ABD-Çin ittifakı mı yoksa savaş mı?

ABD-Avrupa gerilimi Çin için nasıl fırsatlar yaratıyor? Çin Trump'ın yarattığı küresel krizi nasıl fırsata çevirmeye çalışıyor? İşte tüm detaylar...

AA

2018 yılında yıllık konuşması sırasında Çin lideri Xi Jinping, dünyanın "yüzyıldır görülmemiş derin değişimler" geçireceğini ve Çin'in bu jeopolitik küresel değişimi en iyi şekilde kullanacağını belirtmişti.

Çin lideri Xi Jinping bu konuşmayı henüz ne Rusya-Ukrayna savaşı ne de İsrail'in Gazze'ye işgali başlamamış, ABD ile Batı arasında güvenlik başlığı başta olmak üzere çok sayıda sorun başlamamıştı.

Xi Jinping'in bu ifadesi, Çinli analistler tarafından, Avrupa'nın zayıflaması ve uluslararası dengelerin yeniden düzenlenmesi de dahil olmak üzere, Birinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen küresel düzende köklü değişikliklerin sinyali olarak algılanmıştı.

Nitekim Pekin o tarihten itibaren bu minvalde bir dış politika izliyor ve dış politika yaklaşımından uzay ve teknoloji faaliyetlerine kadar çok sayıda başlıkta derinden ve istikrarlı bir politika izliyor.

ÇİN'İN STRATEJİSİ VE DEĞİŞEN KÜRESEL DENGELER

Özellikle 2019'daki Covid salgını ve 2022 yılındaki Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası yaşanan gelişmeler, Çin lideri Xi Jinping'in bu yaklaşımının büyük ölçüde doğru olduğunu ortaya koydu.

Son dönemde yaşanan; yapay zeka, biyoteknoloji ve kuantum hesaplama gibi teknolojik atılımların hızlanması ve ABD ile Avrupa ilişkilerinde artan olumsuz dalgalanmalar, Çin'in adımlarını hızlandırdı.

2018 yılında Xi'nin analizi erken görünebilirdi. Ancak bugün, bu öngörüsü giderek daha doğru görünüyor ve ABD ile Çin arasında yaşanacak olan ekonomik savaş, bu sürecin son halkası olarak görülüyor.

Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşadığı en büyük çatışma Ukrayna'da devam ediyor ve kalıcı bir barış ihtimali, Trump'ın yaklaşımına rağmen halen kırılgan ve belirsiz.

Transatlantik ittifakı, ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa Birliği'ni açıkça küçümsemesinin ağırlığı altında zorlanıyor ve ABD'nin olmadığı bir denklemde güvenlik kaygıları ile boğuşuyor.

Bu arada yapay zeka ve diğer yeni teknolojilerdeki gelişmeler, ekonomileri, toplumları ve jeopolitik güç yapılarını daha önce görülmemiş ve geri döndürülemez şekillerde altüst etme tehdidinde bulunuyor.

Gelinen noktada ise soru artık, Çin'in, ABD ve Avrupa ile çıkarlarını ilerletmek için küresel belirsizlikten yararlanıp yararlanamayacağı ya da bu kargaşada nasıl bir streteji izleyeceğidir.

ABD-Çin ilişkileri, teorik olarak, Xi ve Trump arasında hem ticari hem de askeri konulardaki gerilimleri azaltabilecek bir "büyük pazarlık" yoluyla istikrara kavuşabilir. Ancak iki taraf arasındaki köklü güvensizlik, böyle bir anlaşmanın büyük güçler arasındaki rekabeti arttırma riski taşıdığı anlamına geliyor.

Trump'ın yaklaşımı transatlantik uyumu zayıflatırken ve Ukrayna'daki savaş bir ateşkes anlaşması ile durulsa bile yıllarca etkisini sürdürecekken, Pekin tüm bu gelişmeleri fırsat olarak kullanabilir.

ABD-ÇİN ANLAŞMASI OLABİLİR Mİ?

Trump ve ekibi tarafından ortaya konulan çelişkili sinyaller nedeniyle ikinci Trump yönetiminin Pekin ile ilişkilerinin gidişatını tahmin etmek zor.

Trump'ın kabinesinde, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio gibi, kendilerine özerklik verilmesi halinde, daha sıkı teknoloji ihracat kontrolleri ve özellikle yapay zeka ve yarı iletkenler gibi hassas sektörlerde Çinli firmalara yönelik yatırım kısıtlamaları gibi önlemler yoluyla Çin ile rekabeti yoğunlaştırma yoluna gidecek önemli isimler yer alıyor.

Bu isimler ayrıca; Tayvan'a daha fazla ABD diplomatik ve askeri desteğini istiyor ve bazıları Sincan ve Hong Kong'daki insan hakları ihlallerini ve partinin iç yönetimindeki eksiklikleri vurgulayarak Çin Komünist Partisi üzerinde siyasi baskı kurma çağrısı yapıyor.

Ancak Trump'ın kendisi Çin konusunda daha kendine özgü görüşlere sahip.

Geçen yılki seçim kampanyasında Çin'den ithal edilen mallara yüzde 60 oranında gümrük vergisi uygulanması çağrısında bulunan Trump, göreve geldiğinden bu yana Çin mallarına toplam yüzde 20 oranında gümrük vergisi uyguladı ve Nisan ayı başında kapsamlı bir ticaret incelemesinin tamamlanmasının ardından daha fazla gümrük vergisi uygulanması ihtimali de bulunuyor.

Diğer yandan Trump'ın kısa süre önce Xi ile "çok uzak olmayan bir gelecekte" görüşmeyi planladığını söylemesi Pekin'e bir fırsat sunuyor gibi görünüyor.

Trump yönetimiyle yapılacak olası bir büyük pazarlık, ABD gümrük vergilerinin önemli ölçüde azaltılmasını, hatta durdurulmasını, ABD'nin ileri teknolojiye yönelik ihracat kontrollerinin hafifletilmesini ve Çin'in kilit ABD sektörlerindeki yatırımlarının genişletilmesini beraberinde getirebilir.

SONUÇ

ABD'nin Avrupa ile gerilen ilişkileri, Ukrayna'nın geleceğine dair belirsizlikler ve kökten değişen Batı ittifakı dengeleri ile küresel düzen şartları, ABD-Çin ilişkilerinin ve Çin'in hamlelerinin geleceğini belirliyor olsa da bu ülkelerin uzun vadeli hedeflerinin nihai hedefleri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Örnek olarak Avrupa Komisyonu, BM ve Dünya Bankası tarafından yakın zamanda yapılan bir tahmine göre, kalıcı bir ateşkes veya barış anlaşması sağlanabilirse, Ukrayna'nın yeniden yapılanmanın maliyeti 500 milyar dolardan fazla olabilir.

Çin hem Ukrayna'nın zengin toprak elementleri hem de yeniden inşaası konusunda rol almak istiyor ve çok az ülke Ukrayna'nın çatışma sonrası kalkınmasını desteklemek için Çin kadar yeterli yatırım kaynaklarına ve teknolojiye sahip.

Zira; Ukrayna'da alınacak geniş çaplı bir rol, Çin'in Avrupa'daki ekonomik, teknolojik ve stratejik çıkarlarını ilerletmesinin önünü açacaktır.

Olası bir keskinleşen ABD-Avrupa ayrılığı, Pekin'e Batı ile ilişkilerini yeniden tasarlama şansı verebilir ve dünyanın geri kalanındaki hikaye bundan sonra çok farklı olabilir.