ABD-Çin ticaret savaşı ve misilleme sarmalı nereye kadar gidecek?

Trump, Çin hariç tüm ülkelerle küresel ticaret savaşını 90 gün boyunca askıya alırken, Çin'e olan tarifeyi önce yüzde 125'e dün itibari ile ise yüzde 145'e yükseltti. Bu gelişmelerin ardından dünyada tüm gözler finans piyasalarındaki kaosa çevrilmiş olsa da, Trump'ın öngörülemez tavrından kaynaklanan çok daha büyük tehdidin gölgesi küresel piyasaların üzerinde durmaya devam ediyor. ABD-Çin ticaret çatışmasında da önümüzdeki birkaç yıl içinde şiddete dönüşebilecek keskin bir tırmanma olduğu artık net bir şekilde görülüyor.

HABER MERKEZİ

İlk Trump yönetiminin durdurduğu diplomatik alışverişler Biden döneminde yeniden canlandırmış olsa da Biden, iki ülkeyi birbirine karşı iten sıfır toplamlı güçleri azaltmak için Çin ile tam ölçekli işbirliğini reddetti.

Trump'ın ilk döneminin artçı etkilerini bilen Pekin, ABD'deki seçimlerden sonra, Trump'ın ne tür tavizler istediğini ve görüşmelere nasıl başlanabileceğini anlamak umuduyla Washington'a bir dizi heyet gönderdi. Gayrı resmi olarak, para birimi değerlemelerinden doların merkeziliğine ilişkin garantilere ve ABD'deki sanayi yatırımlarına kadar uzanan bir dizi konuda taviz verebileceğini belirtti.

Trump ise Xi Jinping'e övgüler yağdırdı ve kameralar önünde "o harika bir adam" ifadelerini kullanarak Putin ve Erdoğan'dan sonra bir lidere daha hayranlığını dile getirdi.

Şubat ayında ABD, Rusya ve Çin'in nükleer silahların kontrolü için görüşmelere başlamasını ve bunun sonucunda üç ülkenin de askeri harcamalarını yarı yarıya azaltmasını önerdi. Rusya'dan olumlu sinyaller alan Trump, Çin'den yanıtın gecikmesini ise kendi tarzı ile yanıtladı ve bu potansiyel görünen o ki ortadan kalktı.

Ve gelinen noktada ABD ve Çin, görünen o ki felakete yol açabilecek tırmandırıcı bir sarmala girdi.

Trump, ilk olarak mevcut ortalama %42'lik gümrük vergisine ek olarak %34'lük bir gümrük vergisi artışı olacağını açıkladı. Zira Trump'a göre bu kadar yüksek oranlarda çok az Çin ürünü ABD pazarında rekabet edebilirdi. Daha da önemlisi Trump'a göre bu, Çin yönetimini ABD ile müzakereler çekebilirdi.

Trump bu şekilde Çin'i küçük düşürmeye ve ekonomisini mahvetmeye çalıştığını açık bir şekilde dile getirdi.

Ancak süreç tam olarak Trump'ın istediği gibi ilerlemedi. Daha önceki tarife artışlarına verdiği sınırlı tepkinin aksine, Çin bu defa benzer bir karşılık vermeye karar verdi.

Çin ilk olarak ABD ihracatına %34'lük bir artış uygulayarak, uluslararası raporlara göre Amerikan şirketlerinin yaklaşık 143,5 milyar dolarlık gelirini vurdu. Ayrıca stratejik öneme sahip bazı madenlerin ihracatına da yeni kısıtlamalar getirerek ABD'yi zor durumda bırakmayı başardı.

Çin küresel piyasalara yaptığı açıklamada; ABD'nin amacını, "mevcut uluslararası ekonomik düzeni bozmak için gümrük tarifelerini kullanmak, ABD çıkarlarını uluslararası toplumun ortak yararının üstünde tutmak ve Amerikan hegemonik çıkarlarına hizmet etmek için diğer ülkelerin meşru çıkarlarını feda etmek" olarak nitelendirdi.

SARMAL DEVAM ETTİ

Trump da aynı kararlılıkla ve aynı sakinlikle yeniden karşılık verdi ve diğer ülkelerin tarifilerini erteleyen Trump önce %21'lik bir artış hemen ardından da %20'lik bir artış daha yatarak Çin'in tarifelerini %145'e çıkarmış oldu.

Gelinen noktada Washington'daki genel kanı hala Çin ekonomisinin çok kırılgan olduğu ve ekonomik çatışmada hiçbir kozunun bulunmadığı yönünde.

Washington, ABD pazarından kopan Çin'in, zararlarını telafi etmek için yüksek oranlarda zam yapmak zorunda kalacağını ve özellikle Avrupa, Japonya ve Küresel Güney pazarlarında da bu şekilde yabancılaşacağını düşünüyor.

Ancak bu tür bir aşırı güven, karşılıklı restler yoğunlaştıkça ciddi yanlış hesaplamalara yol açabilir.

Çin gerçekten de 2021'den bu yana devasa emlak balonunun yavaş yavaş çökmesi ve yeni bir büyüme yapısına düzensiz geçişle mücadele ediyor. Bu da yüksek genç işsizliğine ve kalıcı deflasyonist baskılara yol açıyor.

Çin'in ayrıca, bir çıkış yolu bulması gereken büyük bir ticaret fazlası var.

Ancak Çinli ekonomi politikası yapıcılarının, kullanmayı tercih etmeleri halinde iç talebi artırmak için mali teşvik için önemli bir alanı var. Bu noktaya kadar kaçındılar çünkü yapısal ekonomik reformlar gündemlerindeki ivmeyi korumaya çalışıyorlardı.

Ancak uluslararası çatışma gibi acil bir durumla karşı karşıya kaldıklarında muhtemelen muslukları açacaklardır.

Bu da Washington'un hesaplarının tutmaması ve ABD ekonomisinin ve diğer ticaret ortaklarıyla olan ekonomik ilişkilerinin, ciddi hasara yol açabilecek zayıflatıcı bir belirsizlik dönemiyle karşı karşıya kalması anlamına gelebilir.

Diğer bir ifade ile, ABD yükselen enflasyon ve yavaşlayan büyüme ile karşı karşıya kalırken Çin'in parası değer kaybetmesine rağmen büyümesi artabilir.

MİSİLLEMELER NEREYE KADAR GİDEBİLİR?

ABD ve Çin ekonomileri arasında sert bir ayrışmanın en olası sonucu, küresel tedarik zincirlerinde korkunç bir bozulma olacaktır.

Pek çok şirket kapanacak, ancak Çinli üreticiler Amerikan pazarına erişim ararken ve Amerikalı üreticiler aniden ortadan kaybolan önemli girdileri ararken büyük arz sıkıntıları ortaya çıkacaktır.

Bu da gerilimin daha da tırmanmasına zemin hazırlayacaktır.

Çin ise stratejik öneme sahip malları hedef alarak bunları Amerikalı üreticilerden esirgeyecek ve daha ucuz rakamlara yeni piyasalara sürmenin yollarını ararken, ABD ise bunlar ikame etmek için yeni yollar aramak zorunda kalacaktır.

Diğer yandan, her iki taraf da nüfuzlarını korumak için üçüncü ülkelere yaslanmaya başlayacak ve bu da vekaleten çatışma ihtimalini doğuracaktır.

Sonuç olarak böyle bir süreç, birbirine üstünlük kurmak isteyen iki ülkenin, sadece ekonomik olarak değil neredeyse her alanda birbirlerine zarar verme sarmalına dönüşebilir ve bu rekabet, özellikle Tayvan çevresinde ya da Güney Çin Denizi'nde bir felaketle dönüşebilir.