HABER MERKEZİ
Sratejik çöküş: ABD, Rusya ve Çin'in gözünde giderek değersizleşen AB hayatta kalabilecek mi?
"Büyük bir kriz asla büyük bir değişim olmadan sona ermez"
ABD Başkanı Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky'nin 28 Şubat'ta Oval Ofis'te gerçekleştirdiği görüşme yaklaşık 80 yıldır sürdürülen transatlantik ortaklığında belki de en büyük çatlak olarak kayıtlara geçti.
Bir zamanlar ittifakların ve paylaşılan değerlerin sarsılmaz çerçevesi olarak adlandırılan birlik yaklaşımı, yerini siyasi ve maddi çıkarlara bıraktı.
Yaşananların Trump'ın kişisel egosu ve politikaları nedeniyle gerçekleştiği kabul ediliyor olsa da, diğer taraftan da Avrupa'nın artık bir tüketim pazarı olması dışında ABD, Rusya ve Çin'in gözünde öneminin azaldığı gerçeği ortaya çıktı.
Zira; son dönemde yaşanan küresel ve jeopolitik değişimlerin yaşandığı ve radikal koşulların ortaya çıktığı bir dünyada, "değerlerin yeniden değerlendirildiği" bir dönem yaşanıyor.
KÜRESEL DÖNÜŞÜM VE AVRUPA'NIN GERİLEMESİ
Son yıllarda Avrupa ülkeleri; pandemi, siyasi istikrarsızlıklar, Ukrayna Savaşı ve Merkel sonrası ortaya çıkan liderlik boşluğu gibi krizler nedeniyle, gerek ekonomik gerekse de güvenlik anlamında büyük bir kaos süreci yaşıyor.
Diğer yandan Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin "modern sömürge faaliyetleri" yürüterek ekonomilerini ayakta tuttukları Afrika gibi noktalardan dışlanması, yapay zeka ve savunma sanayi anlamında etki üretememesi gibi durumlar kıtayı başta ABD olmak üzere müttefikleri üzerinde bir yük yapmaya başladı.
Nitekim Trump da, başta NATO ve otomotiv sektörü olmak üzere ticaret başlıklarında Avrupa'yı ABD'ye yük olmakla suçlayan açıklamaları ile bu gerçeği dile getirdi.
ABD için Avrupa ile ilgili ilişkilerin en büyük kazancı şüphesiz olarak Rusya ve Çin'e karşı Avrupa'yı kullanmak olacaktı. Ancak Avrupa'nın özellikle enerji konusunda Rusya'ya ticaret konusunda da Çin'e giderek daha bağımlı hale gelmesi ABD'nin gözünde Avrupa'yı değersizleştirdi.
ARŞİMET NOKTASI
Yüksek ihtimalle Biden, soğuk savaş içgüdüleri ile Avrupa'yı stratejik öncelikler listesinde üst sıralara yerleştiren ABD başkanlarının sonuncusu olacak.
Nitekim Trump Avrupa'ya karşı "ters Kissinger hamlesi" olarak adlandırılan stratejinin aşırı bir versiyonunu zaten uyguluyor.
Trump dönemi 4 yıl sürecek ve sonrasında farklı düşünen bir başkan geleceği yaklaşımı ise, bu dört yılın sonunda oluşacak olan "büyük güçlerin yakınlaştığı" modus vivendi ortamı ile yine Avrupa'nın ABD için eski değerini kazanmasının önünde büyük bir engel olacak.
Avrupa'nın eski "değerine" ulaşamaması ile ilgili tezi destekleyen bir diğer unsur ise Avrupa'da hızla artan milliyetçilik ya da diğer bir ifade ile "aşırı sağın" yükselişi olarak ortaya çıkıyor.
Fransa, Almanya, Macaristan ve İtalya gibi ülkelerdeki son seçimlerde ortaya çıkan siyasi tablo ve Avrupa Parlemantosu'nda yapılan son seçim sonuçları, Avrupa'daki elitlerin onyıllardır uyguladığı küresel politikaların sürdürülemeyecek noktaya gelediğini ortaya koyuyor.
Yani Trump'ın ve Putin'in AB ile ilişkilerini ele alış biçimi aslında Avrupa halkları içerisinde de güçlü bir şekilde yankılanıyor.
Winston Churchill'in; "büyük bir kriz asla büyük bir değişim olmadan sona ermez" sözü, tüm bu gerçeklilerin, Avrupa için büyük bir değişimi beraberinde getireceği tezini adeta özetliyor.
AVRUPA NE YAPABİLİR?
AB'nin önceliği; ekonomik açıdan "tüketimden yeniden üretime" geçecek olan bir plan belirlemesi ve 1945 yılından sonra ABD'ye ihale ettiği savunma özerkliğini yeniden inşaa edeceği bir güvenlik politikası hayata geçirmek olmalıdır.
Avrupa, bu tehlikeyi önceden gören ve 2022 yılında "Draghi planı" olarak kayıtlara geçen eski İtalya Başbakanı Mario Draghi'nin ekonomi tezlerini şablon olarak belirleyebilir.
Draghi o tarihte yayınladığı raporunda; AB'nin, ABD ve Çin gibi büyük ekonomilere kıyasla rekabet gücünü kaybettiğini, hızlı teknolojik gelişmeler konusunda etki üretemediğini ve pandemi, Ukrayna savaşı gibi gelişmelerin, AB ekonomisinin zayıf yönlerini su yüzüne çıkardığını belirterek 10 maddelik bir yol haritası belirlemişti.
Raporda; "Tüketim olarak adlandırılabilecek ortak AB borçlanmasına son verilmesi, bunun yerine teknoloji, yapay zeka ve savunma yatırımlarının finanse edilmesi" tavsiye edildi.
Güvenlik açısından ise Avrupa'nın çok daha keskin ve büyük adımlar atması gerekiyor.
AB'nin özerk olarak silahlanma programlarını ilerletmesi ve kendi güvenilir "ortak ordusunu" kurması gerekmektedir. Avrupa'nın onyıllardır savunması konusunda ABD liderliğindeki NATO'ya güvenerek hareket etmesi, bu konuda çok büyük yatırımlar yapması gerektiğini ortaya koyuyor.
Eğer Avrupa liderleri bu adımları hızlı bir şekilde atamazsa; ABD, Rusya ve Çin'in gözünde giderek değersizleşen bloklarının hayatta kalma savaşını yakın gelecekte kaybedebilir.