülkelerinde aşırı sağdaki artış gözle görülür hale geldi. Hollanda, Avusturya, Macaristan, hatta Finlandiya gibi ülkelerde de aşırı sağın yükselişi, Avrupa siyasetinde bir dönüşümün habercisi olarak yorumlandı. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi (RN) Fransa'da yüzde 31'in üzerinde oy alarak birinci parti oldu. Hollanda'da Geert Wilders'in Özgürlük Partisi (PVV) seçimlerde büyük bir zafer elde etti. Avusturya'da FPÖ tarihindeki en yüksek oy oranını yakalarken, İtalya'da Giorgia Meloni liderliğindeki Fratelli d'Italia iktidara gelerek sağın yükselişini perçinledi.

AVRUPA'NIN İKİLEMİ

Avrupa genelinde aşırı sağın yükselişi, sadece yerel dinamiklerden kaynaklanmıyor. Küresel ölçekte değişen güç dengeleri, Avrupa'nın da iç politikasını derinden etkiliyor. Donald Trump'ın yeniden ABD başkanlığına gelmesi halinde, Rusya-Ukrayna savaşında selefi Biden'ın politikalarının aksine hareket ederek Avrupa'yı Rusya ile baş başa bırakması büyük bir kırılma meydana getirebilir. Bu ihtimal, Avrupa başkentlerinde şimdiden ciddi bir endişeye neden oluyor. Öyle ki, Almanya seçimlerini kazanan başbakan adayı Friedrich Merz, "Mutlak önceliğim Avrupa'yı güçlendirmek olacak. Böylece ABD'den bağımsızlığımızı elde edebiliriz" diyerek Trump'ın olası politikalarına karşı bir pozisyon alma ihtiyacı hissetti. Trump'ın prensi olarak görülen Elon Musk'ın açık bir şekilde AfD'yi desteklemesi de Avrupa siyasetindeki sarsıntının göstergelerinden biri.

AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ

Avrupa'daki aşırı sağın yükselişinde ekonomik faktörler de büyük bir rol oynuyor. Özellikle genç işsizliği, gelir eşitsizliği ve enflasyon gibi sorunlar, seçmenleri geleneksel partilerden uzaklaştırıyor. Örneğin, İtalya'da genç işsizliği yüzde 20'lerin üzerinde seyrederken, Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde de benzer sorunlar gözlemleniyor. Bu ekonomik sıkıntılar, aşırı sağ partilerin "yerli halkın çıkarlarını önceleme" söylemini daha cazip hale getiriyor.

Ayrıca, enerji krizi ve Rusya'ya bağımlılık gibi faktörler de Avrupa ekonomisini zorluyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji fiyatlarının artması, halkın alım gücünü düşürdü ve bu durum, aşırı sağ partilerin "ulusal çıkarları koruma" vaatlerine olan ilgiyi artırdı.

GÖÇ VE KİMLİK POLİTİKALARI

Avrupa'da sol veya sağ fark etmeksizin Türkiye'ye, Türklere ve Müslümanlara yönelik bakış açısının ılımlı olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak merkezden sağa kayıldıkça bu bakış açısının daha da olumsuz bir hale geldiği, hatta ırkçı saldırılara kadar varan düşmanlıkların söylem ve eylemlerle desteklendiği görülüyor. Avusturya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerde hükümet bazında Türkiye'ye ve Müslümanlara yönelik söylemler oldukça net bir şekilde sertleşiyor. Özellikle göç politikaları, entegrasyon tartışmaları ve kimlik siyaseti bu gerilimi daha da artırıyor.

Göçmen karşıtı söylemler, aşırı sağ partilerin seçim başarısının temelini oluşturuyor. Örneğin, İsveç'te İsveç Demokratları (SD), göçmenlerin ülkeye entegrasyonu konusunda sert politikalar önererek oylarını artırdı. Benzer şekilde, Fransa'da Marine Le Pen, göçmenleri "ulusal kimliğe tehdit" olarak göstererek seçmenlerin desteğini kazandı.

AB'NİN GELECEĞİ RİSK ALTINDA

Avrupa'yı sıkıştıran onlarca konu var. ABD'nin etkisi, Rusya'nın baskısı, ekonomik krizler ve göç tehdidi bunlardan yalnızca birkaçı. Bu baskıların gölgesinde Avrupa, sağlıklı bir çıkış yolu arıyor. Ancak Avrupalı seçmenler, artan tehditlere karşı kimlik beyanında bulunarak aşırı sağa yöneliyor. Bu eğilim, yalnızca aşırı sağ partilerin yükselmesine neden olmuyor; aynı zamanda merkez partileri de sağcı söylemler geliştirmeye ve hatta aşırı sağcı politikaları benimsemeye zorluyor.

Bunu sadece Almanya için değil, tüm Avrupa için söylemek mümkün. Örneğin, İtalya'da Meloni'nin göç karşıtı politikaları ve Le Pen'in ulusalcı söylemleri yalnızca aşırı sağın yükselişini değil, merkez sağ ve merkez sol partilerin de politik eksenlerini sağa kaydırmasını beraberinde getirdi. Rusya'ya sınır ülkeler, Rusya yanlısı ve AB yanlısı olarak ikiye ayrılmış durumda. Polonya ve Baltık ülkeleri, AB ve NATO'nun sert Rusya politikalarının en büyük destekçileri olurken, Macaristan ve Sırbistan gibi ülkeler Kremlin ile iyi ilişkiler kurmayı tercih ediyor. AB içindeki bu bölünme, ortak savunma politikalarını zora sokuyor.

DİPLOMASİ VE İŞ BİRLİĞİ FIRSATI: TÜRKİYE

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesinin ardından yaptığı ve Erdoğan dahil birçok Avrupalı lideri de etiketlediği X paylaşımında, "Avrupalı meslektaşlarımız ve müttefiklerimizle yaptığımız görüşmeler sonucunda, Ukrayna'ya barışın adil, sağlam ve kalıcı bir şekilde geri dönmesini ve önümüzdeki tüm müzakereler aracılığıyla Avrupalıların güvenliğinin güçlendirilmesini sağlama konusunda kararlıyız" ifadelerini kullanması, Avrupa'nın içinde bulunduğu çıkmazı açıkça ortaya koyuyor. Türkiye, hem NATO üyesi hem de Rusya ile dengeli ilişkiler kurabilen bir ülke olarak, Avrupa'nın ABD ve Rusya arasında sıkışmışlığını çözmede kilit bir rol oynayabilir. Türkiye'nin diplomatik becerisi, Avrupa'nın güvenlik ve barış arayışında önemli bir faktör olabilir. Özellikle göç anlaşmaları, enerji politikaları ve NATO içindeki konumu, Türkiye'nin Avrupa için stratejik bir ortak olmasını sağlıyor.

Avrupa'nın önündeki senaryolar

Avrupa'nın önünde birkaç senaryo var:

AVRUPA ÜLKELERİ İÇE KAPANABİLİR

Aşırı sağın yükselişiyle birlikte Avrupa'nın içe kapanmacı bir politika benimsemesi, AB'nin dağılma riskini artırabilir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin Rusya'ya yaklaşımı, bu süreci hızlandırabilir.

ABD'YE BAĞIMLILIK SÜREBİLİR

ABD'nin askeri desteğine daha fazla bağımlı hale gelerek stratejik özerklikten vazgeçmek. Bu senaryo, Avrupa'nın küresel güç dengelerindeki etkisini azaltabilir.

BAĞIMSIZ AVRUPA MÜMKÜN MÜ?

ABD'nin etkisinden kurtulmak isteyen Avrupa, kendi ordusunu kurma fikrini yeniden gündeme getirebilir. Bu, NATO'nun yeniden yapılandırılmasını da beraberinde getirebilir. Bu durum BM, BMGK gibi küresel kuruluşların yapısını da değiştirebilir.

ÇIKIŞIN ADRESİ TÜRKİYE OLUR MU?

Türkiye gibi bölgesel aktörlerle iş birliğini artırarak daha dengeli bir dış politika izlemek. Bu senaryo, Avrupa'nın hem güvenlik hem de ekonomik açıdan daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayabilir. Türkiye, hem NATO üyesi hem de Rusya ile dengeli ilişkiler kurabilen bir ülke olarak, Avrupa'nın ABD ve Rusya arasında sıkışmışlığını çözmede kilit bir rol oynayabilir. Türkiye'nin diplomatik becerisi, Avrupa'nın güvenlik ve barış arayışında önemli bir faktör olabilir.

TÜM YOLLAR TÜRKİYE'YE ÇIKIYOR

Avrupa'nın ekonomik krizlerle başa çıkabilmesi için Türkiye ile daha güçlü ekonomik iş birlikleri geliştirmesi gerekiyor. Ayrıca, göç politikalarında daha insani ve iş birliğine dayalı bir yaklaşım benimsenmesi, hem Avrupa'nın iç siyasetinde hem de Türkiye ile ilişkilerinde olumlu bir etki oluşturabilir.